Tabiînin büyüklerinden tanınmış bir fıkıh ve hadîs âlimi. Kaynakların tefsire dair eser sahibi olduğunu kaydettikleri Atâ’nın tefsirle ilgili rivayetleri çeşitli isnadlarla Abdürrezzâk, Süfyân es-Sevrî ve Taberî gibi ilk müelliflerin tefsirlerine girmiştir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmeyen Atâ, Nübye asıllı bir aileden olup Yemen’in Cened şehrinde dünyaya geldi. Babasının ismi Eslem veya Sâlim’dir. Annesinin isminin Bereke olduğu söylenir. vefat etmiştir. Kaynaklarda vefat tarihinin 733 olduğuna dair rivayetler de vardır. Doğum tarihiyle ilgili farklı bilgiler sebebiyle, öldüğünde yaşının seksen sekiz veya 100 olduğu söylenmektedir.
ATA B. REBAH
“Şu üç kişinin dışında, ilimle, Allah’ın rızasını arayan hiç kimse görmedim. Ata, Tavus ve Mücahid.”
-Seleme b. Kuheyl
Şimdi hicretin 97. senesi, zilhicce ayının son on günündeyiz… Beyt-i Atik, her taraftan, kimisi yaya, kimisi binitli, kimisi yaşlı, genç, kimisi erkek, kimisi kadın, kimisi siyah, kimisi beyaz, kimisi Arap, kimisi Acem, kimisi efendi, kimisi köle Allah’ın evine ziyarete gelen kimselerle kaynaşıyor…
Onların hepsi insanların meliki (hükümranı) olan Allah’a huşu îçinde, emrine boyun eğerek ve umut içinde gelmişlerdi.
İşte müslümanların halifesi yeryüzünün hükümdarlarının en büyüğü Süleyman b. Abdülmelik1 yalın ayak, başı açık ihramlı bir haide Beyt-i Atik’i tavaf etmektedir…
Onun hali, Allah rızası konusunda, kardeşleri sayılan halkının haline benzemekteydi…
Arkasında da iki oğlu vardı.
Oğulları ay parçası ve gonca gül gibiydiler.
Tavafını bitirince hemen maiyetindekilerden birine:
– Nerde arkadaşınız? dedi. O adam:
– İşte orada namaz kılıyor, deyip Mescid-i Haram’ın batı köşesini gösterdi.
Halife, arkasında duran iki oğluyla birlikte işaret edilen yete doğru yöneldi…1 Süleyman Ibn Abdülmelik, Emevl halifelerinin en büyüklerinden bin HaüteHğt çocuklarına vermeyip zahid halife Ömer Ibıı Abdula/ij’e devretmiştir.Muhafızları halifeye yol açmak ve onu sıkışıklıktan kurtarmak i-çln peşinden gitmeye niyetlendiler, ama Halife:
– Bu makam idarecilerle, idare edilenlerin eşit olduğu yerdir.
Bu makamda birisinin diğerine üstünlüğü ancak kabul edilmek ve takva iledir.
Nice saçı dağınık ve toz toprak içinde olan kişiler Allah’ın huzuruna geldiler de, Allah hükümdarları kabul etmediği halde, onları kabul etti.
Daha sonra o adamın yanına gitti ve onun hala namazda olduğunu gördü.
Halk onun arkasına, sağına ve soluna oturmuş vaziyetteydiler…
Onların en gerisine de o oturdu…
Kureyşli iki delikanlı mü’minlerin emirinin onun için geldiği ve namazını bitirmesini beklemek üzere halkla birlikte oturduğu bu adamı düşünmeye başladılar.
Gördüler ki o, siyah yüzlü, kıvırcık saçlı ve yassı burunlu, yaşlı bir Habeşliydi. Oturduğu zaman siyah bir karga gibi görünüyordu.
Adam namazını bitirince, Halife’nin bulunduğu tarafa döndü ve Süleyman b. Abdülmelik onu selamladı, o da Halife’nin selamına karşılık verdi.
