Selçuklu kumandanlarından. Doğumu, yetişmesi ve ölümü hakkında kaynaklarda çok az bilgiye rastlanmaktadır. Ailesinden tanınan yalnız kendisidir. Horasanlı bir Türkmen ailesinden geldiği bilinmektedir.
Pehlivanlığı ile de tanınan Afşin Bey’in tarih sahnesine çıkışı, on birinci yüz yıl başlarında Selçukluların Anadolu’ya yaptıkları büyük Malazgirt zaferinin on hazırlıkları mahiyetinde olan akınlarla başlar. Selçuklu Türkleri, gönül verdikleri İslâm dinini yaymaya ve çoğalan nüfusa, yeni yerleşim yerleri aramaya çalıştılar. Bu düşünceler içinde olan Selçuklu kumandanları, Anadolu’nun kilit noktalarını tesbit ederek, akınlar tertiplediler. İşte Afşin Bey, tarih sahnesine bu fetih akınları ile çıktı ve meşhûr oldu.
Afşin Bey, 1016-1021 (H. 407-412) seneleri arasında Çaşn Bey kumandasında batıya yapılan seferlere katıldı. Bu seferlerde, büyük başarılar elde edildi ve kuzeydoğu yönünde hudutlar aşılarak Van bölgesinde hüküm süren Vaspuragan Krallığı topraklarına girildi. Vaspuraganlarla yapılan çetin muharebede düşmana kesin ve büyük bir darbe vuruldu. Yenildikten sonra, bölgeyi terk eden Vaspuraganlılar, Orta Anadolu’ya çekildiler.
Çağrı Bey komutasındaki Selçuklu akıncılarının Anadolu’ya yaptıkları ilk gaza ve kesif muharebelerinden sonra, Afşin Bey uzun müddet gazalardan uzak kaldıysa da, tekrar Selçukluların meşhûr kumandanlarından biri olan Gumüş Tiğin’in hizmetine girdi. 1064 (H. 457) yılında Gümüş Tiğin ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde fetihlere başladılar. Harran (Urfa), Rakka ve Surug bölgesine hakim oldular.
Ardından Bizans uğlarına yöneldiler. Fırat nehrini geçip, Hısn-ı Mansur denilen Adıyaman bölgesi üzerine harekete geçtiler. Afşin’in de dahil olduğu bu seferi, Urfa dükasi Aruantones (Arvantos), durdurmak istediyse de, Türklerin yiğitlik, alplik, mertlik, cesaret ve muharipliğinin yanısıra, İslâm’ın cihad ruhu ve emri ile hareket etmeleri, Rumları muthis bir bozguna uğrattı. Kumandanları Arvantos’la birlikte pek çok esir alındı. Bölge, Türklerin fethine açıldı ve düşmanın mukavemeti kırıldı. Afşin Bey, bu muharebelerden sonra, Selçukluların ilk fethedip aldıkları ve hareket merkezi yaptıkları Ahlat’a döndü.
Ahlat’ta Gümüs Tiğin ile arası açıldı. Gumüş Tiğin munazaada ölünce, Afşin Bey, Türkmenlerin başına geçti. Alb Arslan tarafından cezalandırılma ihtimaline karşı, beraberindeki Türkmenler ile batıya gitti. Fırat’ı geçerek Toroslara geldi. Çukurova’nın kuzeyindeki Amanos dağları arasındaki Karadag’da karargah kurdu. Bölge üç olarak kullanılmaya çok müsaid olduğundan, hemen akınlara başladı. 1066 (H. 459) senesinin yaz mevsiminde Afşin Bey, Bizanslıların hakimiyetindeki Deluk (Duluk), Ra’bon, Artoh ve Keysum kalelerini fethedip, bölgeye hakim oldu.
Akınlara hızla devam eden ve karşısına çıkan engelleri asan Afşin, Antalya Dükalığı sınırlarına girdi ve karşı koymak isteyenleri cezalandırdı. Ayrıca pek çok ganîmet ve esir alındı.
Gönlü cihad aşkı ile yanıp tutuşan ve Allahü teâlanın dînini duyurmak için çalışan Afşin Bey, daha da güneye inerek, Bizanslıların Ortadoğudaki en büyük üstlerinden biri olan Antakya’ya girdi ve şehri zaptetti. Pek çok esir ve ganîmet alındı; Gaziantep, Halep ve Antakya bölgesinde uğranmadık yer bırakmadı.
