Genelde dini yönüyle ön plana çıkan Akşemseddin XV. Asnn en önemli bilim adamlarının arasında yer alır, özellikle tıp alanında eserler veren büyük âlim, dünya’da ilkdefa bulaşıcı hastalıklarla mücadeleyi anlatan eserleri kaleme almıştır. Asıl ismi, Seyh Mehmed Sem-seddin Bin Hâmzâ’dır. Göynük’lü olarak şöhret buldu. Seyh Sehabüddin Sühreverdî soyundan gelmektedir. İlk öğretimini Amasya’da yaptı. Daha sonra Şam’da ilim tahsil etti. Kendini tamamen ilme verdi. Son derece zeki ve kabiliyetli bir kişiliğe sahip olan Akşemseddin, kendisini çok iyi yetiştirerek Osmancik Medresesine müderris (profesör) oldu. Birçok talebe yetiştirdi. Büyük bir hürmet ve itibar gördü.
Bu arada içini merak sardı, tasavvufa yöneldi. Hacı Bayram-ı Veliye talebe olmak üzere Ankara’ya gitti. O’nun çarşı Pazar dolaştığım, küçük işlerle meşgul olduğunu görerek talebe olmaktan vaz geçti. Daha sonra Halep’e yöneldi. Orada yaşamakta olan Şeyh Zeynüddin adındaki ünlü veliye intisap edecekti. Fakat o gece gördüğü rüya üzerine Ankara’ya geri döndü ve Hacı Bayram-ı Velice mürid oldu.
Kısa bir süre Beypazar’ı ve İskilip’te oturdu. Daha sonra Göynük’te ders vermeye başladı. Hacı Bayram-ı Velî’nin tavsiyesiyle İkinci Sultan Murad onu Fâtih’e lala olarak getirtti. Böylece Fâtih Sultan Mehmet’in hocası ve gelecekte ise İstanbul’un manevi fatihi olacaktı.
“İstanbul’un Fethini Bu Çocukla Bu Adam Görecektir”
Sultan Murad bir gün Hacı Bayram-ı Velî’yi ziyarete geldi. Yanında oğlu Mehmed (gelecegin Fâtih’i) de bulunuyordu. Henüz dört yaşındaydı. Velî’nin ellerini öptüler.
Sohbet esnasında Sultan II. Murat Han:
-Efendim! Allah’ın izni, erenlerin himmetiyle İstanbul’u almak, İslâm nuruyla aydınlatmak istiyorum. Kiliseleri camiye çevirip Çan sesleri yerine ezan seslerini çınlatmak emelindeyim. Dua buyurun da Hâk Teâlâ muvaffak etsin.
Hacı Bayram-ı Velî, padişaha şu cevabı verdi:
-Allah ömrünüzü ve devletinizi uzun etsin. Amma İstanbul’un alındığını ne sen göreceksin ne de ben.
Daha sonra da Aksemseddinle küçük Mehmed’i göstererek:
-Bu çocuk ve şu adam görürler, dedi.
Büyük Velı’nin dediği, 1453 yılında gerçekleşti. Zamanın Padişahı İstanbulu fethetmek için yola çıkti. Yanında Anadolu evliyaları da vardı. Akşemseddin de bunların arasındaydı. Kuşatma başladı. Ama aradan günler geçtiği halde sonuç ahnamıyordu. Sultan Mehmet Han, veziri Ahmed Paşayı Akşemseddin’e gönderdi. Duasını istedi. Fethin gerçekleşip gerçekleşmiyeceğini sordu. Akşemseddin, Topkapı tarafım göstererek, askerimizin İstanbul’a oradan girecegini söyledi.
Padişah buna çok sevindi. Var gücüyle surlara hücüma kalktı. Tekrar Akşemseddin’e haber gönderdi. Bu defa Akşemseddin kerametini şu şekilde gösterdi:
-Mayıs’ın 29’unda sabahleyin hücüm yapılırsa Allah’ın, yardımıyla İstanbul fethedilecektir. O gün gelince askerler abdest aldı, günahlarına tevbe ve Allah’u Teâlâ’ya dua ettiler.
Tekbir sesleriyle hücûma geçildi. Ve İstanbul, Akşemseddin’in haber verdiği gibi feth o-lundu. Yine haber verdiği gibi Topkapı’dan şehre girildi. Fâtih sevincinden yerinde duramıyordu. Yarımdakilere:
-Sanmayın ki, sevincim, sadece İstanbul’un fethi içindir. Ben Akşemseddin gibi aziz birinin yanımda bulunmasina seviniyorum; diyordu.
Fetih ordusu İstanbul’a giriyordu. Padişah ak atma binmişti. Çok sevdiği hocasi Akşemseddin de yanındaydı. Yerli halk yollan doldurmuştu. Fatih Sultan Mehmed çok genç olduğu için herkes Akşemseddin’i padişah sanıyordu. Ona buket buket çiçek veriyorlardı.
Akşemseddin genç padişahı göstererek:
-Sultan Mehmed ben değilim O’dur, dedi. Padişah da:
-Gidiniz, yine ona gidiniz. Sultan Mehmed benim, ama o benim hocamdır.
Şehrin manevi fatihidir. Bir müddet sonra Akşemseddin bir kerametle büyük sahabî Ebû Eyyûb-il Ensârî’riin kabri-nibuldu. Oraya türbe ve câmi yapıldı. Bugün E-yüp Camii adıyla anılır. Fâtih, Akşemseddin’nin yanında kalmasını istedi, hatta İsrar etti. Buna rağmen o Göynük’e gitti. Orada kendini İlmî çalışmalara verdi. Hacı Bayram-ı Velî ölünce onun tarikatinin Melâmîlik kolunu yürüttü. 1459’da orada vefat etti.