Bu arada Halife ona yönelip tek tek hac ibadetinin yapılış şekillerini sormaya, o da her soruya cevap vermeye başladı.
Sözüne İlave yapmayı gerektirmeyecek şekilde açık konuşuyordu.
Söylediği her sözü Rasûlullah’a nisbet ediyordu.
Halife soruları bitirince, Allah senden razı olsun deyip oğullarına:
– Kalkın, kalkın… Üçüncü sa’y bitti, kalanlara devam edelim, dedi.
Safa ile Merve arasındaki sa’ylarına devam ederlerken iki delikanlı birisinin şöyle seslendiğini duydular:
“Ey müslümanlar!
İnsanlara bu makamda ancak Ata b. Rebah fetva verebilir…
O bulunmazsa, Abdullah b. Ebl Nuceyh”
Çocuklardan birisi babasına dönüp:Müminlerim ©mirinin görevlendirdiği kimse, halka, Ata b. Rebah ve «rkadeşından başka hiç kimseden fetva soramıyacaklarım nasıl Btıit ediyordu
Sonra Halife’ye aldırış etmeyen ve ona gerekli saygıyı göstermeyen bu adamdan fetva sormaya geldik!..
Süleyman, oğluna:
“Yavrum! Kendisini ve onun önünde bizim düşüklüğümüzü gördüğün adam; Mescid-i Haram’da fetva sahibi olan Ata b. Rebah’tır.
D, bu büyük makamda Abdullah b. Abbas’ın varisidir.” Ondan sonra şöyle diyordu: “Yavrularım! İlim öğrenin. Düşük olan, ilimle yükseli Alçak olan onunla şeref sahibi olur… Köleler onunla hükümdarların derecesine yükselir…”
Süleyman b. Abdülmelik, ilim hakkında oğluna söylediklerinde mübalağa etmiyordu.
Ata b. Ebi Rebah, küçüklüğünde Mekkeli bir kadının kölesiydi.
Ancak Aziz ve Çelil olan Allah, Habeşli köleye, çocukluğundan itibaren ayaklarını ilim yoluna koymayı lütfetmişti.
O vaktini üçe ayırmıştı:
Bir kısmını sahibesine ayırmıştı ki, en güzel şekilde ona hizmet ediyor, en mükemmel şekilde ona olan borcunu ödüyordu.
Bir kısmını Rabbine ayırmıştı ki, en temiz ve en ihlaslı ibadeti yapıyordu.
Bir kısmını da ilim tahsiline ayırmıştı ki, Rasûlullah’ın (s.a.v.) ashabının hayatta kalanlarına gider ve onun gür ve temiz kaynaklarından devamlı alırdı…
Ebu Hureyre, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. ZObeyr ve diğer sahabilerden aldı, öyle ki zihni, ilim ve fıkıh ve Rasûlullah’tan (s.a.v.) rivayet edilen hadislerle doldu.
Mekkeli hanımefendi, kölesinin kendini Allah’a sattığını… Hayatını İlim tahsiline vakfettiğini görünce… Onun üzerindeki hakkından va/yeçip belki Allah onu İslam’a ve müslümanlara faydalı kılar diye Allah rızası için kölesini azat etti.
O günden itibaren Ata b. Ebi Rebah, Beyt-i Haram’ı kendine makam yaptı…Onu kendisine sığınak… İçinde tahsil yaptığı okul, içinde takva ve ibadetle Allah’a yaklaştığı namazgah yaptı.
Hatta tarihçiler şöyle demişlerdir: “Mescid yirmi yıla yakın Ata b. Ebi Rebah’ın yatağı olmuştur…”
Yüce tabiî Ata b. Rebah ilimdeki mertebesine ulaşınca bütün takdirlerin üstüne çıktı…
Çağdaşlarından pek az kişinin ulaştığı bir mertebeye yükseldi…
Rivayet edilmiştir ki; Abdullah b. Ömer umre yapmak için Mekke’ye gelmişti…
Halk soru sormak ve fetva istemek üzere ona geldi. Bunun üzerine Abdullah şöyle dedi:
“Ey Mekkeliler! Ben size şaşıyorum…
Aranızda Ata b. Ebi Rebah varken, bana sormak için soruları biriktiyorsunuz?!.
