Evliyânın meşhurlarından ve Tâbiînin büyüklerinden. Yemen’in Havlân kabilesindendir. Künyesi; Ebû Müslim Abdullah bin Süveb El-Havlâni Ed-Dârâni diye bilinir, Babası adında ihtilaf edilmiştir, Ebû Müslim Havlânî hazretleri her ânı değerlendirir, devamlı ibâdet, tâat ile meşgul olurdu.
Tâbiîn neslinin meşhur sekiz zâhidinden biri olan Ebû Müslim, sıkıntı çektirilmeyen nefsin Allah’ın huzurunda sahibinden şikâyetçi, ibadetlerle yorulan nefsin ise hoşnut olacağını, nitekim semiz atların yarışta zorlandığını, idmanlı atların ise daha iyi koştuğunu söylerdi. Medine’de bulunduğu sırada Hz. Osman’ın aleyhinde konuşan birini duyunca Medineliler’e Semûd kavminden daha kötü olduklarını, çünkü Semûd kavminin Allah’ın devesini, kendilerinin ise Allah’ın halifesini öldürdüklerini söylemişti.
Ümmetin hakîmi diye de anılan Ebû Müslim’in pek çok hikmetli sözünden biri şöyledir: “Yeryüzündeki âlimler gökyüzündeki yıldızlara benzer. Ortaya çıkarlarsa halk onlara bakarak gideceği yönü bulur; ortaya çıkmazlarsa şaşırıp kalır. Sâlih kişiler de yoldaki işaretlere benzer; âhiret yolcusu onlar sayesinde şaşırmadan yoluna devam eder”.
EBU MÜSLİM EL-HAVLANÎ
“Ebu Müslim kendisini öylesine ibadete vermişti ki bu yüzden şöyle der hale gelmişti: Açık seçik cenneti veya cehennemi görseydim başka bir şey istemezdim.”
-Osman b. Ebî Atıke-
Veda haccından döndükten sonra Resûlüllah’ın (s.a.v.) hastalığının ağırlaştığına dair Arap yarımadasında haberler dolaşmaya başlamıştı…
Şeytan, iman ettikten sonra el-Esvedu’l-Ansî’yi küfre dönmeye… Allah’a yalancılık iftirası atmaya ve kendisinin Yemen halkına, Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu iddia etmeye kışkırtmıştı…
El-Esvedu’l-Ansî, güçlü kuvvetli, gönlü kara1 ve çok kötülük yapan birisiydi.
Cahiliye’de iyi bir kâhin ve usta bir hokkabazdı…
Ayrıca onun dili düzgündü ve çok güzel konuşurdu. Akıllı, batıl şeylerle halk tabakasının zihinlerini bulandırma, yaptığı bağış ve hediyelerle de yüksek tabakadaki insanların dostluğunu kazanma gücüne sahipti.
1 Esved: Arapçada “kara” anlamına gelmektedir. (Çeviren)
Kendisine bir esrarengizlik ve heybet süsü vermek için insanlara ancak siyah bir peçe ile örtülü olarak görünürdü.
El-Esvedu’l-Ansî’nin davası Yemen’de ateşin kuru otlar arasında yayıldığı gibi hızla yayıldı. Buna, kabilesi Beni Mezhac’ın ona uyması yardımcı olmuştu.
Benî Mezhac, o sırada Yemen kabilelerinin en kalabalığı, en etkilisi ve en güçlüsüydü.
Yine bu davada ona, yalan uydurma gücü ve bu konuda, zeki olan tabilerinden faydalanması yardımcı olmuştu.
Halka, semadan bir meleğin kendisine vahiy getirdiğini ve gaybten haber verdiğini iddia etmişti.
Bu iddiasının doğruluğunu ispatlamak için çok çeşitli metotlar uygulamıştı.
Halkın mesele ve problemlerini öğrenmeleri, onlarla ilgili gizli haberleri toplamaları ve onların içlerinden geçirdikleri emel ve elemlere nüfuz etmeleri için her tarafa casuslarını göndermişti.
Aynı zamanda bu insanları kendisine katılmaya ve ondan yardım istemeye teşvik ediyordu.
Halk ona geldiğinde her ihtiyaç sahibinin ihtiyacını yüzüne söylüyor, her problem sahibinin problemiyle söze başlıyordu.
