EL-AHNEF B. KAYS (2)
“Ömeru’l-Faruk’a öğrenci oluyor.”
“Vallahi, bu çocuk tam efendidir ve Basra halkının efendisidir.”
-Ömer b. El-Hattab-
Şimdi biz Ömeru’l-Faruk’un halifeliğinin ilk günlerindeyiz.
işte şu yiğitler de Benî Temîmli el-Ahnef b. Kays’ın, dört nala giden atlara binmiş, keskin kılıçları kuşanmış el-Ahsa ve Necid’deki evlerinden Basra’ya doğru giden kavmi.
Onlar Allah yolunda cihad ve Allah’ın vereceği güzel sevabı kazanmak gayesiyle İranlIlarla savaş için Utbe b. Gazevan komutasında Basra’da toplanan müslüman birliklerine katılmak istiyorlardı.
Onlar arasında el-Ahnef ibn Kays da vardı.
Bir gün Utbe b. Gazevan, müminlerin emîri Ömer b. el-Hattab’tan; kendilerinden ordunun durumunu öğrenmek, görüş ve tavsiyelerinden istifade etmek için iyi askerlerinden ve savaşta en iyi savaşanlardan on kişiyi kendisine göndermesini emreden bir mektup aldı.
Utbe emre uyup en seçkin adamlarından o kişiyi hazırladı, onların arasına el-Ahnef İbn Kays’ı da koydu ve onları Medine’ye gönderdi.
Heyettekiler, müminlerin emîrinin karşısında durdular. Hz. Ömer hoş geldin deyip onları etrafına oturttu. Daha sonra onlara kendilerinin ve halkın ihtiyaçlarını sordu. Bunun üzerine kalkıp şöyle dediler:
“Halkın velisi ve işlerinin sahibi sensin.
Biz ancak kendimiz hakkında konuşabiliriz.”
Daha sonra her biri kendisiyle ilgili ihtiyacını söyledi.
El-Ahnef b. Kays heyette en son konuşan kimseydi. Çünkü o heyettekilerin yaşça en küçüğüydü.
El-Ahnef Allah’a hamdedip ona övgüde bulunduktan sonra şöyle dedi:
“Ey müminlerin emîri! Mısır’a yerleşen müslüman askerleri Firavunların yeşilliklerle dolu ve verimli topraklarında oturmaktadırlar.
Suriye’ye yerleşenler; Kayserler’in topraklarındaki güzel ve meyveli bahçelerinde oturmaktadırlar.
İran’a yerleşenlerse; Kisralar’ın topraklarında bulunan tatlı sulu ırmakların kenarlarında ve güzel bahçelerde oturmaktadırlar.
Ancak Basra’ya yerleşen kavmimiz, toprağı kurumayan ve ot bitirmeyen tuzlu ve bataklık bir yerde oturuyor.
Oranın bir tarafı acı deniz, diğer tarafı da ıssız çöldür.
Müminlerin emîri! Onları bu kötü durumdan kurtar ve rahat bir hayata kavuştur.
Basra’daki valinin; onlara, tatlı su elde edecekleri, canlıları ve ekinleri sulayacak bir nehir kazdırmasını emret.
O zaman onların durumu iyileşir, geçimleri ve yaşama şartları düzelir.
Böylece Allah yolunda cihada sarılırlar.”
Ömer hayranlıkla baktı ve heyetteki adamlara:
“Siz de bu gibi yapsanıza!
Vallahi, o efendidir…” dedi.
Ömer daha sonra onlara ve el-Ahnef’e hediyeler verdi. Bunun üzerine el-Ahnef:
“Ey müminlerin emîri! Biz çölleri bu hediyeleri almak için aşmadık, sana bunlar için gelmedik.
Benim sana olan ihtiyacım, söylediğim gibi, sadece kavmimin ihtiyacıdır.
Eğer onların ihtiyaçlarını yerine getirirsen hakkıyla ve tam mânâsıyla yerine getirmiş olursun.” Ömer’in hayreti bir kat daha arttı ve: “Bu çocuk Basra halkının efendisidir” dedi.
Toplantı sona erip heyettekiler, yanlarında gecelemek için hayvanlarının yanlarına gitmeye niyet ettiklerinde Ömer, gözlerini çantalarının üzerinde gezdirdi ve birinin dışında bir elbise ucu gördü. Kalktı eliyle ona dokundu.
