İzmir’in fâtihi ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin müstakil beyi, büyük bir teşkilâtçı, ileriyi gören kuvvetli bir siyâset adamı, üstün vasıfları kendinde toplayan bir kumandan.
Alb Arslan’ın Malazgird zaferinden sonra, Anadolu’yu Bizans’tan temizlemek isteyen akıncı beyleri, Bizans üstüne birçok seferler düzenlediler. Bu seferlere katılan genç Türk beyi Çaka, Bizans komutanlarından Kabalıka Alex-andra ile karşılaştı. Çaka Bey, bu muharebede hem ustaca vuruşuyor, hem de askerlerini sevk ve idare ediyordu. “Allah Allah” nidaları, Bizans askerleri üzerinde korku meydana getiriyordu.
Çaka Bey’in ustaca manevraları düşmanı şaşırttı. Bizans komutanı ne yapacağını şaşırmış bir hâlde oradan oraya koşturuyordu. Bir süre sonra kuvvetler arasında dengesizlik, Türklerin destanî cesaretlerine rağmen savaşın aleyhlerinde gelişmesine sebep oldu. Düşmanlar, küçük Türk birliğini çember içine aldılar. Çember gittikçe deralıyordu. Genç kumandan, hezîmetin yaklaştığını anlamıştı.
O anda Bizans kumandanını fark etti ve ona doğru yanaşmağa çalıştı. Alexandra, Çaka Bey’in üzerine doğru yalın kılıç geldiğini görünce, özel muhafızlarına yakalamalarını emretti. O anda “elli kişi Çaka Bey’in etrafını çevirdi. Çaka Bey, naralar atıyor, çılgınca kılıç sallıyordu. Uçurduğu düşman kellesinin hesabı yoktu. Çok yorulmasına ve zırhının parçalanmasına rağmen, aslanlar gibi vuruşuyordu.
Vuruşma esnasında kılıcı kırıldı. Derhal atının terkisindeki topuzu kavradı. Yorgunluğuna rağmen ağır demir topuzu elinde sanki bir ağaç tokmak gibi sallıyordu. Yanına yaklaşan Bizans askerleri, bu topuzdan nasibini alarak devriliyordu. Onun bu çarpışması, Bizans komutanını hayrette bıraktı. O sırada bir Bizanslı, Çaka Bey’i sırtından okla vurdu. Takatini kaybedinceye kadar topuzunu sallayan Çaka Bey, hareketsiz bir hâlde Bizans askerlerinin arasında yığıldı kaldı. Alexandra, onun yaşadığını anlayınca tedavi ettirip, imparatoruna takdim etmek üzere İstanbul’a götürdü.
Çaka Bey, İmparator Nikephoros Botaneiates’in sarayında çok büyük ilgi gördü. Grekçeyi öğrendi ve Bizans deniz kuvvetlerini inceleme fırsatını buldu. Başkomutan Aleksi Kommen’in, Bizans tahtını ele geçirme faaliyetlerinde rol oynadı. 1081 senesinde, Aleksi Kommen Bizans tahtına geçince hürriyetine kavuştu. Çaka Bey’in kurtulduğunu duyan çok sayıda akıncı, onun sancağı altında toplandı. Gelen yiğitlerden küçük bir ordu kurdu. Gayesi; İstanbul’u almak ve Peygamber efendimizin müjdesine kavuşmaktı. Bunun için izmir’i alıp orada bir donanma kurmak istiyordu.
1081 (H. 474) senesinde küçük ordusuyla izmir önlerine geldi, iki gün sonra İzmir kalesini muhasara altına aldı. Çaka Bey, valiye haber göndererek müslüman olmasını veya şehri teslim etmesini yahut cizye vermesini teklif etti. Valinin bu teklifi kabul etmemesi üzerine, mancınıklar izmir’i dövmeye başladı, izmir valisi şehir dışına çıkıp, Çaka Bey’in ordusu ile karşılaşmak istediyse de, halk arasında efsânevî bir şöhrete ulaşan Çaka Bey’in karşısına çıkmaya cesaret edemedi.
