Zübeyr bin Avvam Eshâb-ı kiramın büyüklerindendir. Kureyş kabilesinin Esed b. Abdüluzzâ koluna mensuptur.
EZ-ZÜBEYR B. EL-AVVAM SAHABE HAYATI
(Rasûlullah’tn (s.a.v.) havarisi, dostu, yardımcısı)
Talha’nın adı geçsin de ez-Zübeyr onunla birlikte zikredilmiş olmasın…
Ez-Zubeyr’in adı geçsin de Talha onunla birlikte zikredilmiş olmasın…
Rasuiullah (sav) hicretten önce Mekke’de ashabını biribiriyle kardeş yaptığında Talha’yla ez-Zübeyr’i kardeş yapmıştı.
Rasuiullah (s a v ) aynı anda ikisinden çok söz ederdi. Mesela o şöyle buyurmuştur
– Talha ve ez-Zübeyr Cennet te benim komşularımdır.”
Her ikisinin de nesebi Rasûlullah’m (s.a.v.) nesebiyle birleşir.
Talha’nın nesebi, Rasuiullah (s.a.v.) nesebiyle, Mürra b. Ka’b’da birleşir. Nitekim annesi Safiyye, Rasûtullah’ın (s.a.v.) halasıdır.
Talha ve ez-Zübeyr, hayatın cilvelerinde birbirlerine çok benzer-
ferdi.
Aralarında büyük benzedik vardı. Yetişmede, zenginlikte, cömertlikte. inanç gücünde, yiğitlikte… Her ikisi de İslam’a girmede erken davranan müsfümanlardandır. Rasülullah’ın (s.a.v.) kendilerini cennetle müjdelediği on kişinin içindedirler. Hz. Ömer’in kendisinden sonra halife seçme işini havale ettiği altı kişilik danışma meclisi üyele-rindendirter.
Hatta ikisinin akıbeti de, tamamen birbirine benziyordu. Üstelik onların akıbeti aynı akıbetti! Ez-Zübeyr -söylediğimiz gibi- erken müslüman olmuştu. Çünkü O, İslam’a koşan ve Dâru’l-Erkam’daki mübarek öncülere katılan ilk yedi kişiden birisiydi…
O sırada on beş yaşındaydı… Böylece hidayet, nur ve hayır ona daha delikanlıyken verilmişti.
O, çocukluğundan beri yiğit ve atılgandı. Hatta tarihçiler, İslam’da çekilen ilk kılıcın ez-Zübeyir’in olduğunu söylerler.
İslam’ın ilk günlerinde, müslümanlar azınlıktaydılar ve onlar Darü’l-Erkam’da gizleniyorlardı…
Bir gün, Rasûlullah’ın (s.a.v.) öldürüldüğüne dair bir haber yayıldı… Ez-Zübeyr bu haberi duyar duymaz kılıcını çekip -yaşının küçüklüğüne rağmen- Mekke sokaklarına düştü!
Önce haberin aslını araştırmaya gitti. Giderken şöyle niyet etmişti: Eğer bu haber doğru çıkarsa, kılıcını bütün Kureyş’in boynundan geçirecekti. Tabii, sonunda ya o Kureyş’e galip gelecekti, ya da onlar ona galip gelecekti.
Mekke’nin en yukarısında Rasûlullah’la (s.a.v.) karşılaştı. Rasûlullah (s.a.v.) ona ne olup bittiğini sordu. Ez-Zübeyr de ona duyduğu haberi aktardı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), ez-Zübeyr’in kendisinin hayırda olması ve kılıcının galip gelmesi için duada bulundu.
Kabilesi içindeki şerefine rağmen ez-Zübeyr de Kureyş’in zulüm ve işkencelerinden payını almıştı.
Ona işkence etmek işini üzerine alan amcasıydı… Amcası onu bir hasırın içine sarar, zor nefes alsın diye ateş yakıp, onu dumanda bırakırdı. Ez-Zübeyr bu haldeyken amcası ona:
– “Muhammed’in Rabbini inkar et, seni bu işkenceden kurtarayım” diye seslenirdi…
O sırada kemikleri taze bir gençten fazla bir şey olmayan ez-Zübeyr amcasına korkunç bir meydan okumayla:
¡¡i -“Hayır!..
Vallahi, asla küfre dönemem!..” diye cevap verirdi;..
Ez-Zübeyr, Habeşistan’a iki defa hicret eder ve sonra bütün o-laylarda Rasûlullah’la (s.a.v.) birlikte olmak için döner. Onun bulunmadığı hiçbir savaş ve çarpışma yoktur.
Vücudunda harpte yara alıp da yeri iyileştikten sonra, ez-
Zübeyr’in kahramanlığını ve şereflerini anlatan pek çok iz vardı!..Şimdi, vücudundaki bu izleri gören bir arkadaşının söylediklerini dinleyelim:
– “Yolculuklarından birinde ez-Zübeyr b. el-Avvam’a arkadaşlık ettim. Bu sırada onun vücudunu görme imkanına sahip oldum. Vücudu sanki kılıçlarla doğranmıştı. Göğsünde göz çukuru kadar yaralar vardı.