“Bu kimin?” dedi.
El-Ahnef: “Benim, ey müminlerin emîri!” dedi.
Ömer onun çok pahalı olduğunu zannetti.
El-Ahnef’e: “Bunu kaça satın aldın?” dedi.
El-Ahnef: “Sekiz dirheme” diye cevap verdi.
O kendisinin, bütün hayatında bundan başka yalan söylediğini bilmiyordu.
Çünkü onu oniki dirheme satın almıştı.
Ömer yumuşak bir şekilde baktı ve:
“Bir dirhemle yetinip paranın kalanını bir müslümana yardımda bulunabileceğin bir yere koysaydın olmaz mıydı?”
Daha sonra şunu ilâve etti:
“Paralarınızın ihtiyacı görecek kadarını alıp fazlasını yerlerine koyun. O zaman nefislerinizi rahatlatır ve kazançlı çıkarsınız.”
El-Ahnef utancından başını önüne eğdi ve hiçbir şey demedi.
Müminlerin emîri heyettekilerin Basra’ya dönmelerine izin verdi. Ancak el-Ahnef’in onlarla birlikte gitmesine müsaade etmedi. Onun tam bir yıl yanında kalmasını istedi.
Ömer, Temîmli gencin keskin bir zekâya, güzel konuşma kabiliyetine, ruh yüceliğine, üstün bir gayrete ve birçok Allah vergisine sahip olduğunu anladı.
Gözünün önünde yetiştirmek, büyük sahabilerle görüşüp onların hidayetiyle hidayet bulması ve onlar vasıtasıyla Allah’ın dinini öğrenmesi için onu kendine yakın bir yerde bırakmak istedi.
Onu yakından takip etmek ve müslümanların bazı işlerini ona vermeden önce ruhuna nüfuz etmek istiyordu.
Çünkü Ömer, güzel ve edebî konuşan zekî kimselerden çok korkardı.
Zira onlar doğru olurlarsa dünyayı hayırla doldururlar, Eğer bozuk olurlarsa onların zekâsı insanların üzerine bir yük olurdu.
Bir yıl dolunca Ömer, el-Ahnef’e şöyle dedi:
“Ahnef! Seni tecrübe ettim ve hayırdan başka bir şey görmedim.
Senin açıkça yaptığını güzel buldum. Umarım ki gizlin de açıkça yaptığın gibidir.”
Daha sonra onu iranlılar’la savaşa gönderdi. Ordu komutanı Ebu Musa el-Eş’arî’ye şöyle yazdı:
“El-Ahnef b. Kays’ı kendine yaklaştır. Ona danış ve onun söylediklerini dinle.
El-Ahnef İran’ın doğu ve batısındaki müslüman sancaklarının altına girdi.
Orada okunu yükselten, yıldızını parlatan çeşitli kahramanlıklar gösterdi.
Kendisi ve kabilesi Benî Temîm, düşmanla savaşta bütün güçlerini cömertçe sadettiler…
Nihayet Allah, Kisra tacının incisi olan Tüster şehrinin fethini, onlar vasıtasıyla nasip etti ve Hürmüzan’ı onların eline esir düşürdü.”
Hürmüzan, İran komutanlarının en güçlüsü, en cesuru, en kararlısı ve savaşlarda en iyi hile yapanıydı.
Müslümanların kazandıkları zaferler birçok defa onları müslümanlarla anlaşma yapmaya mecbur etmişti. Ama o fırsatını bulunca zafer kazanabileceğini zannederek onlara ihanet ediyordu.
Tüster’de onu kuşattıklarında muhkem burçlardan birine sığınıp şöyle dedi:
“Yanımda yüz ok var.
Vallahi, o oklardan birisi elimde olduğu sürece bana ulaşamazsınız.
Biliyorsunuz ki hiçbir atışı boşa gitmeyen bir atıcıyım.
Sizden yüz kişi öldükten veya yaralandıktan sonra beni esir etmeniz size fayda vermez.”
Onlar: “Peki ne istiyorsun?” dediler.
O: “Halifeniz Ömer’in hükmüne razıyım, o bana istediğini yapsın” dedi.
‘Tamam, senin bu isteğini kabul ediyoruz” dediler. Yayını yere attı ve teslim olmak için onların yanına gitti.