Onlara, gizli sırlarını ve içlerinden geçenleri bildiğini gösteriyordu.
Onlara, hayret veren ve fikirlerini şaşırtan acayiplikler ve garip şeyler yapıyordu.
Böylece çok geçmedi, onun işi büyüdü. Ünü yayıldı ve ona u-yanlar çoğaldı.
Onları aşıp San’a’ya sıçradı, San’a’dan da diğer bölgelere sıçradı…
Nihayet Hadramut’la Taif, Bahreyn’le Aden arasındaki yerler ona boyun eğdi.
Durum el-Esvedu’l-Ansî’nin lehine gelişip şehirler ve insanlar ona boyun eğince Allah’ın, kendilerine, hak dine sarılmada sağlam bir iman ve peygamberine kesin bir iman, Allah ve Resûlüne samimi bir bağlılık, hakkı açıklama ve batıla meydan okuma nasip ettiği muhaliflerini hemen takip etme işi başladı. El-Esved, kıskıvrak onları yakalıyor ve çok şiddetli bir şekilde cezalandırıyordu.
Bunların başında Ebu Müslîm el-Havlanî künyeli Abdullah Ibn Süveb geliyordu.
Ebu Müslim el-Havlanî dini sağlam, îmanı güçlü, hakkı haykırmada inatçı bir kimseydi…
Kendisini Allah’a vermiş, dünya ve mallarından yüz çevirmişti.
Hayatını Allah’a itaata ve ona davet etmeye adamıştı…
Fanî dünyayı bakî olan ahiret karşılığında cömertçe satmıştı…
İnsanlar onu gönüllerinde yüksek bir makama yerleştirmişlerdi.
Onu, ruhu temiz, Allah’a bağlılığı sağlam ve Allah’ın katında duası makbul bir kimse olarak tanımışlardı.
El-Esvedu’l-Ansî Ebu Müslim’i acımasızca cezalandırmak, davasına gizli ve açık karşı çıkanların kalplerine korku salmak ve onları susturmak istemişti.
San’a meydanlarından birine odun yığılmasını ve onların ateşe verilmesini emretti.
Halkı, Yemen’in fakihi ve abidi Ebu Müslim el-Havlanî’yi nasıi tövbe etmeye davet ettiğine ve kendisinin peygamberliğini ikrar ettiğine tanık olmaya çağırdı.
Kararlaştırılan vakitte el-Esvedu’l-Ansî tıklım tıklım insanlarla dolu olan meydana geldi.
Tağutları (şeytanları) ve büyük yandaşları etrafındaydı. Muhafızları ve komutanları onu çepeçevre sarmışlardı.
Ateşin karşısına kurulmuş olan büyük tahtına oturdu.
Ebu Müslim el-Havlanî halkın gözü önünde ve onların işiteceği bir şekilde oraya getirildi.
Huzuruna gelince, yalancı azgın zorba gurur ve kibirle ona baktı…
Daha sonra çatırdayarak yanan karşısındaki ateşe baktı…
Ona dönüp: “Hâlâ Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna şehadet ediyor musun?” dedi. Ebu Müslim: “Evet, onun Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna, peygamberlerin efendisi ve aynı zamanda peygamberlerin sonuncusu olduğuna şehadet ediyorum” dedi.
El-Esvedu’l-Ansî yüzünü buruşturup kaşlarını çattı ve:
“Peki, benim Allah’ın elçisi olduğuma şehadet eder misin?” dedi.
Ebu Müslim: “Kulaklarımda sağırlık var dediğini duymuyorum…”dedi.
El-Esved: “Öyleyse seni bu ateşe atacağım” dedi.
Ebu Müslim: “Eğer bunu yaparsan, yakıtı odun olan bu ateşle, yakıtı insanlarla taşlar olan ve Alah’ın emrine isyan etmeyip verilen emirleri yapan güçlü kuvvetli meleklerin beklediği bir ateşten korunmuş olurum” dedi.
El-Esved: “Acelem yok, aklın başına gelinceye kadar sana fırsat vereceğim” dedi.
Sonra sorusunu tekrar etti: “Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna şehadet ediyor musun?”