Büyük Selçuklu sultanı Sultan Alb Arslan, Afşin Bey’in bu zafer ve fetihlerini haber alınca, onu affetti. Alb Arslan tarafından taltif edilen ve Selçuklu’ya hizmet aşkı ile yanıp tutuşan Afşin, tekrar akınlara başladı. Türkler’in Anadolu’daki ilerleyisinden endişelenen Bizanslılar, akınları durdurmak için faaliyete geçtiler. O sırada Bizans kayseri Konstantin Dukas, şark (Doğu) orduları kumandanlığına Nikephores Bataniales’i tayin etti. Bizanslı kumandan, ilk iş olarak güney ve doğu sinırlarında kale komutanları arasında ortaya çıkan mücadeleyi kaldırdı. Surları tamir ettirdi ve müdafaa için gerekli tedbirleri aldı. Afşin, Bizanslıların bu tedbirlerine karşı, içinde kahramanca çarpışan asker bulunmadıkça, tas yığınlarından ibaret olan kale ve surların, askerlerine mukavemet edemiyeceğini göstermek gayesiyle, tahkim edilen kaleler üzerine sefere çıktı.
Bunlardan; Sivas, Divriği, Malatya ve diğer kaleler üzerine yürüdü. Bizans ordusunun Malatya’da toplandığını haber alınca, hızla praya hareket etti. Bizanslılar, Afşin Bey kumandasındaki akıncılara mukavemet edemediler; orduları bozuldu, can havliyle Malatya kalesine kaçtılar. Bu başarı ile Bizans taarruzu kirildi. Afşin Bey, ileri hareketlerine devam ederek Kızılırmak vâdisinden Kayseri’ye doğru ilerledi. Amuriyye’yi, El-Afşin Haydar bin Kavus’tan üç asır sonra, 1068 (H. 461) yılında fethetti.
Selçuklu akıncı kuvvetlerinin Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde giriştikleri akınlar, 1069 (H. 462) senesinde de görüldü.
Bu kuvvetlerin başıda Afşin Bey’in yanısıra, Sunduk, Ahmed Türkmen et-Türkî, Demlegoğlu Muhammed ve Duduoğlu gibi meşhûr Türkmen beyleri bulunuyordu. Bizans imparatoru Romanos Diogenes, akınları durdurmak için Anadolu’ya kuvvet göndercliyse de, Bizanlılar yenilmekten kurtulamadılar, Bunun üzerine İmparator büyük birordu hazırlayarak sefere çıktı. Kayseri yöresine geldi. Selçuklu kuvvetlerini geri çekilmek zorunda bırakıp, Firat ırmağma kadar ilerledi. Daha sonra Selçuklu kuvvetlerinin, başta Konya ve Karaman olmak üzere bir çok şehir ve kaleleri muhasara ettiklerini haber alan imparator, ileri harekatından vaz geçerek akıncıların dönüş yollarını kesmek için Sivas üzerinden Kayseri’ye ulaştı. Bütün bu tedbirlere rağmen Selçuklu akıncıları, Toros dağlarını asarak, hareket üsleri olan Haleb’e varmayı başardılar.
Bizans imparatoru Romanos Diogenes’in giriştiği karşı hareketlere rağmen, Anadolu’ya yöneltilen Selçuklu akınları git gide artıyordu. İmparator, akınları durdurmak gayesiyle 1070 (H. 463) yılında, yeni bir sefere çıkmak üzere hazırlık yaptı. Fakat sarayın basktsi buna mani oldu. Bunun üzerine, Manuel Kamnenos’u kuvvetli bir orduyla Anadolu’ya gönderdi.
Bu zamanda büyük kumandan Sultan Alb Arslan ile enistesi Erbaşkan’ın arası açıldı ve Erbaşkan, Yavekiye’den çapulcu bir grubun başına geçerek, Bizans imparatoruna sığınmak için kaçarak, Derbend’e kadar geldi. O zamanlar hisar olan Derbend, Maria adlı bir kadının idaresinde idi. Erbaşkan kadına haber göndererek hisardan geçip İstanbul’a gitmek istediğini bildirdi. Kadın izin vermeyip, Erbaşkan’a muhalefet ederek, düşmanca tavır aldı. Neticede savaş hazırlıklarına başlandı.
Hadiseleri duyan Bizans imparatoru, Erbaşkan’ın savaşa geldiğini sanarak üzerine Mihail komutasında bir ordu gönderdi. Erbaşkan, Bizans komutanına savaş için gelmediğini, muradının Alb Arslan’ın vereceği cezadan kaçarak iltica olduğunu bildirdi. Mihail inanmayıp; “Yalan söylüyorsun, hîle yapıyorsun. Muradın bize sığınmak olsaydı; ülkemizi yağmalamaz, yakıp-yıkıp zarar vermezdin” diye cevap gönderdi. Erbaşkan bütün ısrarlarına rağmen, Mihail’i inandıramadı ve savaşa başladılar. Mihail yenilerek esir alındı ve zincire vuruldu.
