Hicretin beşinci senesinde sevgili Peygamberimizin, Müreysî kuyusu başında Mustalıkoğulları ile yaptığı gaza, Mustalıkoğulları, Huzâaoğullarına bağlı küçük bir kabîle olup, Medîne’ye yaklaşık yüz kilometre güneyde Mekke yolu üzerinde otururlardı.
Hicretin beşinci senesinde de, islâmiyet’in yayılması için her çâreye başvuruluyor, Medîne çevresindeki kabîlelere elçiler gönderilip, İslâm’a davet ediliyorlardı. Bâzı kabîleler, müsbet karşılayıp, müslüman olmakla şerefleniyorlardı. Bâzıları da red cevâbı vererek, güçlü ise savaş açıyor; değilse güçlü kabîlelerle birleşip beraber hareket ediyorlardı.
Benî Mustalıkların reîsi Haris bin Ebî Dırâr, kabilesi ile birlikte söz geçirebildiği diğer Arab kabîlelerle birleşip, Server-i âlem efendimizle muharebe etmek üzere hazırlıklara başladı. Onlar harb hazırlıklarını yaparken, Mustalıkoğullarının hareketleri, Resûlullah efendimize bildirildi. Peygamber efendemiz, Mustalıkoğullarının durumunu incelemek üzere, Büreyde bin Huseyb hazretlerini gönderdi. Büreyde sür’atle hareket edip, harb hazırlıklarını ve askerî güçlerini öğrenip sevgili Peygamberimize bildirdi.
Resûlullah efendimiz, şanlı Eshâbıyla istişare ettikten sonra, acele yedi yüz kişilik bir askerî birlik hazırladı. Etrafa, Şam taraflarına sefere gidiyormuş hissi verilerek, kuzeye doğru yola çıkıldı. Bir gün o şekilde yolculuk yapıldıktan sonra, tekrar güneye dönüldü. “Harb hîledir” düsturuna uygun olarak, Mustalıkoğullarının karşısına ansızın çıkıp, hazırlanmalarına meydan vermemek istiyorlardı.
Güneye doğru hızla yol alan İslâm ordusu, Bak’â mevkîinde Haris bin Ebî Dırâr’ın bir casusunu yakaladı. Medîne’ye, müslümanların durumunu inceleyip, rapor vermek üzere gönderilmişti, önce, casus olduğunu inkâr ettiyse de, sıkıştırılınca; “Haris bin Ebî Dırâr’ın adamıyım. Onu, kabileleri size karşı harb için ikna etmek üzere çalışırken bıraktım. Sizden haber getirmek üzere vazifelendirilmiştim diyerek, doğruyu söyledi. Sevgili Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem, ona İslâmiyet’i anlatıp müslüman olmasını teklif ettiyse de reddetti ve gerekli ceza verildi.
Bu haber, Mustalıkoğulları yurduna çoktan gitmişti. İslâm ordusunun gelmekte olduğunu duyan kabileler, korkup Haris bin Ebî Dırâr’ın yanından dağıldılar. İslâm ordusu, bir gece Mustalıkoğulları yurduna ansızın çıkıverdi. Elçi olarak gönderilen hazret-i Ömer, Peygamber efendimizin; “La ilahe illallah, deyiniz de canlarınızı ve mallarınızı koruyunuz!” emrini bildirdi. Fakat onlar, teklife ok atarak cevap verdiler ve savaşı başlattılar.
Bir müddet harbedildikten sonra, sevgili Peygamberimiz; “Hep birlikte aniden hücûma geçiniz” emrini verdiler. Bu emri yerine getiren Eshâb-ı kiram, Mustalıkoğullarından on kişiyi öldürdü. Kabîle reîsi kaçarak canını kurtarmış, fakat, kızı Berre ve kabilesinden 600 kişi esir düşmüştü. Ganimetler paylaştırıldı. Berre, Peygamber efendimizin huzuruna çıkıp; “Hissesine düştüğüm sahibimle, dokuz altın karşılığında hürriyete kavuşmam için anlaştım. Bana yardım ediniz!” dedi. Peygamber efendimiz, merhamet buyurarak, onun bu arzusunu yerine getirip satın aldı.
Sonraâzâd edip, hürriyetine kavuşturdu. Sevgili Peygamberimizin, İslâm’ı tebliği ile müslüman oldu. Onun müslüman olmasına son derece sevinen Âlemlerin efendisi, mükâfat olşrak nikahıyla şereflendirdi. Bunu gören Eshâb-ı kiramın (radıyallahü anhüm) hepsi de; “Biz, Resûlullah’ın ailesi olan annemizin, akrabasını hizmetçi olarak kullanmaktan haya ederiz” dediler ve esirlerini âzâd ettiler. Bu nikâh, yüzlerce esirin âzâd olmasına sebeb oldu. Sevgili Peygamberimiz, mübarek zevcesinin Berre olan ismini, Cüveyriyye (radıyallahü anhâ) olarak değiştirdi.
Hazret-i Cüveyriyye validemizin babası Haris bin Ebî Dırâr da, Resûlullah efendimizin huzuruna gelerek müslüman oldu. Hazret-i Cüveyriyye validemiz için, hazret-i Aişe validemiz; “Ben, Cüveyriyye’den daha hayırlı, daha bereketli bir kadın görmedim” derdi.
İslâm ordusu zaferle, nurlu Medine’nin yolunu tutarken, etraftaki müşrik kabilelerin gözleri korkmuş, müslümanlara saldırmaya cesaret etmenin ne kadar tehlikeli olduğunu anlamışlardı.