Moğolların, zulmüyle tanınan meşhûr imparatoru. Asıl adı Timuçin olup, imparator olunca Cengiz adını aldı. 1155 (H. 549) senesinde Onon ırmağı kıyısında bulunan Dülün-Boldak kasabasında doğdu. Bâzı kaynaklarda da 1167 de doğduğu rivayet edilmiştir. Babası Yegüsey Bahadır’dır.
Moğolların oldukça tanınmış boy beylerinden olan babasının ölümünden sonra, etrafına bir takım Moğol ve Türk kabilelerini toplayan Timuçin, kendisine katılmayan kabileleri tehdide başladı. Hayat şartlarının ağır, toprağın verimsiz olduğu, şehirlerin teşekkül etmediği Moğolistan’da, derebeylik teşkilâtı dışında ictimâî bir devlet kuruluşu yoktu, önce eski arkadaşı ve kan kardeşi Camuka Hân’ı ve yine eski müttefiki ve Kerayit Moğollarının kralı Ong Hân ile oğlu Sengin Hân’ı yendi. 1206 senesinde Naymanları da yenerek, Batı Moğolistan’a hâkim oldu ve Cengiz adını alarak imparatorluğunu îlân etti.
Artık büyümüş olan devletine, Cengiz kânunu denilecek olan kaidelerle düzen verdi. Boy beyleri ve büyük kumandanlarından meydana gelen kurultayını topladı. İlk hedefi Çin İmparatorluğunun topraklarını ele geçirmekti. 1215 senesinde Çin seferine çıktı. Çok çetin geçen muharebelerden sonra, Çin’in başkenti Pekin’i ele geçirdi. Bundan sonra Uygur ve Karluk Türk Devletleri’ni kendine bağladı.’
Harezmşah sultânı Muhammed Hân, kendi ideâli olan Çin’in, Moğolların eline geçmesine inanamadı. Haberin doğruluğunu tetkik ettirmek için Seyyid Behâeddîn-i Râzî’nin idaresinde bir hey’eti Çin’e gönderdi. Harezmşâh elçileri Çin hududuna vardıkları zaman, çok uzak mesafeden bembeyaz bir yığın gördüler. Önce bunu karla kaplı bir tepe zannettiler. Yerli halktan, burada bir tepe olmadığını, Cengiz askerlerinin öldürdüğü Çinlilerin kemikleri olduğunu öğrendiler.
Bir müddet gittikten sonra toprağı insan kanından simsiyah kesilmiş bir bölgeye geldiler. Bu siyahlık kilometrelerce devam ediyordu. Pekin’e vardıklarında kale burçlarının dibinde bulunan kemik yığınlarının da, Cengiz’in Pekin’i ele geçirdiği zaman, zâlim Moğol askerinin eline düşmemek için kendilerini burçlardan atarak ölen yirmi bin bakire kıza ait olduğunu öğrendiler.
Sınırları Harezmşâh Devleti’ne dayanan Cengiz, buraları da ele geçirmek istiyordu. Fakat ordusu yorgundu. Ordusunu güçlendirmek için, Muhammed Harezmşah’a elçiler göndererek andlaşma imzaladı. Andlaşmaya göre Moğol tüccarları Harezm ülkesinde rahatça ticâret faaliyetlerini sürdürecek, Harezm tacirleri de Çin’de ve Moğol ülkesinde aynı şekilde ticâret yapabileceklerdi. Her iki ülke topraklarına giren ticâret kervanları, askerler tarafından en iyi bir şekilde korunacaktı.
Andlaşmadan bir süre sonra, Sultan Muhammed, annesinin baskısı üzerine, ordusuyla Kıpçak Türklerinin topraklarını Karahıtayların elinden kurtarmak için sefere çıktı. O sırada bölgede bulunan Mengitleri imha eden Moğol askerleri çekilirken, Sultan ordusuyla arkalarından yetişti. Cengiz’in oğlu Cuci, babasından izinsiz Harezmşahlarla savaşmak istemedi.
Fakat iki gücün muharebeye girmesini bâzı durumlar mecburî hâle getirdi. Böylece ilk Harezmşah-Moğol muharebesi başladı. Sayıca üstün olmasına rağmen Harezmşâh ordusu muharebe meydanında galip gelemedi. Moğollar akşam olunca, karargâhlarında alevlendirdikleri yüzlerce ateşi yanar hâlde bırakarak memleketlerine doğru çekildiler.
Zalimlik ve kan dökücülük vasıfları yanında, sabır, ihtiyat ve ileriyi görme vasıflarını da nefsinde toplayan Cengiz, Sultân’ın bu saldırısını harb sebebi saymadı. Ticâret esâsına dayanan münâsebetlerini bozmak istemedi. Bir süre sonra Cengiz, Ukuna’nın başkomutanlığındaki Moğol elçi hey’eti, 450 kişilik ticâret kervanıyla birlikte, Harezmşâh Devleti’nin hudut şehri olan Otrâr’a geldiler.
