CÂBİR BİN ZEYD
Tâbiînden yâni Peygamber efendimizin Eshâb-ı kirâmını gören büyüklerden ve evliyâdan. Hadîs ve fıkıh âlimidir. İsmi,Câbir bin Zeyd el-Ezdî el-Basrî’dir. Künyesi, Ebü’ş-Şa’sâ el-Cevzî’dir. Aslen Ummanlı olup, Basra’da yaşamıştır. Doğum ve vefât târihleri bilinmemektedir.
Tâbiînin ileri gelenlerinden olan Câbir bin Zeyd, İbn-i Abbâs, İbn-i Ömer, İbn-i Amr, İbn-i Zübeyr, Hakem bin Amr, Muâviye bin Ebî Süfyân, İkrime (radıyallahü anhüm) gibi pekçok Sahâbîden hadîs-i şerîf dinledi. Tâbiîn arasında ilmiyle ve zühdü yâni dünyâdan uzaklaşmasıyla meşhûr oldu. Ondan da Katâde, Amr bin Dînâr, Ya’lâ bin Müslim, Eyyûb-i Sahtiyânî, Amr bin Herem ve birçok âlim hadîs-i şerîf rivâyet edip, ilim öğrendiler.
Eshâb-ı kirâmdan Abdullah bin Abbâs’a bir mesele soruldu. Soru soran kişiye; “Câbir bin Zeyd aranızdayken bana soru mu soruyorsunuz? Bana soru sormanıza lüzûm yok. Ona sorun.” buyurarak, Câbir bin Zeyd’in ilmî üstünlüğünü açıkladı. Eshâb-ı kirâmdan bâzıları ve Tâbiîn’den olan pekçok kimse, Câbir bin Zeyd’in sika, güvenilir bir râvî olduğunu söylediler. İbn-i Muîn ve Ebû Zûr’a bunlardandır.
İclî: “Câbir bin Zeyd, Tâbiîndendir ve sikadır. Buhârî târihinde Câbir bin Zeyd’den rivâyetle; “İbn-i Ömer ile görüştüm. Bana; “Yâ Câbir muhakkak ki sen, Basra’nın fıkıh âlimlerindensin.” dedi. İbn-i Hibbân; “Câbir, sika râvilerden olup, fakîh idi. Enes bin Mâlik ile aynı gün vefât etti. O gün Cumâ idi. O, Allahü teâlânın kitâbını en iyi bilenlerden idi.” demiştir. “Haricîlerin bir kolu olan ibâdiyye mezhebinden idi.” diyenler var ise de bu doğru değildir. Fakat bu sözlerin yayılması üzerine Haccâc, onu Umman’a sürdü. Bir müddet sonra tekrar Basra’ya döndü. Dâvûd bin Ebî Hind, Uzrâ’dan rivâyet ederek dedi ki: Câbir bin Zeyd’in yanına girdim; “İşte şunlar ibâdiyye fırkasındandırlar ve seni kendilerinden sayıyorlar.” dedim. Câbir bana; “Böyle birşeyden Allahü teâlâya sığınırım.” diye cevap verdi.
Vefâtına çok yakın, ölüm döşeğinde yatarken kendisine bir isteği, arzusu olup olmadığı sorulduğunda; Hasan-ı Basrî hazretlerini görmek istediğini söylemiştir. Hasan-ı Basrî geldiği zaman; “Ey kardeşlerim! İşte bu saatte ben sizden ayrılıyorum. Ya Cennet’e veya Cehennem’e gideceğim.” dedi ve ondan mânevî yardım istedi.
İbn-i Ömer bir gün tavaf sırasında Câbir bin Zeyd’e rastladı ve ona; “Sen Basra fukahâsındansın. Elbette senden fetvâ isterler. Delilin Kur’ân-ı kerîm ve Sünnet-i Resûl olmadıkça fetvâ vermeyesin. Eğer böyle yapmazsan hem kendin helâk olur hem de başkalarını helâk edersin.” dedi. Câbir bin Zeyd daha önceden olduğu gibi bundan sonra da Kur’ân-ı kerîm ve Sünnet-i Resûlullah’a çok daha sıkı yapışmağa başladı. Çok cömerd olup kendisine hediye edilen şeylerin hepsini dağıtırdı.
Câbir bin Zeyd bir gün Mâlik bin Dinâr’ı ziyârete gitti. Namaz vakti gelince Mâlik bin Dinâr onu imâmete geçirmek istedi. Câbir bin Zeyd imâmete geçmek istemedi ve; “Ev sâhibi imâm olmaya daha lâyıktır” buyurdu.
Câbir bin Zeyd üç şeyde pazarlık etmezdi: Birincisi, Mekke-i mükerremede kirâ ücretinde, ikincisi âzâd etmek için satın aldığı kölede ve üçüncüsü kurban edeceği hayvanda. Câbir bin Zeyd hazretleri Cumâ namazı için mescide gelince ellerini açar ve; “Yâ Rabbî ben bugün sana (kavuşmağı) isteyenlerin en çok isteyeni, sana yaklaşanların en yaklaşanı, sana duâ eden ve seni isteyenlerin en başarılısı (duâsı ençok kabûl olanı) eyle.” diye duâ ederdi.
Hammâd bin Zeyd Amr bin Dinâr Câbir bin Zeyd’den, o da İbn-i Abbâs’tan Resûlullah’İn (sallallahü aleyhi ve sellem) “Kim bana salevât okumayİ terk ederse, Cennet yolunu bulamaz.”
“Neseb yolu ile evlenilmesi haram olanlar süt kardeşliği yoluyla da haramdır.”buyurduğunu rivâyet etmişlerdir.
KERÂMET VE MENKÎBELERİ
NE İYİ YAPIYORSUN
Haccac bin Ebî Uyeyne anlatıyor: Câbir bin Zeyd bir gün bizim namazgâhımıza geldi ve ayağında deriden eskimiş iki ayakkabı vardı. Buyurdu ki:
“Ömrümün altmış yılı bunlarla geçti, ömrümün geçtiği bu iki ayakkabıyı hayır, iyilik ve Allahü teâlâya kulluk ile geçirdiğim zamanlar dışında kalan şeylerden çok daha severim.”
Mâlik bin Dinâr buyuruyor ki: Bir gün ben İslâm ilimlerinden bir şey yazarken Câbir yanıma çıkageldi. Ona; “Bu sanatımı nasıl buluyorsun ey Ebü’ş-Şa’şâ!” dedim. “Evet, sanat senin sanatındır. Allahü teâlânın kitabındaki hükümleri insanlara bildirmekle ne iyi yapıyorsun. Bir yapraktan diğer yaprağa, bir kelimeden diğer kelimeye ve bir âyetten diğer bir âyete. Senin bu yaptığında hiç uygunsuz birşey yoktur.” dedi.
İbn-i Sîrîn; “Câfer bin Zeyd dünyâyı ve parayı sevmekten kurtulmuştu. Yâni dünyâya ve paraya hiç kıymet vermezdi.” buyurmuştur. Buyurdu ki: “Farz olan haccı yaptıktan sonra bir fakire veya yetime az bir şey sadaka vermeyi, nâfile hac olan umre yapmaktan daha çok severim.”
KAYNAKLAR
1) El-A’lâm; c.2, s.104
2) Tezkiret-ül-Huffâz; c.1, s.72
3) Tehzîb-üt-Tehzîb; c.2, s.38
4) Hilyet-ül-Evliyâ; c.3, s.85
5) Tehzîb-ül-Esmâ ve’l-Lüga; c.1, s.141