Onuncu asırda yaşamis ünlü müslüman astronomi alimi. İsmi, Abdurrahman bin Ömer bin Muhammed bin Sehl es-Sufî olup, künyesi Ebu’l-Hasen’dir. 903 (H. 201) senesinde Tahran civarında bulunan Rey şehrinde doğdu. 986 (H. 376) senesinde vefat etti. Hayatı hakr kında fazla bilgi yoktur.
Abdurrahman Sûf, aklının, zekasının keskinliği ve yapmış olduğu astronomik rasatlardaki dikkat ve hassasiyeti ile meşhûr oldu. Zamanının alimleri arasında seçkin, mümtaz bir yer işgal etti. Büveyhî hanedahından Adududdevle’nin hocası ve dostu idi. Adududdevle, kendisini yetiştiren hocası olması sebebiyle, Abdurrahman Sufî’yi çok sever, hürmet ederdi. 975 (H. 365) senesinde Melik Adudüddevle’nin oğlu Şerefuddevle, Bağdad’ı ele geçirdikten sonra, büyük bir ilim merkezi olan bu şehirde, Abdurrahman Sufî; çağdaşları Ebu Sehl el-Kuhi, Ebu İshak İbrahim bin Hilal, Ebu’l-Hasen el-Mağribî, İbn-ul-Alem ve Ebü’l-Vefa gibi alimlerin çalışma ve gözlemlerini tamamlamak, düzeltmek ve kendi gözlemlerini geliştirmek suretiyle astronomide yeni bir devir başlattı.
Abdurrahman Sufî’yi astronomide üstad haline getiren, Kitabun fil kevakib-is-Sabite ve Kitab-ul-ameli bil-Usturlab adlı eserleridir. Onun bu iki eseri, o devirde İslâm aleminde, elden ele dolaşıtı. Doğulu ve batılı alimler, onun bu eserlerine çok önem verdiler. Bu sebeple de eserleri bir çok dillere tercüme edildi.
Abdurrahman Sûfî, binlerce yıldızı senelerce inceleyerek yerlerini tesbit etti. Yıldızların hacimlerini yaklaşık olarak hesapladı. Bazı bilginlerin, sabit yıldızların mikdarına 1025 demelerine karşılık o, bunların binlerce olduğunu ifâde etti. Görünmeyen yıldızların ise sayılamayacak kadar çok olduğunu belirtti. Hazırlamış olduğu astronomik cetveller, kendisinden önce hazırlanmış olan cetvellerden daha muntazam ve doğru idi. Abdurrahman Sufî, Batlamyus’u tenkid etti, yorumladı ve yeni nazariyeler ortaya koydu.
Kevakib-is-Sabite adlı eserini, esasında Batlamyus’un Macisti’sine dayandırmaktadır. Fakat o, Batlamyus’un bir çok görüşünü kabul ederek, onu körü körüne taklid etmedi. Bütün yıldızları teker teker astronomik gözlemlerden geçirdi. Yerlerini ve mikdarlarını, hayret uyandıracak bir dikkat ve sağlamlıkla belirtti. Batlamyus ve daha önceki bilginler, burçlar dairesinin hareketini her 100 senede bir derece olarak tayin etmişken, o bunu 66 senede bir derece olarak hesapladı. Bugün modern hesaplamalara göre bulunan değer 71,5 senede bir derecedir.
Abdurrahman Sufî’nin eserlerinde dikkati çeken husus, üslubunun çok kolay anlaşıhr olmasıdır. Ortaya koyduğu bilgileri, araştırma, ve gözlemleriyle vesikalandırarak, sağlam esaslar üzerine oturttu. Yıldız ve gezegenlerin yer ve şeklini varlık olarak bizzat kendisi gizerek tesbit etti. Göklerin haritasını gizdi, renklendirdi ve onu yıldızlarla süsledi. Şekillerle mes’eleleri îzah etti. Özelliklerini açıkladı. Yıldızların eski ve yeni isimlerini, Arabca’daki adlarını tesbit etti. Ayrıca bir de, gökyüzünü andıran bir küre yaptırdı.