Ebu Müslim: “Evet, onun Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna onu hak dinle gönderdiğine ve onun peygamberliğiyle diğer peygamberliklerin (risaletlerin) sona erdiğine şehadet ediyorum.” dedi.
El-Esved’in öfkesi arttı ve “Benim Allah’ın elçisi olduğuma şehadet ediyor musun?” dedi.
Ebu Müslim: “Sana, kulaklarımda sağırlık var demedim mi?.” Bu söylediğini duymuyorum?!”
El-Esvedu’l-Ansî, onun cevabının kesinliği, sakin ve rahat oluşu yüzünden küplere bindi.
Onun ateşe atılmasını emretmeye niyetlendi.
O sırada el-Esved’in yanındaki, sapıklığın başlarından biri hemen onun kulağına şöyle fısıldadı:
“Bildiğin gibi bu adamın içi temiz ve duası makbuldür…
Allah, sıkıntı anlarından hiçbirinde yardımsız bırakmadığı bir mümini yine yardımsız bırakmayacaktır…
Eğer sen onu ateşe atarsan ve Allah da onu o ateşten kurtarırsa, yaptığın her şeyi bir anda yıkmış olursun.
İnsanları, peygamberliğini inkâra şevketmiş olursun…Eğer ateş onu yakarsa, halkın ona karşı olan sevgi ve saygısı artar… ve onu şehidler safına sokmuş olurlar…
Onu serbest bırak ve memleketten sür. Böylece ondan kurtul ve rahat et…”
El-Esved, tağutunun verdiği tavsiyeyi tuttu ve onun hemen ülkeyi terketmesini emretti.
Ebu Müslim el-Havlanî yüzünü Medine’ye doğru çevirip yürüdü. Resûlüllah’la (s.a.v.) görüşmek istiyordu.
O, gözleri onu görmeden ve gönlü onunla sohbet etme sevincini duymadan önce Resûlüllah’a (s.a.v.) iman etmişti.
Ancak Yesrîb civarına varır varmaz Peygamber’in (s.a.v.) vefat haberini ve Ebu Bekir es-Sıddîk’in ondan sonra müslümanların halifesi olduğunu duydu.
Resülüllah’ın (s.a.v.) ölümüne, kalbinin derinlik ve en ince noktalarına işleyen bir şekilde üzüldü.
Ebu Müslim Medine’ye varıp Resûlüllah’ın (s.a.v.) mescidine yöneldi.
Mescide varınca, kapıya yakın bir yere devesini bağladı. Ha-rem-i şerife girdi ve Resûlüllah’a (s.a.v.) selâm verdi.
Sonra mescidin sütunlarından birisinin yanına durup namaz kılmaya başladı…
Namazını bitirince Ömer b. el-Hattab ona doğru yöneldi. Yanına gelince ona:
“Sen kimlerdensin!” dedi.
“Ben Yemen’liyim” diye cevap verdi.
Ömer: “Allah’ın düşmanının kendisi için ateş yakıp, Allah’ın a-teşten kurtardığı arkadaşımıza Allah ne yaptı?” dedi.
Ebu Müslim: “O, Allah’ın izniyle iyidir, rahattır” dedi.
Ömer: “Allah’ın aşkına, o sen misin yoksa?!”
Ebu Müslim: “Evet” dedi.
Ömer alnından öpüp şöyle dedi: Elimizdeki büyük kaynaklar, el-Esved’in onu ateşe attığını, ama ateşin ona Hz. İbrahim’de olduğu gibi, soğukluk ve selâmet haline geldiğine işaret etmektedir. Allah daha İyi bilir. “Allah’ın, kendi düşmanına ve senin düşmanına ne yaptığını biliyor musun?”
O da: “Hayır, Yemen’den ayrıldığımdan beri ondan haber almadım” dedi.
Ömer: “Allah, onu sadık müminler vasıtasıyla öldürdü ve onun saltanatını yok etti…
Onun yandaşlarını Allah’ın dinine geri döndürdü…” dedi.
Ebu Müslim: “Onun ölümüyle ve Yemen halkından kandırılanların Islâm’a dönmeleriyle benim gözümü aydın edinceye kadar beni dünyadan çıkarmayan Allah’a hamdolsun” dedi.
