AHMED DERDÎRÎ
Mâlikî mezhebi fıkıh âlimi ve Halvetiyye yolunun büyüklerinden. İsmi, Ahmed bin Muhammed bin Ahmed bin Ebî Hamid Advî Halvetî olup, dedesinin mensub olduğu kabîleden dolayı, Derdîrî lakabıyla meşhûr oldu. Künyesi Ebü’l-Berekât’tır. 1715 (H.1127) senesinde, Mısır’da doğdu. 1786 (H.1201) senesi Rebîulevvel ayının altısında Kâhire’de vefât etti.Ezher Câmiinde büyük bir kalabalık tarafından cenâze namazı kılınıp, Seyyidî Yahyâ bin Akab’ın kabri civârındaki, kendisinin yaptırdığı dergâhın bahçesine defnedildi.
Ahmed Derdîrî, küçük yaşta Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Câmi-ul-Ezher’de ilim tahsîl etti. Zamânının en büyük âlimlerinden ders aldı. Fıkıh ilmini Şeyh Ali Sa’dî’den, hadîs ilmini, Ahmed Sıbâg ve Şemsüddîn Hafnâvî’den öğrendi. Şeyh Muhammed Dakrî’den de ilim öğrendi. Uzun zaman Şeyh Ali Sa’dî’nin derslerini tâkib etti. Şeyh Melevî ve Şeyh Cevherî’nin derslerini de dinledi. Bağlılığı daha ziyâde Şeyh Hafnâvî ve Şeyh Sa’dî’ye oldu. İlimde üstün bir dereceye yükseldi. Şeyh Hafnâvî’den tasavvuf ilmini ve Halvetiyye yolunun edebini de öğrendi. Onun en büyük ve en önde gelen talebelerinden oldu. Hocalarının hepsinden icâzet, diploma aldı. Daha hocaları hayatta iken fetvâ vermeye başladı. İlim, amel, irşâd, insanlara İslâmiyeti anlatıp uymalarını sağlama husûsunda gayret sarfedip fazîletleriyle şöhret buldu.
Ahmed Derdîrî, zühd, mübahların çoğunu terk ile, iffet ve kuvvetli îmân sâhibiydi. Ahlâkı güzel ve âriflerin güneşiydi. İnsanlara Allahü teâlânın emirlerini anlatır, iki dünyâ saâdetinin O’nun emirlerini yapmak ve yasak ettiklerinden kaçınmakta olduğunu bildirirdi. Dâimâ doğruyu söyler, hak olan bir işte kimsenin kınamasından, kızmasından çekinmezdi. Talebelerine, fakirlere, kimsesizlere çok iyilik ve yardımda bulunurdu. Büyük bir dergâh yaptırdı. Dergâhı yaptırma sebebi şöyle anlatılır: Magrib sultânı Mevlaye Muhammed, âlimlere, Haremeyn ehline, ilim yuvalarına zaman zaman yardımda bulunurdu. Sultan, âdeti üzere, 1784 senesinde bir mikdâr yardım da Ahmed Derdîrî’ye gönderdi. Sultânın oğlu hac sonrası memleketine dönerken bir müddet Mısır’da kaldı. Yanındaki parası tükendi. O da babasının dağıtması için gönderdiği paraları alıp sâhiplerine vermedi. Bu haber Mısır’da yayıldı. Halk gidip bu durumu Şeyh Ahmed Derdîrî’ye bildirdiler. O da; “Vallahi o bizden daha fazla paraya muhtaçtır. Gönderilen o yardım paraları onlara âittir. O hâlde bize gönderilen kısmı da ona veriniz.” buyurdu. Parayı verdiler. Sultan daha sonra durumdan haberdâr oldu. Şeyh Ahmed Derdîrî’nin oğluna gösterdiği alâkayı beğenip, ona hediyeler gönderdi. Ahmed Derdîrî de bu hediyelerle bahsi geçen büyük dergâhı yaptırdı.