Ata b. Ebi Rebah, dinde ve ilimde ulaştığı dereceye şu iki özellikle kavuşmuştu:
Birincisi, nefsine karşı tam bir otorite kurmasıydı, faydasız şeylerden zevk almaya hiçbir yol bırakmamıştı…
İkincisi, vaktine karşı tam bir otorite kurmasıydı. Onu lüzumsuz söz ve işlerle harcamazdı…
Muhammed b. Suka1 bir grup ziyaretçisine şöyle anlattı:
“Bana faydalı olduğu gibi, belki size de faydalı olacak bir sözü söyleyeyim mi?
Onlar: “Tabii, söyle” dediler.
O şöyle dedi:
“Ata b. Ebi Rebah, bir gün bana şu nasihati yaptı: Ey kardeşimin oğlu! Bizden öncekiler, lüzumsuz konuşmayı sevmezlerdi”.
Ben de dedim ki:
“Onlara göre lüzumsuz konuşmak neydi?”
O şöyle dedi:
“Onlar Allah’ın kitabının dışında her sözün okunmasını ve anlaşılmasını… Resülüllah’ın (s.a.v.) hadisinden başka her sözün rivayet2081 Muhammed Ibn Suka: Küfe alim ve abidlerinden biri.edilip anlaşılmasını yahut bir emri bi’l-maruftan ve nehy-i anil münkerden başka veya kehdistyie Allah Te’âlâya yaklaşılan ilimden tmfka ya da sana mutlaka lâzım dan ihtiyacını ve geçimini konuşmandan başka iter sözü lüzumsuz saymışlardır…
Daha sonra guletini bana dikip; “Oysa, yaptıklarınızı biten değinli yatlcilat sid gözetlemekte…*’
Hepimizin sağında ve solunda iki meleğin oturmakta olduğunu. yanında hazır birer gözcü olarak söylediği her sözü zaptettiğini”2 İnkâr mı ediyorsunuz“ dedi.
Arkasından da şunları söyledi: “Bizden birisi, günün başlangıcımla yazdığı sayfası kendisine açılıp da içinde daha çok din ve dünyayla İlgisi clmavan şeyleri bulursa utanmayacak mı?”
Allah Taâlâ Ata b Ebi Rebah’ın ilmiyle halktan birçok kimseyi taydalandırmıştır:
Onlaıdan bir kısmı İlimde mütehassıs olanlardır.
Biı kısmı çeşitli sanatlan meslek olarak seçenlerdir.
Diğerleri de bunlann dışında kalanlardır…
İmam E bu Hanife en-Numan kendisi hakkında şunları anlatmışta
“Mekke’de hac ibadetinin yapılış usullerinden beş konuda yanıldım Bunları bana bir berber öğretti… Bu şöyle oldu: İhramdan çıkmak İçin Ira $ olmak istedim ve bir berbere gidip şöyle dedim:
– Başımı kaça traş edeceksin? Berber
– Allah seni doğru yoldan ayırmasın.
İbadette şart koşulmaz (pazarlık yapılmaz), otur ve gönlünden np kopuyorsa onu ver, dedi.
Utana utana oturdum.
Ancak kıbleye karşı değil de yan olarak oturdum.
Berber, kıbleye karşı durmamı işaret etti. İşaret ettiğini yaptım.
Daha çok utandım.
Daha sonra, traş etmesi için başımı ona sol taraftan verdim.
Bana:
Sağ tarafını çevir, dedi. Ben de çevirdim.
İnfitar süresi 10 – 12
Kaf suresi 17- 18
Şaşkın ve sessiz bir şekilde ona bakarken, o başımı traş etmeye başladı ve bana:
– Niçin sessiz duruyorsun? Tekbir getirsene… dedi.
Gitmek için ayağa kalkıncaya kadar tekbir getirdim.