Ömer de ona şöyle dedi: “Bana, Muhammed (s.a.v.) ümmeti i-çinde, atamız Halîlurrahman İbrahim aleyhisselama yapılanın benzeri yapılan birisini gösteren Allah’a hamdolsun.”
Daha sonra elinden tutup onu Hz. Ebu Bekir’e götürdü. Ebu Bekr’in huzuruna girince ona halifeliğe hoş geldin deyip beyat etti.
Hz. Ebu Bekr onu kendisiyle Ömer’in arasına oturttu…
Hz. Ebu Bekr’le Ömer, Ebu Müslim’den el-Esvedu’l-Ansî’yle a-rasında geçenleri tekrar anlatmasını istediler.
Ebu Müslim el-Havlanî bir süre Medine-i Münevvere’de kaldı. Bu süre içinde Resûlüllah’ın (s.a.v.) mescidinden ayrılmadı.
Ravza-i Mutahhara’da kılabildiği kadar namaz kıldı.
Ebu Ubeyde b. el-Cerrah, Ebu Zerr el-Gıfarî, Ubade b. es-Samit, Muaz b. Cebel ve Avf b. Malik el-Eşcaî gibi büyük sahabîlerden alabildiği kadar ilim ve hadis aldı.
Daha sonra Ebu Müslim’e Suriye’ye gitmek ve orayı kendisine ikamet yeri edinmek gözüktü.
Bundan gayesi, BizanslIlarla savaşacak müslüman ordularına katılmak ve Allah yolunda nöbetçilik yapma sevabını kazanmak için Suriye’deki hudut kalelerine yakın olmaktı.
Halifelik müminlerin emîri Muaviye Ibn Ebî Süfyan’a geçince, Ebu Müslim onun yanına çok gidip geldi ve onun toplantılarında sık sık bulundu. Onun Muaviye’nin yanında, her ikisinin de makam ve mertebelerinin yüceliğini gösteren, onların yüce hasletlerle süslü olduklarını haber veren ünlü tutum ve davranışları olmuştur.
Bunlardan birisi şöyledir: Ebu Müslim, Muaviye’nin (r.a.) yanına gelmişti. Onun baş köşede oturduğunu gördü. Devlet adamları, ordu komutanları ve halkın ileri gelenleri de etraf ındaydı.
Baktı ki insanlar ona ikram ve saygıda çok aşırı davranıyorlar. Bundan onun namına çok korktu ve hemen şöyle dedi:
“Es-Selâmü aleyke ey müminlerin ecîri!”.1
Oradakiler ona dönüp: “Müminlerin emîri… Ebu Müslim!” dediler.
Onlara aldırmayıp yine: “Es-Selâmü aleyke ey müminlerin ecîri!” dedi.
Orada oturanlar yine: “Müminlerin emîri, Ey Ebu Müslim!” dediler.
Yine onları dinlemeden ve onlara dönüp bakmadan:
“Es-Selâmü aleyke, ey müminlerin ecîri!” dedi.
Orada oturanlar yine onu uyarmaya niyet ettiklerinde bu defa Muaviye onlara dönüp şöyle dedi:
“Ebu Müslim’i bırakın, o ne söylediğini iyi bilir.”
Ebu Müslim Muaviye’ye dönüp şöyle dedi:
“Allah sana halkın işini yükledikten sonra, sen ancak bir ecîr (ücretli) tutup sürüsünün işini ona havale ettiği, sürüyü iyi gütmesi, vücutlarını koruması, yün ve sütlerini çoğaltması üzerine ona ücret verilen kimse gibisin.
Eğer o, yavruların büyümesi, zayıf olanların semizleşmesi ve hasta olanların sağlamlaşması için üzerine aldığı işi yerine getirirse, ona ücreti verilir ve artırılır.
Eğer o, sürüyü iyi otlatmaz ve onu ihmal ederse, zayıf olanlar ölür, semiz olanlar zayıflar, yün ve sütler kaybolur, öyle olunca da ona ücret verilmez, kızılır ve cezalandırılır.
Kendin için hayırlı ve ecîrli (ücretli) olanı seç.”
Bunun üzerine başı yere eğik olan Muaviye başını kaldırır ve şöyle der:
“Allah, bizim namımıza ve halk namına sana hayır ihsan etsin, Ebu Müslim!