Ona şöyle dedim: ‘Vallahi, senin vücudunda, şimdiye kadar hiç kimsede göremediğim yaraları gördüm.’
O da bana şöyle cevap verdi: ‘Vallahi, o yaraların her biri Rasûlullah’la (s.a.v.) birlikteyken ve Allah yolunda alınmıştır.’
Uhud savaşında, Kureyş ordusu Mekke’ye dönmek üzere bozguna uğratıldıktan sonra Hz. Peygamber, Kureyş ordusunun peşinden gitmeleri ve onları kovalamaları için Hz. Ebû Bekir’le ez-Zübeyr’i görevlendirdi. Böylece onlar müslümanların güçlü olduğunu anlayacaklar, tekrar Medine’ye dönmeyi ve yeniden savaşa başlamayı düşünmeyeceklerdi.
Hz. Ebû Bekir ve ez-Zübeyr yetmiş müslümanla birlikte yola çıktılar. Onlar muzaffer bir orduyu takip etmelerine rağmen, Hz. Ebû Bekir’le ez-Zübeyr’in uyguladıkları savaş taktiği, Kureyş’e müslümanların kayıplarını iyi tahmin edemedikleri ve ez-Zübeyr’le Hz. Ebû Bekir’in iyi idare ettikleri bu güçlü birliğin korkunç bir şekilde saldırmaya geleceğe benzeyen Peygamber ordusunun sadece bir öncü birliği olabileceği zannını verdi. Bunun üzerine Kureyş, Mekke’ye doğru adımlarını hızlandırdı!..
Yermuk gününde ez-Zübeyr tek başına bir orduydu… Başlarında olduğu askerlerin çoğunun insan kalabalığından meydana gelen Bizans dağlarının karşısında bozguna uğradıklarını görünce: “Allahu Ekber” diye haykırdı ve kılıcıyla vura vura, tek başına dağ gibi olan bu insan kalabalıklarını geçti… Daha sonra, sağ elinde, kılıcı parlaya parlaya korkunç safların ortasından geri döndü. Onun kılıcının parıltısı ne sönüyor, ne de isabet etmediği oluyordu!
O -Allah ondan razı olsun- şehitliğe tutkun, Allah yolunda ölmeye aşıktı.
O şöyle derdi:
– “Talha b. Ubeydillah, Muhammed’den sonra peygamber olmadığını bildiği halde oğullarına peygamber adlarını koyardı.
Bense oğullarıma, belki şehid olurlar diye şehid adlarını koyuyorum…”
Böylece, bir oğluna şehid sahabi Abdullah b. Cahş’a teberrüken (bereket ve uğur sayarak) Abdullah (Ibnu’z-Zübeyr) adını koydu…
Oğlunun birine, şehid sahabi el-Münzir Ibn Amr’a teberrüken el-Münzir adını koydu…
Oğlunun birine de şehid sahabi Urve b. Amr’a teberrüken Urve adını koydu…
Başka bir oğluna da yüce şehid Hamza b. Abdilmuttalib’e teberrüken Hamza adını koydu…
Bir başka oğluna da büyük şehid Cafer b. Ebî Talib’e teberrüken Cafer adını koydu…
Bir oğluna da şehid sahabi Mus’ab b. Umeyr’e teberrüken Mus’ab adını koydu.
Bir diğer oğluna da, şehid sahabi Halid b. Said’e teberrüken Halid adını koydu…
Böylece O, oğulları için, ecelleri geldiği gün şehidlerden olmaları ümidiyle şehid adlarını seçiyordu.
Onun hayatı anlatılırken şöyle denilmiştir:
– “O, Allah yolunda savaşmaktan başka ne bir emirliğe, ne bir vergi memurluğuna, ne de bir haraç memurluğuna sahip oldu…”
Bir asker olarak kendine tamamen güvenme meziyetini gösterdi.
Savaşta yüz bin kişi onunla birlikte olsa, yine de onun tek başı-naymış gibi savaştığını görürdünüz… Sanki savaş ve zafer sorumluluğu tek başına onun omuzlarında idi…
Bir asker olarak sebat etmek ve sinirlerine hakim olma faziletini gösterdi…
Uhud gününde, müşrikler tarafından temiz cesedi, acımasızca parça parça edilmiş dayısı Hamza’nın durumunu görünce dişlerini sıkarak ve kılıcının kabzasını tutarak büyük bir dağ gibi onun önünde durdu. Korkunç bir intikamdan başka bir şey dününemezken hemen Rasülullah’ı (s.a.v.) ve müslümanları, sırf bunu düşünmekten alıkoyan vahiy gelmişti!..