Müslümanlar onu bağlayıp fetheden kahramanlardan bir heyetle birlikte Medine’ye gönderdiler.
Bu kahramanların başında Resûlüllah’ın (s.a.v.) hizmetkârı Enes b. Malik ve Medrese-i Ömeriyye’nin öğrencisi el-Ahnef b. Kays vardı.
Heyet müminlerin emîrine fethi müjdelemek, beytulmale ganimetlerin beşte birini götürmek ve hakkında hükmünü vermesi için, sözünden dönüp ihanette bulunan Hürmüzan’ı halifeye teslim etmek için Medine’ye doğru yürüdü.
Medine’nin girişine vardıklarında müslümanların karşısına gerçek şekliyle çıkarmak için Hürmüzan’ı giydirip kuşattılar.
Ona, saf ipekten dokunmuş ve altın ipliklerle nakışlanmış elbiselerini giydirdiler.
İnci ve mücevherlerle işlenmiş tacını başına koydular.
Altından yapılmış, yakut ve incilerle süslenmiş hükümdarlık a-sasını eline verdiler.
Onların ayakları Yesrip topraklarına basar basmaz, genç ihtiyar herkes başlarına birikip getirdikleri esiri seyretmeye, hayretle onun görünüş ve kıyafetine bakmaya başladılar.
Heyet Hürmüzan’ı Ömer’in evine götürdü. Evinde bulamadılar. Sorduklarında, gelen bir heyeti kabul etmek için mescid’e gittiği söylenildi.
Mescide gittiler. Onu orada da bulamadılar.
Onların halifeyi aramaları uzadıkça, etrafındaki insanlar çoğalı-r yor ve kalabalık artıyordu.
Böyle şaşkın bir haldeyken onları oyun oynayan bazı küçük çocuklar gördüler ve:
“Ne arıyorsunuz? Sizin gidip gelip durduğunuzu görüyoruz. Belki de müminlerin emîrini arıyorsunuz?”
“Evet, onu arıyoruz” dediler.
Çocuklar: “O, bornozunu başının altına koymuş, mescidin sol köşesinde uyuyor” dediler.
1 Medrese-i Ömeriyye: Hz.Ömer’e ait okul demektir. Gerçekten Hz. Ömer Kufe halkından bir heyetle görüşmek için bornozuyla çıkmıştı.
Heyet ayrılınca, bornozunu çıkarıp başının altına koymuş ve uykuya dalmıştı.
Heyet Hürmüzan’ı mescidin sol köşesine götürdü. Halifenin uyumakta olduğunu görünce ona yakın bir yere oturdular, esirlerini de yanlarına oturttular…
Hürmüzan Arapça’dan hiç anlamıyordu.
Mescidin köşesinde uyuyan bu kişinin müminlerin emîri Ömer olduğu da aklına gelmiyordu.
Gerçekten, Ömer’in sade bir hayat sürdüğünü ve dünyaya ö-nem vermediğini duymuştu.
Ama Bizanslılar’ı yenen Kisralar’ı deviren bir kimsenin mescidin köşesinde örtüsüz, yastıksız, muhafızsız ve hizmetçisiz olarak uyumasını tahayyül bile edemiyordu.
Topluluğun sessiz bir şekilde oturduğunu görünce, onların namaza hazırlandıklarını ve halifenin gelmesini beklediklerini zannetti.
Ancak ei-Ahnef b. Kays, heyettekilere konuşmayı kesmelerini, halifeyi uyandırmamak için gürültü yapmamalarını işaret etmişti.
El-Ahnef, onunla birlikte kaldığı için biliyordu ki, Ömer gözünü geceleyin çok az yumardı.
Çünkü, ya Allah’a ibadet etmek üzere namazgâhında dururdu.
Ya tebdil-i kıyafet yaparak halkın durumunu anlamak için Medine’nin mahallelerinde dolaşırdı.
Ya müslümanların evlerini geceleyin hırsızlardan korurdu.
El-Ahnefin heyettekilere yaptığı işaretler Hürmüzan’ın dikkatini çekti. Farsça bilen el-Muğire b. Şu’be’ye dönüp şöyle dedi:
“Kim bu uyuyan?”
Muğire ona: “O, müminlerin emîri Ömer’dir” dedi.
Hayretten Hürmüzan’ın ağzı açık kaldı ve.