Abdurrahman Sufî, Suverül-kevaib adlı eserinde, Batlamyus’un Almagest adlı eserini kaynak almak suretiyle, 48 klasik sabit yıldızlar grubunu inceledi. Bu gruplardan her birinin tarifini dört bölüm halinde yaptı:
Birinci bölümde; yıldızlar grubunun genel manada incelenmesi ve bu gruba mensup münferid yıldızların tesbiti yer almaktadır. Sufî, bu incelemeleri sırasında Batlamyus nazariyesine karşı tenkidler yöneltmekte ve daha sonra kendi gözlemlerini ortaya koymaktadır. İkinci bölümde ise; gruba giren yıldızların Arabça orijinal isimlerini tesbit ve tescil etti. Nihayet bu isimdeki yıldızların, Batlamyus nazariyesindeki yıldızların hangilerine tekabul ettiğini inceleyerek, hüviyetlerini ortaya koymaya çalıştı.
Oçüncü bölümde de; gruba mensup yıldızların iki ayrı tasviri verilmektedir. Bu tasvirden ilki, o yıldızın gök küresi üzerindeki (yıldızlar alemindeki) görünüsüne göre; ikincisi ise gökteki (sema içindeki) görünüşüne göre verilmiştir.
Son bölümde; grubu meydana getiren yıldızların cetveli verilmekte ve bunların mevkii, enlem, boylam ve büyüklüklerinin tasnifi yapılmaktadır. Sufî’nin verdiği bu cetveller, hemen hemen Batlamyus’un “Macisti”sindeki tanzime uygun düşmektedir.
Sufî’nin bu eseri, astronomi tarihi açısından büyük bir önem taşımaktadır. Eser, müslümanların sabit yıldızlar hakkında ortaya koyduğu sahih bilgileri ihtiva etmekte, Batlamyus’un vermiş olduğu tariflerin revizyonunu yapmaktadır. Bu yüzden bu eser, sabit yıldızlar hakkında mühim bir müracaat kaynağı olmuştur. Hem İslâm ilim dünyasında, hem de batı ilim dünyasında derin izler bırakmıştır.
Onun eseri, müslüman astronomi alimlerinden, özellikle Bîrunî üzerinde etkili oldu. Bîrunî bir çok eserinde sabit yıldızlardan bahsederken, çoğu defa Abdurrahman Sufî’nin bu meşhûr eserine müracaat eder ve ondan iktibaslar yapardı. Bîrunî’den bir asır sonra İbn’us-Salah adlı astronomi alimi de, Sufî’nin bu eserinden faydalandı.
Ünlü kozmografya alimi Zekeriyya Kazvîni de Acaib’ul-Mahlukat adlı ünlü eserinde, Sufî’den iktibasda bulunmakta, hatta bazı tasvirleri de aynen almaktadır. Abdurrahman Sufî’den istifade eden diğer bir astronomi alimi de, meşhûr Uluğ Beg’dir. O, “Zîc-i Cedid-i Sultanî”sindeki önsözünde, Sufî’nin eserinden büyük ölçüde istifade ettiğini ifade etmektedir. Yapılan araştırmalara göre Uluğ Beğ, Sufî’nin eserinin Nasıruddîn Tusî tarafından yapılan Farsça tercümesinden faydalandı. Tusî’nin bu tercümesi, İstanbul’da Ayasofya Kütüphanesi’nde 2595 numara ile kayıtlıdır ve 1969 yılında Tahran’da ofset baskısı yapılmıştır. Anlaşılan, Uluğ Beğ bu tercümeyi okumuş ve kendi yıldız kataloğundaki yıldızların tarifinde Tusi’nin formüllerini uygulamıştır.
Abdurrahman Sufî’den, Ortaçağ Avrupa dünyası ve Rönesans döneminde yapılan istifade şu merhalelerde gerçekleşmiştir:
1) Sufî’nin eserinin Latince’ye tercüme edilmesi, “Libros del Saber” hazırlanırken olmuştur. (Sufi Latinus corpus)
2) Sufî’nin, Kastilyalı Onuncu Alfonso’nun astronomik faaliyetleri yoluyla Avrupa bilim alanında tanınması.
