Haksız olarak, hak olan hükümdarın itaatinden çıkıp, isyan eden kimse. Bâğî’nin cem’i yâni çoğulu, buğatdır. Hükümdarın itaatinden çıkanlar üç kısımdır:
1-Bâgîler (âsîler): Bâgîler; hak bizimdir, velayet bize aittir şeklinde, kendilerince doğru, fakat, hakikatte yanlış bir te’vîle, delile dayanarak, hak olan hükümdara haksız olarak isyan eden kimselerdir. Bâğî olmayanlara ehl-i adl denir. Bâgîler, müslümanların öldürülmesini, mallarının, çocuklarının ve kadınlarının esir edilmesini mubah görmeyip, günâh sayarlar.
Müslümanlardan bir kısmı isyan edip, baş kaldırınca, hükümdar, onların isyan etme sebeplerini araştırır. Niçin isyan ettiklerini sorar, onları ikna edip, kendisine itâata davet eder. Haklı iseler, isteklerini yerine getirir. İsyanlarına son verir. Eğer haksız iseler, haksız olduklarını kendilerine bildirir. Nitekim hazret-i Ali, harbden önce, isyan eden Hârûrâ halkına İbn-i Abbâs’ı (radıyallahü anh) gönderdi. İbn-i Abbâs, onlarla görüşüp ikna etmeye çalıştı.
Böyle yapmak müstehâbdır. Çünkü bu yola başvurmak harb etmekten ehven ve hafifdir. Belki bununla âsîler isyanlarından vazgeçer, vuku bulacak bir muharebe önlenebilir. Çünkü onlar da müslümandır. Şayet âsîler, yapılan daveti kabul etmeyip harbe başlar ise, hükümdar, topluluklarını dağıtıncaya kadar harbeder.
Bâğîlerin, harbe iştirak etmeyen kadınları ve yaşlı ihtiyarları, çocukları, delileri öldürmek caiz değildir. Kadınları ve küçük çocukları da esir edilmez. Malları ganîmet olarak alınmaz. Çünkü müslümandırlar.
Müslüman olmaları buna manîdir. Nitekim hazret-i Ali, kendisine baş kaldıran Basralılara böyle muamele etmiş; “Onların malları ganîmet alınmaz, küçük çocukları esir edilmez” buyurmuştur. Başka bir muharebede de; “Kaçanları tâkib etmeyin. Yakalananları, yaralıları öldürmeyin” buyurmuştur. Hazret-i Ali, bu bâbda seneddir. Maksad, isyanı ve doğacak zararları def etmektir. Bu maksad hâsıl olunca, onlara dokunulmaz.
Bâğîlerin malları hazret-i Ali’nin yaptığı gibi, tövbe edinceye kadar saklanır. Tövbe ettiklerinde iade olunur. Hayvanların nafakası çok para tutacağı için satılıp, parasının saklanması hem daha kolay ve hem de onlar için daha faydalıdır. Bu sebeple paraya çevrilir.
İhtiyaç olduğunda bâğîlerin silâhları ve atları, muharebede kullanılabilir. Nitekim hazret-i Ali, Basra muharebesinde, bâğîlerin silâhlarını kullanmıştır. Bâgîler tarafından öldürülen ehl-i adle, şehîd muamelesi yapılır. Bâgîler yâni âsîler, döğüşürken öldürülünce, namazları kılınmaz. Bunları yıkamak da lâzım değildir. Bâgîler ve yol kesenler, kaçarak sonradan had ve kısas cezaları ile ölürlerse, yıkanır ve namazları kılınır.
2-Yol kesiciler: Kadın, erkek müslüman veya zimmî, bir veya çok kimse, gece veya gündüz, dâr-ül-İslâm’da silâh kuvveti ile şehirde veya şehirler arası yollarda müslüman veya zimmîlere saldırırsa, bunlara kâtı’-ı tarîk, veya yol kesici veya eşkıya denir.
Yol kesicilik, büyük bir cinayettir. Kur’ân-ı kerîmde bu cinayete; “Muhârebetullah (Allahü teâlâ ile muharebe etmek)” buyrulmuştur. Yol kesiciler, halkın hukukuna tecâvüz ederek, ictimâî hayâtı, cemiyetin huzur ve emniyetini tehlikeye düşürmektedir. Yolcular, insanlardan uzak ve yardımlarına koşacak kimselerden mahrum olarak, sırf Allahü teâlânın muhafazasına güvenerek, yolculuk yaparlar.
Bu sebeple onların mal ve can emniyetine tecâvüz eden yol kesiciler, Allahü teâlâya karşı harbe cür’et etmiş’gibi olurlar. Elbette bu cür’etin cezası, ağır ve şiddetli olacaktır. Bâzan bir ferdin, hayâtını ve sıhhatini korumak için, bâzı uzuvlarının kesilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
Cemiyetin hayâtını ve huzurunu korumak ise, ferdin hayâtını korumaktan daha lüzumludur. İşte cemiyetin hayâtını tehlikeye düşüren bâzı zararlı kimseleri bertaraf etmek için, işledikleri cinayetin ağır ve hafif oluşuna göre muhtelif cezalar verilir. Böylece, zalimane ve tecâvüzkârâne hareketler azaltılmış, böyle bir işe meyli olanlara ise iyi bir ders verilmiş olur.