Valinin zulmünden yılan şehir halkı, savunmada yardımcı olmuyordu. Mancınıklar, şehri ve surları dövüyordu. Halk zor durumda kalmıştı. Vali, zorla topladığı askerlerle huruç etti. Fakat Bizanslılar daha şehirden çıkar çıkmaz Türk okları ile karşılaştılar. Çarpışmada Bizans komutanı da hayâtından oldu. Başsız kalan Bizans askeri, kimi yaya kimi atlı kaçmaya başladı. Vâli, şehrin kapılarının kapatılmasını emredince, sağ kalan Bizanslılar şehre giremedi. Kendi dindaşlarının döktükleri kaynar sularla haşlanarak öldüler. Ertesi gün şehir halkı ayaklanarak, valiyi öldürdüler. Kapıları açarak şehri Çaka Bey’e teslim ettiler.
İzmir’i alan Çaka Bey, burada beyliğini kurdu. Sınırlarını genişletmek ve büyük gayesine varmak için bir donanma yaptırdı. İki-üç yıl içinde Urla, Çeşme, Sığacık ve Foça’yı zaptederek bu bölgedeki geniş sahil boyunu sınırları içine aldı. Yaptırdığı gemilerin sayısı kırkı buldu. Ege Denizi’nde hâkimiyeti sağlamak için denize açıldı. Önce Midilli adasını ele geçirmek istiyordu. Yolda, Bizans imparatorunun kızını Midilli adasına götüren bir gemi ile karşılaştı. Kısa sürede gemiyi ele geçirdi.
İmparatorun kızma esir muamelesi değil, misafir muamelesi yaptı. İmparatorun kızı Anna Komnena çevresinin telkinleriyle vahşi bir kavim zannettiği müslüman Türkleri yakînen tanımak imkânını buldu. Çaka Bey’in emrindeki kahramanların İ’lây-ı kelimetullah uğruna engin denizi yatak yapmaya çalıştıklarını gördü. Onlar, Bizanslılar gibi süflî dünyâ zevklerinin hiç birini tadmamışlar, tatmak da istemiyorlardı. Gözleri ve gönülleri ilerde bir noktada birleşmiş, oraya varmak için çırpınıyorlardı.
Kahramanca dövüşerek ölenleri görüp, son sözlerini duydu, ölüm, onlar için korkunç değil. Asıl lezzetlerin var olduğu yepyeni bir âleme ulaştıran bir geçiş kapısı idi. Şehâdeti dâima tercih ediyorlardı. Karşılarındaki kuvvet ne kadar olursa olsun, bu kararlı ve inançlı insanların önünde eriyordu. İmparatorun kızı bu asil ve kahraman düşmanlarını, yazacağı kitabla yaşatmayı kafasına koydu.
Çaka Bey, misafirlerini bir gemi ile izmir’e gönderdi. Kendisi donanmayla Midilli önlerine vardı. Gemiler savaş düzeni aldılar. Çaka Bey, validen adayı teslim etmesini istedi. Vali bu isteğine red cevâbı verince, mancınıklar kuruldu ve bir anda şehre gökten gülleler yağmaya başladı. Bir süre sonra, adanın Türkler eline geçeceğini anlayan vali, gizlice şehri terk etti. Gülleler kısa zamanda kale surlarında tamiri mümkün olmayan büyük gedikler açmıştı. İslâm mücâhidleri karaya çıktılar.
Bizans askerleri huruçtan başka çâre olmadığını anlayınca, saldırıya geçtiler. Kısa zamanda Bizans askerleri bozguna uğradı. Sağ kalanlar iç kaleye sığındı. Artık akşam olmuştu. Beylerden biri hızla kalenin bir burcuna tırmanarak kıbleye yöneldi. “Allahü Ekber, Allahü Ekber” diyerek ezan okumaya başladı. Midilli semâlarında ilk defa ezan okunuyordu. İslâm mücâhidleri nöbetleşe namazlarını eda ettiler. Çok geçmeden iç kale de teslim oldu. Çaka Bey, birgrub mücâhidi adanın savunması için Midilli’de bırakarak Sakız’a doğru yola çıktı.