“Ömer mi?! Hani muhafız ve hizmetçileri?” dedi.
Muğire ona: “Onun ne muhafız ne de hizmetçisi vardır” dedi.
Hürmüzan: “Öyleyse onun peygamber olması gerekir” dedi.
Muğire: “Hayır, o peygamberler gibi hareket eder. Çünkü Mu* hammed’den (s.a.v.) sonra peygamber yoktur…” dedi. Daha sonra halk çoğaldı. Gürültü arttı ve Ömer uyandı. Yattığı yerden doğrulup oturdu. Hayretle insanlara baktı. Başında güneş ışınları altında parlayan tacıyla, elinde gözleri kamaştıran asasıyla İran’ın hükümdarını gördü.
Gözlerini ona dikip: “Hürmüzan mı?” dedi.
El-Ahnef ona: “Evet, müminlerin emîri!” dedi.
Ömer onun üzerindeki altın, inci, yakut ve ipeklere dikkatle baktıktan sonra yüzünü ondan çevirdi ve: “Ateşten Allah’a sığınırım… Dünyaya karşı ondan yardım dilerim…
Bunu ve taraftarlarını Islâm’a boyun eğdiren Allah’a hamdolsun…” dedi.
Daha sonra şunları ilâve etti:
“Ey müslümanlar! Bu dine iyi sarılın…
Yüce peygamberinize uyun…
Dünya sizi azdırmasın, çünkü o aldatıcıdır…”
Ömer konuşmasını bitirince el-Ahnef b. Kays ona fethi müjdeledi.
Allah’ın müslümanlara lütfettiği ganimetleri bildirip şöyle dedi:
“Ey müminlerin emîri! Hürmüzan bize teslim olup kendisi hakkında senin hüküm vermeni istedi. Dilediğin zaman onunla konuş.”
Ömer: “Üzerindeki şımarıklık ve azgınlık alâmetlerini çıkarmadıkça onunla konuşmam” dedi.
Onun süslü elbiselerini ve tacını çıkardılar. Elindeki asasını aldılar ve ona vücudunu örten sık dokuntulu bir elbise giydirdiler.
O sırada Ömer ona dönüp:
“Eee! Hürmüzan! Hıyanetin sonunu ve Allah’ın emrinin akıbetini nasıl buldun?”
Hürmüzan perişan bir halde başını önüne eğdi, sonra da şöyle konuştu:
“Ömer! Bizler ve sizler cahiliyedeyken, Allah ne bizimle ne de -sizinle birlikte oldu. Ama biz size galip geldik.
Siz müslüman olup Allah sizinle birlikte olunca, siz bizi yendiniz.”
Ömer ona şu cevabı verdi: “Siz bizi söylediğin bu sebepten dolayı ve başka bir şeyden dolayı yendiniz. O da sizin birlik halinde ve bizim da dağınık olmamızdır…” Daha sonra ona sert bir şekilde bakıp:
“Hürmüzan! Defalarca sözünde durmaman konusunda neyi bahane edeceksin?” dedi.
Hürmüzan: “Beni öldürmenden korkmuyorum” dedi.
Ömer: “Bana anlatıncaya kadar sana hiçbir zarar gelmeyecek.”
Ömer’den bunu duyunca Hürmüzan’ın içi biraz rahatladı ve:
“Çok susadım” dedi.
Ona kaba bir bardakla su verildi. Hürmüzan dikkatle ona baktıktan sonra:
“Susuzluktan ölsem böyle bir kaptan su içmem” dedi.
Ömer ona, beğeneceği bir kapla su verilmesini emretti. Hürmüzan onu eline aldı ve eli titremeye başladı.
Ömer ona: “Neyin var?” dedi.
Hürmüzan: “Bu sudan bir yudum içerken öldürülmekten korkuyorum” dedi.
Ömer ona: “Suyu içinceye kadar sana hiçbir zarar gelmeyecektir” dedi.
Ancak Hürmüzan kabı yere atıp suyu döktü.
Ömer: “Ona başka su getirin, onu öldürmeye ve susuz bırakmaya kalkmayın” dedi.
Hürmüzan: “Benim suya ihtiyacım yok.”
Ancak ben onu bahane ederek öldürmemenizden emin olmak istedim” dedi.
Ömer ona: “Ben seni mutlaka öldüreceğim” dedi.