Nitekim Mâide Sûresi otuz üçüncü ve otuz dördüncü âyet-i kerîmelerinde meâlen şöyle buyrulmuştur: “(Emirlerine muhalefet ile) Allahü teâlâ ve Resûlüne harb açanların, (insanları öldürmek, yollarını kesmek ve mallarını almak suretiyle) yeryüzünde fesatçılığa, bozgunculuğa koşanların cezası; ancak öldürülmeleri veya asılmaları, yahut (sağ) elleri ile (sol) ayaklarının çaprazvârî kesilmesi, yahut sürülmeleridir. (Bu zikredilen cezalar) onlar için dünyâda zillet ve rüsvâylıktır. Âhırette ise (ayrıca) pek büyük azâb da vardır.”
“Ancak siz onları yakalamazdan evvel (yaptıklarından) tövbe eden (yol kesici)ler müstesna. Bilin ki, Allahü teâlâ (tövbeleri sebebiyle onların) günahlarını af ve mağfiret, tövbelerini kabul ile merhamet eder.”
Yol kesicilere verilecek ceza, yol kesmeleri sırasında işledikleri cinayetin ağır ve hafif oluşuna göre değişir.
Mal soymadan ve can kaybı yapmadan ele geçerlerse, dövülür ve tövbe hâli görülünceye veya ölünceye kadar haps olunurlar.
Eğer mal soymuş ve her birine, sirkat nisabı kadar düşmüş ise, had cezası olarak sağ eli ile sol ayağı veya tersleri kesilir.
Eğer mal almayıp, insan öldürdüler ise, had cezası olarak öldürülürler. Meyyitin velîsi affedemez. Çünkü, had cezasını kimse affedemez. Affetmek, Allahü teâlâya isyan etmek olur.
Hem nisâb mikdârı mal almış, hem de adam öldürmüş iseler, hükümet reisi, şu altı cezadan dilediğini verebilir:
1) Bir eli ile bir ayağını keser, sonra öldürür.
2) Elini ayağını keser, sonra asar.
3) Elini ayağını kesmeden öldürür.
4) öldürür, sonra asar.
5) Eli, ayağı kesilmeden asılır.
6) Yere bir direk diker. Buna, birbirlerine paralel, yatay iki direk takar. İki elini yukarıdaki, iki ayağını aşağıdaki yatay direğe bağlar. Sonra öldürülür, öldükten üç gün sonra çıkarılıp, akrabasına teslim edilir. Kadın asılmaz. Mallar ele geçerse sahiplerine geri verilir. Helak olanları tanzîm etmezler.
Eğer nisâb mikdârı mal almış ve yaralamış iseler, el ve ayak kesilir. Yaralama, cezasız kalır. Zîrâ kesmek ile tanzîm birlikte olmaz.
Eğer nisâb mikdârı (96 gr. altın) mal almamış ve öldürmemişler, yalnız yaralamışlar ise, hiç had yapılmaz. Nisâbdan az mal aldıktan zaman öldürseler bile, yine hiç had yapılmayacağını İmâm-ı Zeyla’î bildirmektedir. Çünkü, yol kesicilerin maksadı korkutarak mal almaktır.
Mal almakla beraber öldürmek de olursa, mal almak için öldürmek zorunda kaldıkları anlaşılır. Hiç mal almadan öldürürlerse, maksadlarının, mal almayıp öldürmek olduğu anlaşılır ve ölüm haddi yapılır. Aldıkları mal nisâbdan az olup, öldürmek de bulunduğu zaman, maksadlarının öldürmek olmadığı anlaşılarak, hiç had yapılmaz ise de, öldürdükleri için kısas veya diyet cezası verilmesi ve aldıktan malları tazmin etmeleri lâzım gelir.
Eğer mal almış ve öldürmüşler, fakat yakalanmadan önce tövbe etmişler ise, veya âkil baliğ değilse, veya yolculardan birinin zîrahm-i mahremi ise veya yolculardan bir kaçı, ötekileri soyarsa veya şehirde yol keserse had yapılmaz. Yaptıkları zararı tazmin ederler, öderler. Bu arada, katl ve yaralama varsa, velî kısas isteyebilir. Mal zayi olmamış ise geri verir, helak olmuş ise, kıymetini öder.
3-Haricîler: Bunlar, şüpheli olan (bir kaç mânâ çıkarılabilen) delilleri te’vîl edenlerdir. Yâni bâzı âyet-i kerîmelere ve mütevâtir olan hadîs-i şerîflere, açık ve meşhûr olmayan mânâlar verirler. Bunlar; “Hakîm ancak Allah’tır. Hazret-i Ali, iki hakemin hükmüne uyarak hilâfeti hazret-i Muâvıye’ye bırakmakla büyük günah işledi” diyerek! hazret-i Ali’nin askerleri arasından ayrıldılar. Onunla harb etmelerine, bu yanlış te’vîlleri sebeh oldu.
Kendileri gibi inanmayanlara kâfir dediler. Mallarını, canlarını, çocuklarını ve kadınlarını esir. almayı helâl saydılar. Böyle, şüpheli delilleri yanlış te’vîl ederek kat’î yâni kesin delile uymayanlara, müctehid olan fıkıh âlimleri, kâfir demeyip; bâğî, âsî, bid’at ve dalâlet ehli yâni sapık olduklarını söylediler.