Anladık ki sen ancak Allah için, Rasûlü için ve müslümanların tümü için nasîhat eden bir kimsesin.”
1 Ecîr: Ücret karşılığında hizmet eden kimse, ücretli, ücretle çalışan anlamına gelmektedir.
Ebu Müslim Şam camisinde Cuma namazına gitti.
Müminlerin emîri Muaviye hutbesinde cemaata, suyunun durulup berraklaşması için Bereda ırmağının kazılması konusunda emrettiklerini hatırlatıyordu.
Ebu Müslim safların arasından ona şöyle seslendi:
“Muaviye bugün mü öleceksin yarın mı öleceksin ve yurdunun kabirlerden hangisinin olacağını hatırla.
Eğer oraya bir şey getirirsen, orada senin için bir şey vardır.
Eğer oraya elleri boş gelirsen orayı bomboş bulursun.
Allah’tan kork Muaviye sen halifeliğin nehir kazmak ve mal toplamak olduğunu mu zannediyorsun…
Halifelik ancak hak ile amel etmek, doğruyu söylemek ve halk için Azîz ve Celîl olan Allah’ı hoşnut kılacak şeyleri yapmaktır…
Ey Muaviye! Sen bizim pınarımızın başı olduğuna göre, bizim pınarımızın başı temiz ve berrak olduğunda biz ırmakların bulanık olmasına aldırmıyoruz.
Sen kendinin temiz ve berrak olmasına çalış.
Muaviye! Eğer sen birisine zulmedersen, ona zulmetmen senin adaletini giderir.
Zulümden sakın:
Şüphesiz zulüm kıyamet gününde karanlıklardır.”
Ebu Müslim sözünü bitirince, Muaviye minberden inip yanına geldi ve şöyle dedi: “Allah sana merhamet etsin Ebu Müslim! Sana en iyi mükâfatı versin.”
Başka bir defasında da Muaviye minbere çıktı ve hutbeye başladı. O sırada halkın iki aylık maaşlarını kesmişti.
Yine Ebu Müslim şöyle seslendi:
“Muaviye! Bu para, ne senin ne babanın ne de annenin malıdır.”
Muaviye’nin yüzünde öfke belirtileri görüldü. Halk onun ne yapacağını merak etmeye başladı.
İlk işi, cemaate, yerlerinde kalıp ayrılmamalarını işaret etmek oldu.
Daha sonra minberden inip abdest aldı, üzerine biraz su serpti.
Tekrar minbere çıktı. Azîz ve Celîl olan Allah’a hamdedip lâyık olduğu şekilde onu övdü ve şöyle dedi: “Ebu Müslim, bu paranın ne benim ne babamın ne de annemin malı olduğunu söyledi.
Ebu Müslim’in söylediği doğrudur.”
Resûlüllah’ın (s.a.v.) şöyle dediğini duydum:
“Gazab (öfke) şeytandandır…
Şeytan ateştendir…
Su ateşi söndürür. Sizden birisi öfkelendiğinde yıkansın (abdest alsın).
Ey cemaat! Allah’ın bereketiyle haklarınızı almaya koşun.”
Allah Ebu Müslim el-Havlanrye en iyi mükâfatı versin. O gerçek sözü söylemede eşsiz bir örnek idi.
Allah Muaviye Ibn Süfyan’dan razı olsun. O da gerçek söze uymada mükemmel bir örnekti.
Şunu söyleyen ne güzel söylemiştir:
“Kahrolasıcalar! Onları az kınayın.
Ya da onların yaptığını yapın.”
Ebu Müslim el-Havlanfyle ilgili geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız:
1. Tabakatu Ibn Sa’d, VII/448.
2. Tarîhu’l-Bııharî, V/57.
3. El-Marifetu ve’t-tarih, N/308,382.
4. EMstîab, T. 1479.
5. Tarîhu Ibn Asakir, IX/12.
6. Usdu’l-gabe, 111/129.
7. El-Lubab, I/395.
8. TezkiratıTI-huffaz, s. 209.
9. El-Bidaye ve’n-nihaye, VIII/146.
10. El-lsabe, T. 6302.
11. Şezeratu’z-zeheb, I/70.