Hürmüzan: “Ama bana teminat verdin” dedi.
Ömer: “Sen yalan söyledin” dedi.
Bu arada Enes b. Malik: “Müminlerin emîri! O doğru söylüyor. Sen ona teminat verdin” dedi.
Ömer: “Yazıklar olsun sana, Enes! Ben kardeşim el-Bera b. Ma-lik’in ve Meczee b. Sevr’in katiline teminat mı vereceğim.
Hayret…” dedi.
Enes şu cevabı verdi: “Ama sen ona, bana anlatıncaya kadar sana hiçbir zarar gelmeyecektir” dedin.
Yine ona: “Suyu içinceye kadar sana hiçbir zarar gelmeyecektir” dedin. El-Ahnef de Enes’in sözünü teyid etti. Oradakiler de müminlerin emîrinin Hürmüzan’a teminat verdiğini ikrar ettiler.
Ömer öfkeli Hürmüzan’a bakıp:
“Sen beni aldattın. Ben, bir müslümandan başkasına aldanmam” dedi.
Bunun üzerine Hürmüzan müslüman oldu. Ömer ona iki bin dinarı şart koştu.
İranlIların çoğunlukla müslümanlara verdikleri sözü bozmaları ve onların aleyhlerine dönmeleri Ömer’in zihnini karıştırıyordu.
Hürmüzan’la birlikte gelen heyetteki adamları toplayıp onlara şöyle dedi:
“Müslümanlar zimmîlere zulmedip kötü davranıyorlar da mı onlar sözlerinden ve yapılan anlaşmalardan dönüyorlar?”
Heyettekiler şu cevabı verdiler:
“Müminlerin emîri! Vallahi, onlara birisinin kötü davrandığını, onlara verdikleri emandan vazgeçtiğini veya bir meselede onları aldattığını bilmiyoruz…”
Ömer: “Neden onlar, aramızdaki anlaşmalara rağmen fırsatını yakalayınca sizin aleyhinize dönüyorlar?”
Heyet Ömer’i ikna etmeyen ve onu rahatlatmayan bir cevap vermişti.
Öyle olunca el-Ahnef b. Kays kalkıp:
“Ey müminleri emîri! Sorduğun şeyi sana ben anlatacağım” dedi.
Ömer: “Haydi, neyin varsa anlat.”
El-Ahnef şunları söyledi:
“Ey müminlerin emîri! Sen bizi, İran topraklarında ilerlemekten menettin.
Bize, onlardan aldığımız toprak ve şehirlerle yetinmemizi emrettin.
Şüphesiz onların canlı bir hükümdarları ve ayakta duran bir saltanatları olduğu müddetçe onlar elimizdeki adamlarını ve topraklarını geri almak için bize saldırıp duracaklar; birisi davet ettiğinde ve kendisine zafer fırsatı doğduğunda bizimle anlaşan kimseler onlara katılacaklar. Ey müminlerin emîri! Aynı toprakta iki hükümdar olmaz.
Birisinin diğerini mutlaka çıkarması lâzımdır.
Eğer sen bize onların memleketine gitme izni verirsen, biz onların hükümdarlarını öldürür, ümitlerini kırmak için saltanatlarını yıkarız. Böylece cesaretleri kalmaz ve bizim işimiz yoluna girer.”
Ömer bir süre sustuktan sonra şöyle dedi:
“Doğruyu bana el-Ahnef söyledi, milletin durumu hakkında bilmediğim şeyleri bana o açıkladı.”
Ondan sonra olanlar el-Ahnef’in bu davranışından dolayı olmuştur.
Bu görüşün tesiriyle tarihin akışı değişmiştir…
El-Ahnef b. Kays hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız:
1. Tabakatu Ibn Sad, VII/93.
2. Tabakatu Halife b. Hayyat, T. 1555.
3. Ibn Kuteybe, el-Maarif, s. 423.
4. Ahbaru Isbehan, 1/224.
5. Tehzibu Ibn Asakir, VII/10.
6. El-Bidaye ve’n-nihaye, VIII/326.
7. Ez-Zehebî, Tarihu’l-lslâm, 111/129.
8. Usdu’l-gabe, 1/55.
9. Şezeratu’z-zeheb, 1/78.
10. En-Nucumu’z-zahire, 1/184.11. El-lber, I/80.
12. El-lsabe, T. 429.