– Nereye gitmek istiyorsun? Dedi.
– Hayvanımın yanına gitmek istiyorum, dedim.
– İki rekat namaz kıl, ondan sonra istediğin yere git, dedi.
iki rekat namaz kıldım ve şöyle düşündüm:
İlim sahibi olan böyle birisine berberlik yakışmaz.
Bunun üzerine ona.
– İbadet konusunda bana söylediklerini nereden öğrendin? Dedim. Bana şöyle cevap verdi.
– Allah iyiliğini versin.
Ata b. Ebî Rebah’ın böyle yaptığını gördüm ve ondan böylece aldım. Halka da böyle yapmalarını söylüyorum.
Dünya Ata b. Rebah’a güldü ama o dünyadan şiddetle yüz çevirdi. Ona hiç meyletmedi… Bütün ömrünü fiyatı beş dirhemi geçmeyen bir gömlekle geçirdi.
Halifeler onu sohbetlerine çağırdılar ama o, dini için dünyasından korktuğu için onların davetlerine icabet etmedi. Fakat -buna rağ-men- bunda müslümanlar için bir fayda, Islâm için bir hayır görüyorsa onların yanına gidiyordu.
Osman b. Ata el-Horasanî’nin anlattığı bu konuda bir örnektir:
– “Babamla birlikte Hişam b. Abdulmelik’i aramaya çıktık. Şam’ın yakınına geldiğimizde, siyah bir eşeğe binmiş, sırtında, kaba dokumalı bir gömlek ve eski bir cübbe, başında kötü bir sarık bulunan özengisi tahtadan olan bir ihtiyarla karşılaştık. Onun bu haline güldüm ve babama:
– Bu kim baba? dedim. O da:
– Sus, bu Hicaz fakihlerinin efendisi Ata b. Ebî Rebah’tır, diye cevap verdi.
O bize yaklaşınca, babam katırından, o da eşeğinden inip kucaklaştılar ve birbirlerine soru sormaya başladılar. Daha sonra hayvanlarına binip Hişam b. Abdulmelik’in sarayının kapısında duruncaya kadar birlikte gittiler.Onu kendisine sığınak… İçinde tahsil yaptığı okul, içinde takva ve ibadetle Allah’a yaklaştığı namazgah yaptı.
Hatta tarihçiler şöyle demişlerdir: “Mescid yirmi yıla yakın Ata b. Ebi Rebah’ın yatağı olmuştur…”
Yüce tabiî Ata b. Rebah ilimdeki mertebesine ulaşınca bütün takdirlerin üstüne çıktı…
Çağdaşlarından pek az kişinin ulaştığı bir mertebeye yükseldi…
Rivayet edilmiştir ki; Abdullah b. Ömer umre yapmak için Mekke’ye gelmişti…
Halk soru sormak ve fetva istemek üzere ona geldi. Bunun üzerine Abdullah şöyle dedi:
“Ey Mekkeliler! Ben size şaşıyorum…
Aranızda Ata b. Ebi Rebah varken, bana sormak için soruları biriktiyorsunuz?!.
Ata b. Ebi Rebah, dinde ve ilimde ulaştığı dereceye şu iki özellikle kavuşmuştu:
Birincisi, nefsine karşı tam bir otorite kurmasıydı, faydasız şeylerden zevk almaya hiçbir yol bırakmamıştı…
İkincisi, vaktine karşı tam bir otorite kurmasıydı. Onu lüzumsuz söz ve işlerle harcamazdı…
Muhammed b. Suka1 bir grup ziyaretçisine şöyle anlattı:
“Bana faydalı olduğu gibi, belki size de faydalı olacak bir sözü söyleyeyim mi?
Onlar: “Tabii, söyle” dediler.
O şöyle dedi:
“Ata b. Ebi Rebah, bir gün bana şu nasihati yaptı: Ey kardeşimin oğlu! Bizden öncekiler, lüzumsuz konuşmayı sevmezlerdi”.
Ben de dedim ki:
“Onlara göre lüzumsuz konuşmak neydi?”