Otrâr valisi İnal, gelen kervanın casusluk niyetiyle geldiğini, halk arasında Sultan aleyhinde propaganda yaptığını bildirince, Muhammed Harezmşâh ihtiyat tedbirleri almak hususunda valiyi serbest bıraktı. Vali tüccarların malına el koymak ve sözde tedbir almak gayesiyle hepsini öldürdü. Elçilerinin öldürülmesi Cengiz’i çok kızdırdı. Muhammed Harezmşah’a bir mektup yazarak inal’ı kendisine teslim etmesini istedi. Mektubu getiren elçi, Sultân’ın huzurunda bir sebepten dolayı Kıpçak hânlarından biri tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Bu hareket Cengiz’i çok hiddetlendirdi ve harbin kaçınılmaz olduğunu görerek ordusunu hazırlattı.
Cengiz büyük ordusuyla Otrâr önlerine geldi. Yanında dört oğlu vardı. Onlar da babaları gibi zulümleriyle tanınmışlardı. Cengiz, Otrâr kalesini muayyen aralıklarla bir kaç çember altına alck. Bâzı komutanlarını Hocend ve Benâkent üzerine gönderdi. Kendisi de ordusunun bir kısmı ile Buhârâ’ya yürüdü. Otrâr’ın kuşatması beş ay sürdü ve Moğollar şehri ele geçirince akla gelmedik zulüm ve işkence yaptılar. Yaşlıları ve çocukları öldürdüler. Kadınları ve kızları askerler arasında dağıtılarak aklın almadığı ahlâksızlıklar yaptılar.
Cengiz, ordularıyla 1220 senesi Şubat ayında, Buhara önlerine gelerek şehri kuşattı. Kalede bulunan, kumandanlar Cengiz’in üç gün üst üste yaptığı şiddetli taarruzlar neticesinde şehrin müdâfaasını lüzumsuz görmeye başladılar. Selâmetin huruç edip Horasan’a sığınmak olduğuna inanıyorlardı.
Muhasaranın üçüncü gününün akşamı, kalede bulunan askerler ani bir taarruzla Moğol çenberini yardılar. Fakat Ceyhun kenarına varmadan arkalarından yetişen Moğollar tarafından imha edildiler. Askerin büyük kısmının şehri terk ettiğini gören şehir halkı, Cengiz’e elçiler göndererek, eman dilediler ve şehri teslim ettiler. Ancak şehirde kalan askerler ve halktan bâzıları şehre giren Moğol askerleriyle yer yer çarpıştılar.
Daha sonra şehre giren Cengiz, at üzerinde olduğu hâlde Ulu Câmi’ye girdi. Camide bulunan müslümanlara ağır hakarette bulundu. Bir kısmını öldürdü, içki sofrası kurdurarak içmeye başladı. O sırada esir alınan güzel bir Türkmen kızı, camide bulunan Cengiz’in huzuruna getirildi. Cengiz, kızın raks etmesini emretti. Bu durum karşısında camide bulunan âlimler geri çekildi.
Bunun üzerine Cengiz onların kızın etrafında toplanıp seyretmelerini istedi. Kimse yerinden kıpırdamadı. Aralarından Deli Derviş diye bilinen bir zât Moğolca olarak; “Burası ibadethanedir. Ey gözü dönmüş zâlim Cengiz! Buhârâ’yı teslim etmekle ne büyük hatâ ettiğimizi anladık, ölüm bizim için nîmet oldu. Bu can artık taşınmaya lâyık değil. Emrini dinle miyoruz. Sana ve senin gibi olan askerlerine lanet olsun! Lanet olsun bize! Biz ki sana şehrin kapılarını açtık” dedi. O anda bütün âlimler Cengiz’in üzerine doğru ilerlediler. Cengiz’in muhafızları derhâl etrafını çevirdiler. Cengiz; “Hepsini öldürün” diye bağırarak âlimlerin hepsini öldürttü. Sonra; “Bize ilim değil savaş lâzım” diyerek ne kadar eser varsa hepsinin yakılmasını emretti. Bunun üzerine mukaddes kitapların saklandığı sandıklar açılmış, içinden çıkarılan Kur’ân-ı kerîmler ve dînî eserler, yanan evlerin içine atılmış, yırtılan sayfalar ayaklar altına alınmıştı. Buhara alev alev yanıyordu. Üç gün süren yangın sonucunda Buhârâ’nın büyük bir kısmı kül oldu. İç kaleyi müdâfaa eden mücâhidler son damla kanlarına kadar Moğollarla mücâdele ettiler. Bir süre sonra iç kale de düştü.