Çaka Bey, Sakız adasına doğru ilerlerken, Bizans dononması Midilli’ye geliyordu. Bizans donanmasındakiler yol boyunca içki içip eğlenmişlerdi. Birden Çaka Bey’in donanması karşılarına çıkıverdi. Çaka Bey’in emriyle bir anda gülleler düşmeğe başladı. Bizans amirali bu durum karşısında çok şaşırdı, ne yapacağını bilemedi. Atılan güllelerden, bir kaç Bizans gemisi Ege denizinin karanlık sularına gömüldü. Bizans amiralinin rampa yapmağa hazırlandığını fark eden Çaka Bey, gemilerini rampaya hazır duruma getirdi. Gemiler birbirine rampa edince, her tarafı, Allah Allah nidaları ve kılıç şakırtıları kapladı.
Akşama doğru müslümanlar büyük bir galibiyet kazandılar. Harbe giren Bizans gemilerinin hepsi, Ege’nin karanlık sularına gömüldü. Amiral, harbe sokmadığı gemisiyle zor kaçtı. 1089 (H. 482) senesinde kazanılan bu zafer, Koyun Adaları Deniz zaferi adıyla Türk denizciliğinin ilk büyük zaferi olarak târihin şeref sayfalarına geçti. Çaka Bey, bu zaferden sonra izmir’e döndü ve donanmasını bakıma aldı.
Çaka Bey, 1090 (H. 483) senesinde yine denize açılarak, Sisam ve Rodos adalarını ele geçirdi. Ege Denizi’ndeki hâkimiyeti tekrar ele geçirmek isteyen Bizans İmparatoru, yeni bir donanma hazırlattı. Gönderdiği donanma, Çaka Bey ile karşılaşmaya cesaret edemiyerek Sakız adasına sığındı. Çaka Bey, adayı kuşattı. Kuşatma aylar sürdü. Bizans İmparatoru, 1092 senesi Şubat ayında kuvvetli bir donanma gönderdi. Türk deniz kuvveti, kendisinden iki misli daha kuvvetli Bizans donanması ile karşılaşacak güçte değildi.
Çaka Bey, akşam olunca Sakız açıklarında bekleyen Bizans donanmasına bir baskın düzenlemek istedi. Gecenin geç saatlerinde leventlerin arasından seçtiği iyi yüzme bilen yüz genci, Bizans gemilerini delmek için gönderdi. Bunlar dikkat ve sessizlik içinde, sanki tek nefes alır gibi Bizans gemilerine yaklaştılar. Gönüllerindeki büyük gaye için, göz açıp kapayıncaya kadar aldıkları vazifeyi yerine getirdiler.
Gemiler yavaş yavaş batmaya başlayınca, düşman donanmasında panik başladı. Meş’âleler yanınca, Çaka Bey, düşman donanmasına rampa emrini verdi. Bir anda neye uğradığını şaşıran Bizanslılar, büyük bir bozguna uğradı. Sağlam kalan gemiler, hızla muharebe meydanından kaçtılar. Böylece Bizans’a karşı ikinci bir muharebe kazanılmış oldu.
1095 (H. 488) senesinde Çaka Bey, Çanakkale ve Trakya’nın zaptı, sonra da İstanbul’un fethi olan hedefini gerçekleştirmek için donanmasının başında harekete geçti. Edremit dâhil, yol üzerindeki Bizans merkezlerini ele geçirerek, Çanakkale sınırlarına vardı. Burada damadı ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin hükümdarı Birinci Kılıç Arslan’la buluştu. Boğazın en çetin kalesi olan Abidos’u birlikte kuşattılar. Kale kolaylıkla alındı, ama Çaka Bey aldığı yaraların te’siriyle hayâta gözlerini yumdu.
Çaka Bey’in ölümünü duyan İslâm mücâhidleri büyük üzüntüye gark oldular. Bizans’ın korkulu rüyası Çaka Bey, şehâdet şerbetini içip Allahü teâlânın vâd ettiği Cennet’ine kavuştu. Onun ölümünü duyan Bizanslılar o günü bayram ilân ettiler.