Öte yandan Alb Arslan, Afşin Bey’i Erbaşkan’ı takib için vazifelendirdi. Anadolu’yü iyi bilen Afşin, akıncılarını toplayarak hızla Derbend’e hareket etti. Afşin’in üzerlerine geldiğini duyan Erbaşkan, Mihail ile anlaşarak İstanbul’a kaçtı. Afşin Bey takibe devamla, Boğaziği’ne kadar geldi ve Oskudar’da karargah kurdu. Bizans imparatoru Romanos’a haber göndererek Erbaşkan’ı iade etmesini, bu takdirde sulh olacağını, iade edilmezse Sultan’ın düşmanını korumak suretiyle muhalefetetmiş bulunacağini, Erbaşkan’ın dost sanılmamasını, Bizans ülkesini onun yağma ettiğini ve Sultan ile yapılan sözleşmeden dönülmemesini, ancak böyle bir davranışın yerinde olacağını bildirdi. İmparator Romanes cevap gönderip; “Bütün dediğiniz doğrudur. Fakat bize siğmanı veremeyiz” dedi. Afşin Bey, bu cevab üzerine geri döndü ve Rum beldelerine akınlar yaparak Derbend’e vardı. Kışı orada geçirdi. Baharın gelmesiyle yeniden akınlara başladı ve Ahlat vilayetine ulaştı.
Buradan Haleb’deki Sultan Alb Arslan’a gönderdiği rapor mahiyetindeki arz mektubunda; “İşte Rum (Bizans) ülkelerine gaza edip, büyük bir ganîmet ile döndüm. Rumlar bizimle harb edecek kudrette değildir” şeklinde bir ifade kullanarak, zaferlerini bildirirken, Sultan Alb Arslan’a fetih müjdelerini veriyordu. Afşin, Anadolu’nun Türkleşip, İslâmlaşma faaliyetlerini kesinleştiren ve Anadolu’yu bir Türk yurdu yapan büyük Malazgirt zaferine de katıldı.
26 Ağustos 1071 (H. 464)’de Cum’a namazından sonra Sultan Alb Arslan secdeye kapandı; “Ya Rabb”i! Sen! kendime vekil yapıyorum. Azametin karşısında yüzümu yere sürüyor ve senin dinin uğrunda cihad yapmaya niyetediyorum. Ey Allah’ım! Niyetim halistir. Bana yardım et. Sözlerimde hilaf varsa beni kahr et!” diye niyazda bulunduktan sonra, askerlerine; “Burada Allahü teâlâdan başka bir sultan yoktur. Emir ve hüküm tamamen O’nundur. Böylece benimle birlikte harb edip, etmemekte serbestsiniz” dedi. Bunu işiten ordu, emrine itaate can-u gönülden hazır olduğunu bildirdi. Alb Arslan’ın kumandanlarından olan Afşin Bey’in bu zaferde büyük hizmetleri oldu.
Anadolu gazalarında söhret kazanıp, buranın Türk yurdu olmasına, İslâmlaşmasına hizmet eden Afşin Bey, Sultan Alb Arslan’dan sonra Melik Şah’ın maiyetine girdi. 1075 (H. 468) de Anadolu’dan Haleb’e gitti. Oradaki asîlerin cezalandırılmasında vazife aldı. Afsln Bey’in bundan sonraki hayatı hakkında kaynaklarda fazla bilgi bulunmamaktadır. Şurası muhakkaktır ki, o, bütün güç, kabiliyet ve dehasıyla Anadolu’nun müslüman Türklere vatan yapılmasında, büyük Sultan Alb Arslan’ın maiyetinde çalışan bir alperendir. Bu, daha sonra Türk edebiyatında, gaza ve cihad aşkı ile dolu bir tipin ortaya çıkmasına sebeb olmuştur.
1) Ravdat-us-safâ; cild-4, sh. 73
2) El-Kâmil; cild-10, sh. 144
3) Zeylu Târihi Dimeşk (İbn-i Kalanisi, Beyrut 1908); sh. 92
4) Mir’at-üz-zeman (Ali Sevim neşri, Ankara); sh. 122
5) A’lâk-ul-hatira (İbn-i Şeddad, Şam 1953); sh. 95
6) El-Muntazam; cild-7, sh. 254
7) Anonim Selçuk-nâme; sh. 8
8) Ahbar-ud-devlet-is-Selçukiyye; sh. 35
9) Zubdet-ül-Haleb; cild-2, sh. 11
10) Ikd-ül-Cümân; cild-21, V. 172
11) Ebu’l-Ferec Târihi; sh. 217