CELÂL TEHÂNİSERÎ
Hindistan’da yetişen velîlerden. Doğum târihi belli değildir. Aslen Belhlidir. Babasının ismi Kâdı Mahmûd’dur. Anne ve baba tarafından hazret-i Ömer’e dayanır. 1581 (H.989) senesinde vefât etti. Vefât ettiğinde doksan beş yaşını geçmişti. Kabri, doğum yeri olan Tehâniser’dedir.
Celâl Tehâniserî küçük yaşta ilim tahsîline başladı. Yedi yaşında Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. On yedi yaşına geldiğinde bütün ilimleri öğrenip ders ve fetvâ vermeye başladı. Bir gün hoş bir ses ile okunan gazeli duydu. O anda kendisini Allahü teâlânın aşkı kapladığından düşüp bayıldı. Ayıldığında tasavvuf yolunu öğrenmek için Abdülkuddûs hazretlerinin sohbetlerine devâm etti. Kısa zamanda kemâle gelerek icâzet, diploma aldı.
Celâl Tehâniserî, ilmi ile âmil idi. Ömrünü ibâdet, tâat, ders vermek ve insanlara vâz ve nasîhat etmekle geçirdi. Edepleri gözetmeye, farzlardan başka nâfileleri yapmaya, gece-gündüz Allahü teâlâyı zikretmeye ve vakitlerini değerlendirmeye çok dikkat ederdi. Çoğunlukla Allahü teâlânın aşkı ile kendinden geçmiş bir hâlde olurdu. Namaz vakti gelince talebeleri; “Allahü ekber, Allahü ekber.” dediğinde kendine gelir, namazı kılmak için kalkardı.
Celâl Tehâniserî’nin ölüm hastalığı, sekerât hâli günlerce uzadı. Bu sebepten bir şaşkınlık ve ızdırap hâsıl oldu. On altı gün sonra kendine gelince, talebelerinin büyüklerinden olan Şeyh Nizâm bu hâle üzüldüğü için; “Efendim, bu ne hâldir?” diye sorunca, Celâl Tehâniserî coşarak şu beyti okudu:
Vücûdundan fânî olan kimseler,
Harften sûretten, mânâya geçerler.
Talebelerine şöyle buyururdu: “Âşıklar, keşf ve kerâmet konaklarında durmak istemesinler. Daha yukarılara çıksınlar. Hiçbir şeye bağlı kalmasınlar. Her şeyden kesilerek ve uzaklaşarak, can çıkarcasına ilerlesinler. Bu da şöyle olur; ibâdetlere, zühde; dünyâya düşkün olmamaya ve riyâzete, nefsin isteklerine uymamaya dikkat etsinler. Bunları vesîle bilsinler. Az yemek yesinler, hattâ can çıkıncaya kadar uğraşsınlar.
Ölmeden evvel ölüp, nefslerini tam ıslâh edip, Hakk’a kavuşsunlar. Kendini tasavvuf yolunda sananlar ve câhil sûfîler (câhil tarîkatçılar) bu hususta hatâya düşüyor ve doğru yoldan çıkıyorlar. Bundan Allahü teâlâya sığınırız. Selef-i sâlihînden (radıyallahü anhüm ecmâîn) rivâyet edildi ki: “Usûlsüz vüsûl, kavuşma olmaz. Usûl; dînin emirlerine ve tasavvufta bulunduğu yola uymaktır.” Kur’ân-ı kerîm okumak ve din ilimleriyle meşgûl olmak en iyi iştir.”
KERÂMET VE MENKÎBELERİ
HERKESİN KALDIRACAK GÜCÜ YOKTUR
Celâl Tehâniserî’nin talebelerinden birisi, birkaç sene onun sohbetlerinde bulunmasına rağmen, onda hiçbir mânevî hâl görülmemişti. Bir gün Celâl Tehâniserî’nin sohbetinde bulunan bu talebe, kendi kendine; “Şeyh Necmeddîn-i Kübrâ öyle bir zât idi ki, nazar ettiği kimse evliyâlık mertebesine kavuşurdu. Bugün böyle bir zât yok.” diye aklından geçirdi. Celâl Tehâniserî onun bu düşüncesine, Allahü teâlânın izni ile vâkıf oldu. Onun bulunduğu tarafa bakarak; “Bugün de öyleleri vardır.” buyurup, bir kere ona baktılar. Talebe o anda evliyâlık mertebesine kavuştu ve kendinden geçti. Evliyâlıkta en yüksek dereceye kavuşan talebe, kısa bir süre sonra vefât etti. Bunun üzerine Celâl Tehâniserî; “Herkesin bu işi kaldıracak gücü yoktur.” buyurdu.
KAYNAKLAR
1) Zübdet-ül-Makâmât (Berekât-ı Ahmediyye); s.103
2) Umdet-ül-Makâmât; s.111
3) Sefînet-ül-Evliyâ; s.101
4) Müntehâb-üt-Tevârih; c.3, s.3
5) Sevâfi-ul-Envâr; s.31
6) Hazînet-ül-Asfiyâ; c.1, s.439
7) Ahbâr-ül-Ahyâr; s.291
8) Persian Literature; c.1, s.17