Şeyh Hasan Advî, Nefehât-üş-Şâziliyye fî Şerh-il-Bürdet-il-Bûsırıyye adlı eserinde Ahmed Derdîrî’den bahsederek şunları yazmaktadır:
“İlk hocam Muhammed Sibâî bana müjde verdi ve buyurdu ki: “Vallahi ve izzeti Rabbî. Sen Derdîrî’nin mahbûbusun ve sevdiğisin.” Hocamın bu müjdesi sebebiyle kalbimi ona bağladım. Derdîrî’nin kabrini ziyârete çok fazla giderdim. Onu kendim ile Allahü teâlâ arasında vesîle eder ve duâda bulunurdum. Ben Halvetiyye yolunun âdâbını Hocam Sibâî’den öğrendim. O da büyük velî olan babası Şeyh Sâlih Sibâî’den, o da Kutb-i Derdîrî’den öğrenmiş. Hocam Sibâî vefât ettikten sonra, zamânın bir tânesi ve ârif-i billah olan diğerHocam Şeyh Fethullah’ın kapısına varıp ona talebe oldum. O da Şeyh Ahmed Sâvî’den, o da Kutb-i Derdîrî’den tasavvuf yolunu öğrenmişti. Bir ara Mısır hükümeti ile aramızda hâdise çıktı. Çok endişe vericiydi. Bütün ahbâb ve din kardeşlerim bu hâdiseden dolayı bana zarar geleceğinden korktular. Bir gün Ahmed Derdîrî hazretlerini vesile ederek duâ yaptıktan sonra uyudum. Bir rüyâ gördüm. Baktım ki tek başıma bir köşkteyim. Lakin köşkün kapıları kapalı, her taraf ejderha ve yılanlarla doluydu. Onları öldürmek istedim. Fakat onlarla başa çıkmak mümkün değildi. Köşkten bir çıkış yolu aradım. Köşkün üstünde açık bir pencere gördüm. Orada başka bir köşk daha gördüm. İsmi, kurtuluş ve emniyet köşküydü. O köşk bulunduğum köşkten çok uzaktı. İki köşk arasında bir dere ve içinde de çeşitli inci ve mücevherler vardı. O mücevherler yer ve göğü aydınlatmıştı. O esnâda Derdîrî hazretlerini vesile ederek imdat istedim. O anda; “Bismillâhillezî lâ yedurru me’asmihî şey’ün fil-erdı velâ fis-semâi ve hüves-semî’-ul-alîm” duâsını okumak aklıma geldi. Duâyı okuyunca çok rahatladım. Sonra uyandım. Mısır hükümeti ile olan hâdiseden dolayı kalbimdeki korkudan eser kalmadığını gördüm. Bunu, Allahü teâlânın nîmetini açıklamak ve Derdîrî hazretlerinin bereketini ve büyüklüğünün anlaşılması için anlattım. Allahü teâlâ ondan râzı olsun. Hepimizi onun feyzi ile feyzlendirsin. Onu muhabbet ehlinden kılsın.”
Ahmed Derdîrî çok eser yazdı. Bunlardan bâzıları şunlardır: 1) Akrab-ül-Mesâlik ilâ Mezheb-i Mâlik, 2) Tuhfet-ül-İhvan fî Âdâbı Ehl-il-İrfân (tasavvufa dâir), 3) Et-Teveccüh-ül-Esmâ, 4) El-Harîdet-ül-Behiyye, 5) Risâle fî Müteşâbihât-i Âyât-il-Kur’ân, 6) Risâle fil Me’ânî vel-Beyân, 7) Şerhu Âdâb-il-Bahs, 8) Şerhu Risâlet-üt-Tevhîd min Kelâmi Demirtâş, 9) Şerhu Risâlet-ül-Kâdî Abdullah Tâtâr fil-Âyât-il-Kur’âniyye, 10) Şerhu Salevât es-Seyyid Ahmed Bedevî, 11) Şerhu Virdü Kerîmüddîn Halvetî, 12) El-Mevrid-ül-Bârik fis-Salât alâ Efdâl-il-Halâik.
KAYNAKLAR
1) Târih-i Cebertî; c.2, s.32
2) Mu’cem-ül-Müellifîn; c.2, s.67
3) Esmâ-ül-Müellifîn; c.1, s.181
4) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.1, s.340
5) El-A’lâm; c.1, s.244
6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.17, s.311
7) Brockelman; Sup:2, s.480, Gal:2, s.353