Beni Kureyza’nın teslim olmamaları karşısında kuşatma uzadığında peygamber onu Ali b. Ebî Talib’le birlikte göndermişti. O, muhkem kalenin önünde Hz. Ali’yle birlikte şu sözünü tekrar ederek durdu:
– “Vallahi, biz ya Hamza’nın tattığını tadacağız, ya da onların kalelerinin kapılarını açacağız…”Daha sonra, sadece ikisi kendilerini kalenin içine attılar…
Şaşırtıcı sinir hakimiyetiyle, kalenin içine sığınanların içlerine tam bir korku düşürdüler ve müslümanlara kalenin kapılarını açtılar!..
Huneyn gününde, Hevazin’in lideri ve bu savaştaki şirk ordularının komutanı Malik b. Avf’ın Huneyn’de bozguna uğradıktan sonra dostlarından ve bozulan ordusunun geriye kalanlarından meydana gelen bir birliğin ortasında durduğunu gördü ve tek başına onların üzerine atıldı. Tek başına onları darmadağın etti. Savaştan dönen müslümanların bazı ileri gelenleri için kurdukları pusudan onları uzaklaştırdı!..
Onun, Rasûlullah’ın (s.a.v.) sevgi ve takdirinden aldığı pay büyüktü…
Rasûlullah (s.a.v.) onu şöyle överdi:
– “Her peygamberin bir havarisi (dostu, yardımcısı) vardır. Benim havarim de, ez-Zübeyr b. el-Avvam’dır…”
Çünkü o sadece amcasının oğlu değildi, sadece iki kemerli Esma Bint Ebî Bekir’in kocası değildi, o aynı zamanda vefalıydı, güçlüy-dü, şerefli yiğitti, eli açık ve cömertti, canını ve malını âlemlerin Rabbi Allah için satandı.
Hassan b. Sabit, şu şiirinde onu ne güzel tarif etmiştir:
“Nebi’nin havarisi, sözü işine denk olarak
Onun sözü üzerine hareket etti.
Hakk’ın dostuna sarılarak, onun gittiği yolda yürümüştür. Çünkü Hakk en doğru olandır.
O, ünlü yiğittir. O, unutulmayan günde çarpışan kahramandır.
Onun, Allah’ın Resûlüyle yakın akrabalığı, İslam’ın zafer kazanmasında köklü bir şerefi vardır.
Nice sıkıntıda, ez-Zübeyr kılıcıyla Mustafa’yı korumuştur. Allah (bunların mükafatını ona) bol bol verecektir.”
Onun ahlakı çok güzeldi… Cesaret ve cömertliği yarış atları gibiydi!..
O, başarılı bir ticaret yapıyordu. Malı çoktu. Ama onu İslam yolundan harcadığından borçlu olarak vefat etmiştir!..
Allah’a tevekkülü cömertliğinin, cesaretinin ve fedakarlığının hareket noktasıydı…Hatta o, ruhuyla cömertlik yapıyor, oğlu Abdullah’a borçlarını ödemesini tavsiye ederken şöyle diyordu:
– “Bir borç seni Aciz bırakırsa, Mevlam’dan yardım iste…”
Abdullah da ona sordu:
– “Allah’ı… O ne İyi Mevla (dost) ve ne iyi yardımcıdır…”
Abdullah bu konuda şöyle der:
– “Vallahi, onun borcu konusunda birsıkıntıya düşer düşmez hemen: “Ey Zübeyr’in Mevla’sı onun borcunu öde” derdim. O da onu öderdi.
Talha b. Ubeydullah gibi, ez-Zübeyr’in sonu da Cemel günün-
dedir.
O, doğru olanın, elini savaştan çekmek olduğunu gördükten sonra fitne ateşinin devam etmesini isteyenlerden bir grup onu takip etti ve Rabbinin huzurunda namaz kılarken zalim katil onu şehtd etti. *
Kâtil, ez-Zübeyr’e karşı yaptığı haksızlığın haberini Hz. Ali’ye duyurursa ve suçunu işledikten sonra aldığı kılıcı onun önüne koyarsa, bir müjde vereceğini zannederek, Hz. Ali’ye gitti.
Fakat Hz. Ali, ez-Zübeyr’in kâtilinin kapıda, içeri girmek için izin istediğini öğrenince, onun kovulmasını emretti ve şöyle dedi:
– “Safiyye’nin oğlunun kâtiline Cehennem’i müjdele…”
Hz. Ali’ye ez-Zübeyr’in kılıcını getirdiklerinde onu öptü ve şöyle dedikten sonra, uzun zaman ağladı:
– “Bir kılıç ki, vallahi sahibi onunla uzun süre Allah’ın -elçisini (s.a.v.) sıkıntılardın korumuştur!..’’
Onun hakkındaki sözümüzün sonunda ez-Zübeyr için söyliyeceğimiz bir söz Hz. Ali’nin sözlerinden daha güzel ve daha veciz olabilir mi?
Hayatından sonra, ölümünde de ez-Zübeyr’e selam olsun!..
Rasûlullah’ın (s.a.v.) havarisine selam üstüne selam olsun!..