O şöyle dedi:
“Onlar Allah’ın kitabının dışında her sözün okunmasını ve anlaşılmasını… Resülüllah’ın (s.a.v.) hadisinden başka her sözün rivayet1 Muhammed Ibn Suka: Küfe alim ve abidlerinden biri.Evet, var, ey müminlerin emîri!
Sınırlardaki nöbetçi erler düşmanlarınıza karşı durup müslümanlara kötülük yapmak isteyen kimseleri öldürüyorlar. Sen onlara yiyeceklerini hemen göndereceksin… Çünkü onlar ölürlerse sınırlar ortadan kalkar, kaybolur… dedi.
Hişam;
Evet, kâtip! Onlara yiyeceklerinin gönderilmesini yaz…
– Başka bir ihtiyacın var mı? dedi.
Ata b. Rebah:
“Evet, ehl-i zimmetinize1 güçlerinin yetmeyeceği şeyleri yüklüyorsunuz. Onlardan aldığınız haraçlar, sizin düşmanınıza karşı destektir” dedi.
Hişam:
“Katip! Ehl-i zimmete güçlerinin yetmeyeceği şeylerin yüklenmemesini yaz”.
Ebu Muhammedi Başka bir ihtiyacın var mı?” dedi.
Atâ:
Evet… Emirulmüminin! Nefsin konusunda Allah’tan kork.
Tek başına yaratıldığını…
Tek başına öleceğini…
Mahşerde tek başına diriltileceğini…
Tek başına hesaba çekileceğini… Yanında gördüğün ve tanıdığın kimselerden hiç birinin olmayacağını bil…
Hişam ağlayarak kendini yere attı…
Ata kalktı, ben de kalktım.
Kapıya vardığımızda, içinde ne olduğunu bilmediğim bir keseyle bir adam onun peşinden geldi ve ona şöyle dedi:
Müminlerin emîri sana şunu gönderdi…
Ata da şu cevabı verdi:
— Ne yazık ki bunu kabul edemem…
“Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak âlemlerin Rabbine aittir.”22121 Ehl-i zimmet: Müslümanların kendilerini korumak üzere anlaştığı Yahudi, Hristiyan ve benzeri kimseler.2 Şuara suresi, 109.Vallahi o, Halife’nin yanına girdikten sonra, çıkıncaya kadar bir damla su bile içmemişti…
Ata Ibn Ebi Rebah uzun bir ömür sürmüş, yüz yaşına kadar yaşamıştı…
O uzun ömrü ilim ve amelle, Allah’ı itaat ve takva ile doldurmuştu…
İnsanların sahip olduğu şeylerden uzak durmak, Allah’ın katında olanlara rağbet etmek suretiyle o uzun ömrü temiz bir şekilde geçirmişti…
ölüm ona geldiğinde, onun dünyalık yüklerini hafif, ahiretle ilgili azıklarını fazla olarak bulmuştu…
Bunlardan başka onun yetmiş tane haccı vardı…
Bu yetmiş hacc esnasında yetmiş defa Arafat’ta durmuştu…
Hem de Allah Te’âlâ’dan rızasını ve cennetini isteyerek…
öfkesinden ve Cehennemden ona sığınarak…
11 Ata b. Rebah hakkında fazla bilgi edinmek için şu eserlere bakınız:1. Ibn Sa’d, et-Tabakatu’l-Kübra, 11/386.2. Ebu Nuaym, Hılyetu’l-evliya, 111/310.3. Ibnu’l-Cevzî, Sıfelu’s-Satve, 11/211.4. Gureru’l-Hasals, s. 117.5. Ibn Hallikan, Vefeyatu’l-a’yan, 111/211.6. Tabakatu’Ş’ŞIrazt, Varak 17.7. Nuketu’l-Hemeyan, s. 199.8. Mlzanu’l-I’tidal, 11/197.9. Tezkiratu’l-Hullaz, 1/92.10. Tohzîbu’t-Tehzlb, VII/199.11. Nezhetu’l-Havatir, I/85.