Cengiz, zulmünü devam ettirmek ve nefsini tatmin etmek için Buhârâ’dan ayrılıp, Semerkand üzerine yürüdü. Semerkand yakınlarına gelince otağını Kök Saray mevkiinde kurdu. Şehir üzerine az sayıda asker gönderdi. Diğerlerine pusu kurdurdu. Semerkand’da bulunan komutanlar şehri kuşatmaya gelen Moğolların sayısının az olduğunu görünce, üzerlerine saldırdılar.
Moğollar geriye doğru kaçmaya başlayınca, Harezm askerleri onları tâkib etmeye başladılar. Biranda müslüman askerleri, pusuda bekleyen Moğollar tarafından çenber içine alınıp imha edildi. Daha sonra şehri kuşatan Moğollar, üç gün saldırılarına devam ettiler. Üçüncü günün akşamı şehir halkı eman dileyerek, şehri Cengiz’in ordusuna teslim etti. Cengiz, askerlerine şehri kuşatan kaleyi yıkmalarını emretti. İki gün içinde kale surları yerle bir edildi. Bu sırada sokak muharebeleri Moğollar ile müslüman Türkmenler arasında devam etti. Binlerce müslüman Türkmen hunharca şehîd edildi. Ulu Camiye sığınarak mukavemet gösteren bin kadar Türkmen, cami ile birlikte yakıldı. Moğollara mukavemet gösteren Türkmenlerin hanımları ve kızları, Cengiz tarafından askerlerine dağıtıldı.
Cengiz Hân, zalimane muharebe tarzı ve serî hareketi ile Harezmşahlar Devleti’nin en müstahkem mevkilerini, en mukavim şehirlerini en kalabalık garnizonlarını, üç-dört ay gibi kısa zaman zarfında zabt, tahrip ve imha etmek suretiyle, kendisinin de tasavvur edemediği kadar kısa zamanda neticeye ulaştı. Bütün Harezm’i ele geçirdi ve harabeye çevirdi.
Babasının ölümünden sonra dağılan ordusunu toplayan Celâleddîn Harzemşah, her ne kadar Moğollara karşı bâzı harblerde başarılar kazandı ise de; mağlûb olarak İran’a çekildi. Bir müddet sonra. Moğollar burayı da ele geçirdi. İran’ı da ele geçiren Cengiz, Moğolistan’a geri döndü. Sonra Çin’e karşı son seferine çıktı. Son seferini de kazanan Cengiz, 1227 senesinde Kansu’da öldü. Burhan-Haldun dağlarında bugün dahî bilinmeyen bir yere gümüldü. Böylece bütün İslâm dünyâsı eşsiz bir zâlimden kurtulmuş oldu.
Kan dökücü ve zâlim bir hükümdar olan Cengiz, Türk şehirlerinde müthiş katliâmlar yaptırdı. Çeşitli târih kitablarında ifâde edildiği gibi; “Cengiz, dünyânın en büyük cihangirlerinden ve en meşhûr zâlim ve kandökücülerindendir. Horasan, Kandehar ve Mültan gibi medeniyet merkezlerini yaktı, yıktı. Yakarak yâhud kılıçtan geçirerek milyonlarca müslümanı öldürdü.
Buhara, Semerkand ve Herat gibi ilim merkezlerini harabeye çevirdi. En büyük zevki ve eğlencesi, suçsuzların, kadın ve çocukların kanlarını dökmekti. Askerleri de kendi gibi keyfî adam öldürür, girdiği şehirlerde katliâm yaparlardı, islâm medeniyetine yerine getirilemeyecek darbeler indirdi, islâm âlimlerinin milyonlarca eserlerinin bugün elde bulunmamasının başlıca sebebi, Cengiz ile torunlarının ve bunların emri ile saldıran vahşî Moğol yağmacılarının yaptıkları tahriplerin neticesidir.
Cengiz, Moğol olup, Türklükle hiç bir ilgisi yoktur. Yağmacılıkla geçinir ve güneşe tapınırdı, İslâm ve medeniyet düşmanı idi. Askerlerinde nikâh ve aile duygusu yoktu. Teşkilâtlı ve düzenli bir ordudan çok, canavar gürûhuna benzemekte idiler. Bu sebepledir ki, taşkınlık ve azgınlık zamanı kısa sürdüğü hâlde, yıktığı medeniyetler bir daha eski hâlini alamamıştır. Şehirleri yıkarak, masum insanları kana bulayarak yıldırım hızı ile saldırmaya cengâverlik demek, barbarlarda disiplin aramak ve hele yirminci asırda meydana çıkan stratejik bilgileri Cengiz’e ve onun çapulcu sürüsüne mal etmeye kalkışmak, hiç bir zaman hakîkatle bağdaşmaz.