3) Alman astronomi alimi Petrus Agianus’un bazı eserleri ile onun Batı dünyasında tanınması.
4) T. Hyde’nin, Uluğ Beğ’in “Zîc”ini tercüme ve tefsir etmesiyle, Sufî’yi dolaylı yoldan batıya tanıtması. Ayrıca Ideler adlı ilim adamı, Kazvinî’nin kozmografyaya ait “Acaib’ul-Mahlukat”ını açıklamalı olarak tercüme etmek suretiyle, onu batı bilim dünyasına tanıtmıştır.
Ingolstadt Üniversitesi’nde matematik profesörü olan Petrus Apianus 1527’den, öldüğü 1552 yılına kadar Sufî’nin adı geçen eserinin Arabca’sını kullandı. Eserlerinden bazılarında, yıldız ve burç isimlerini, “Azophi” şeklinde zikrettiği Sûfî’den almış, hatta yıldız haritalarından birine, Sufî tarafından tarif edilen Arabî isimli yıldız kümelerinden bazılarına yer vermiştir.
Eserin bazı nüshaları; Escevriol (Madrid), Bibliotheque Nationale (Paris), Leiden Kütüphanesi (Hollanda), Library of Bodler (Oxford), India Office (Londra) ve British Museum’da bulunmaktadır. Eser, İspanyolca, Fransızca ve İngilizce’ye tercüme edilmiştir. Nasiruddin Tusî de bu eseri Farsça’ya tercüme ederek çalışmalarında kullandı.
Ondokuzuncu asırda Fransız bilgini J. J. A. Caussm de Perceral, Sufî’nin bu eserini bütünüyle Fransızca’ya tercüme etmiş ve “Notices et extraits des manuscripts”ın onikinci sayısının, 236-276 sayfalarında neşretmiştir. Ayrıca eserin tamamı Schillerug tarafından Fransızca’ya tercüme edilerek, 1874’te “Description des Etoiles Fixes” adıyla Petersburg’da yayınlanmıştır. 1986 senesinde Frankfurt’da yeniden basıldı. Ayrıca Hindistan’da Haydarabad şehrinde 1954 senesinde basılmıştır.
Diğer önemli eseri ise Kitab-ul-amel bilusturlab’dır. Eser 402 bölümden meydana gelmiştir. 1962 senesinde Haydarabad’da neşredildi. Ayrıca 1985 senesinde Fuad Sezgin tarafından diğer eserleriyle birlikte yayınlandı.
Önemli eserlerinin bazıları da şunlardır:
1-Kitab-ül-ercüze fil-Kevakib-üs-sabite,
2-Kitab-üt-Tezkire,
3-Kitabu Metarih-us-Şucaati
4-Kitabi Suveril-Kevakib-is-semani vel-erba’in.
Abdurrahman Sufî’nin eserlerinden, modern astronomide de istifade edilmektedir. Günümüzde Nebulalardan biri onun eserlerinin ışığında keşfedildi. Onun astronomi ilmi, sahasındaki orijinal buluşları ve Batlamyus’un “Macisti”sine yaptığı yorum ve tenkid sonucu ortaya koyduğu yeni fikirler, tamamen İslamî bir ilim anlayışının semeresi olarak kabul edilmektedir.
Abdurrahman Sufî’nin astronomi ilmine böylesine samimi ve derin bir nezaketle eğilmesi, gerçek bir müslüman olmasından kaynaklanıyordu. Çünkü o, yıldızlarda ve onun yörüngelerinde, muntazam hareketlerinde, güneşin büyüklüğünde, ayın ölçülu hareketlerinde ve diğer tabiat olaylarında, Allahü teâlânın azametine ve sıfatlarının kemalde olduğuna alamet ve işaretler mevcut olduğunu yakinen bilen gerçek bir alim idi.
1) Eseru ulama-il-Arab vel müslimin fi tatauvuri ilm-il-Felek; sh. 52, 59
2) Dirâsetün fî târih-il-ulum indel-Arab; sh. 196, 208
3) Zeitschrift fur Geschichts der Arabisch İslâmischen Wissenschaften; cild-3, sh. 56
4) Brockelmann Gal-1, sh. 253 Sup-1. sh. 398