Hz Ebubekir vefatı ve hayatı o kadar manidar İslâm’dan önce de saygın, dürüst, kişilikli, putlara tapmayan ve evinde put bulundurmayan “hanif” bir tacir olan Ebû Bekir, ölümüne kadar Hazreti Peygamber’den hiç ayrılmamıştır. Teymoğlu kabilesinden olan Hz Ebubekir Radiyallahu anh 517 yılında Mekke’de dünyaya geldi. Hz Peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi Vesselam’in en yakın arkadaşı ve Hz. Ebubekir’in kızı Hz. Aişe ile evlenmesinden dolayı kayınpederidir. Hz. Peygamber birçok hususlarda onun görüşünü tercih ederdi. Hz Peygamber ilk vahyi kendisine haЬeɾ veɾdiğinde Müslüman olmuştuɾ. İslâm’ı tebliğe başlamasından sonra ilk iman eden hür erkeklerin; raşit halifelerin, aşere-i mübeşşerenin ilkidir. Müslümanlıktan önceki ismi Abdülkâbe’dir. Müslüman olduktan sonra Muhammed, Ebu Bekir’e Abdullah ismini vermiştir. İslâm’dan sonra Rasûlullah (s.a.s.)’in ona Abdullah adını verdiği kaydedilir. Azaptan azad edilmiş mânâsına “atik”; dürüst, sadık, emin ve iffetli olduğundan dolayı da “sıddık” lâkabıyla anılmıştır. İslâma davet karşısında en ufak bir tereddüt göstermeyişini Resûlullah Efendimiz onun için bir fazilet sayarak şöyle buyurmuştur:
“Ebû Bekir’den başka imâna davet ettiğim herkes bir duraklama, bir tereddüt, bir şaşkınlık geçirdi. Fakat o, kendisine İslâmı anlattığım zaman ne durakladı ve ne de tereddüt etti.” Resûl-i Ekrem Efendimizi, bu itibarlı dostunun Müslüman olması fazlasıyla sevindirdi.
Mekke’de Kureyş’lilerin kan davalarına bakardı, daima uygun ve yerinde karar veren bir hakemdi. Tanınmış bir tüccardı. Kavminin ileri gelenleri her zaman fikrinden istifade ederlerdi. Hz. Ebû Bekir’in bu sözleri önemliydi.
Anasının adı Ümmü’l-Hayr Selma, babasının ki Ebû Kuhafe Osman’dır. Babası Ebû Kuhafe, Ebû Bekir’in halifeliğini ve ölümünü görmüştür. Hz. Ebubekir’in (ra) Ümmi Rüman adlı eşinden dört çocuğu olmuştur. İsimleri Abdullah, Aişe, Esma ve Abdurrahman’dır. Hazreti Ebu Bekir (ra)’in sıddıkiyetinin azami sadakat örneği olan sözünün hakikatini teyid eden bazı hadisi şerifler vardır: “Ümmetime karşı en merhametli Ebu Bekirdir.”
“Eğer Ebu Bekir’in imanı alemlerin imanıyla müvazene edilse yine de Ebu Bekir’in imanı racih gelecektir.” “Peygamberlerden sonra insanların en faziletlisi Ebu Bekir’dir.” Hz Peygamber’den gelen hadis rivayeti vardır. Hz Ebu Bekir Kur’an-ı Kerim okurken ağlardı. Hicrette Peygamberimiz(sav)’e arkadaşlık edeceğini duyduğundada sevincinden ağlamıştır. Hicrette Peygamberimizle üç gün kaldıkları Sevr mağarasına ilk giren Hz. Ebubekir’dir (ra). Mağarada keşif yaptıktan sonra Hz. Muhammed (Sav) içeri girmiştir.
Ebû Bekir mağarada kaldıkları günü şöyle anlatır: “Rasûlullah (s.a.s.) ile beraber bir mağarada bulundum. Bir ara başımı kaldırıp baktım. O anda Kureyş casuslarının ayaklarını gördüm. Bunun üzerine, ‘Ya Rasûlullah, bunlardan birkaçı gözünü aşağı eğse de baksa muhakkak bizi görür’ dedim. O, ‘Sus ya Ebû Bekir. İki yoldaş ki, Allah onların üçüncüsü ola, endişe edilir mi?’ buyurdu.
Ebû Bekir, Mekke döneminde güçlü kabilelere mensup kişileri İslâm’a kazandırmaya çalıştı, öte yandan müşriklerin işkencelerine maruz kalan güçsüzleri, köleleri korudu; servetini eziyet edilen köleleri satın alıp azad etmekte kullandı. Hz. Ebû Bekir (ra), Ridde harplerinde, vahiy kâtiplerinin ve kurrânın birçoğunun şehid olması üzerine, Hz. Ömer (ra)’in Kur’ân’ın toplanması fikrine önce sıcak bakmamış da sonra Hz Ebu Bekir, Yemame Savaşında hafızların bir bir öldürülmesi üzerine Kur’an’ı derlettirerek mushaf haline getirtmiştir ona hak vererek, Kur’ân âyetlerinin toplanmasını sağlamıştır. Halifelik döneminde iki büyük zafer kazanmış İran ve Filistin O’nun zamanında fetih olunmuştur. Malını dağıttığı gibi İslâm’a eli ve diliyle hizmette de zirvedeydi.
VEFATI
Hilâfeti iki sene üç ay gibi çok kısa bir müddet sürmesine rağmen Hz. Ebû Bekir zamanında İslâm devleti büyük bir gelişme göstermiştir. Hz. Ebû Bekir Hicrî 13. yılda Cemâziyelâhir ayının başında hicretten sonra Medine’de yakalandığı hastalığının ortaya çıkması üzerine yatağa düşünce yerine Hz. Ömer’in namaz kıldırmasını istedi. Ashâbla istişâre ederek Hz. Ömer’i halifeliğe uygun gördüğünü söyledi. Hz. Ömer’in sert ve kaba oluşu gibi bazı itirazlara cevap verdi ve hilâfet ahitnamesini Hz. Osman’a yazdırdı. Ebû Bekir, 634 yılında, altmış üç yaşında vefât etti. Vasiyeti gereği Hz. Muhammed’in yanına defnedildi. Böylece bu iki büyük insanın, iki büyük dostun, kabirlerinde de birliktelikleri devam etti.
“Allah’ım! Yarın kıyamet gününde vücudumu öyle büyüt ki cehennemi ben doldurayım, başkalarına yer kalmasın, bütün kulların hesabına ben yanayım” diye dua eden Hz. Ebû Bekir’in hutbe ve öğütlerinden bazıları şöyledir:
“Hayır işlerinde acele edin, çünkü arkanızdan acele gelen eceliniz var.” “Allah için söylenmeyen bir sözde hayır yoktur.” “Herhangi bir yericinin yermesinden korktuğu için hakkı söylemekten çekinen kimsede hayır yoktur.” “Amelin sırrı sabırdır.” “Hiç kimseye imandan sonra sağlıktan daha üstün bir nimet verilmemiştir.” “Hesaba çekilmeden kendinizi hesaba çekiniz.”
İşte Hz. Ebu Bekir (ra) sadece bir ayetin ışığı altında incelendiğinde budur. Her bir harfi birer güneş olan Kur’ân-ı Kerimi Nebiler Nebisinin en yakın arkadaşı, sırdaşı, kayınpederi, sağ kolu, veziri olan o Kamet-i Balanın üzerine çevirip incelesek neler ortaya çıkar, bunu ne dil anlatabilir ne de kalemler yazabilir! Niyazımız onların şefaatine nail olmaktır. (Âmin)!