Peygamberimizin Eshâbı içinde İslâmiyyeti ilk olarak kabûl edenlerden. Dördüncü veya beşinci müslüman olduğu kaynaklarda zikredilmektedir. Hz. Halid, Kureyş’in ileri gelen ve zengin bir âilesine mensuptu. Hz Hâlid b Said’in müslüman oluşu, bir rüya sebebiyledir. Gördüğü sadık rüya ona güzel bir işaret olmuştu.
Rüyasında kendisini cehennemin kenarında bulur. Babası arkadan itmeye kalkışır; Resûlullah ise belinden tutar, ateşe düşmekten kurtarır. Heyecan ve telaş içinde uyanır, “Vallahi bu rüya haktır!” der. Ertesi gün meseleyi Hz. Ebû Bekir’e açtığında ondan, “Hakkında hayırlı olsun. Seni kurtaracak olan, Resûlullah’tır. Hiç vakit geçirmeden git, ona iman et. Ona tabi olunca, onunla birlikte olacaksın. Rüyada gördüğün gibi cehenneme düşmekten seni muhafaza edecektir.
HALİD B. SAîD
(ilk Topluluktan Bir Fedai)
Halid b. Said b. el-As, zengin, şerefli ve babasının Kureyş arasında lider durumunda olduğu bir aile içinde doğmuştu. Eğer onun soyu hakkında daha fazla bilgi edinmek istersen, işte: Halid b. Said b. el-As b. Umeyye b. Abdi’ş-Şems, b. Abdimenaf… (Abdumenaf’ın oğlu Abduşems’in oğlu Ümeyye’nin oğlu el-As’ın oğlu Said’in oğlu Halid).
Nurun iplikleri, Muhammedü’l-Emin’in kendisine Hıra mağarasında gelen bir vahiyden ve kullarına tebliğ etmek (ulaştırmak) için Allah’tan aldığı bir risaletten (peygamberlik) söz ettiğini söyleyerek çekinmeden Mekke’de yürümeye başladığı gün, Halid’in kalbi, konuşan nuru dinliyordu. Hem de gözleriyle görerek!..
Onun içi sevinçten uçuyordu. Sanki onunla bu risaletin bir randevusu vardı. O hareket ve yürüyüşüyle nurun ipliklerini takip etmeye başlamıştı. Ne zaman kavminden bir topluluğun yeni dinden bahsettiklerini duysa onların yanına oturur ve gizli bir sevinçle onları dinler, bazen de sözleriyle sohbete renk katardı!..
O durumda birisi onu görse, sakin duruşlu ve sükutu güzel bir genç görürdü. O esnada onun içinde hareket ve sevinçle kutlanan bir bayram vardı. O bayramda davullar çalıyor… Bayraklar yükseliyor… Borazanlar uğulduyor… ilahiler okunuyor… Marşlar çalıyordu…
Tam bayram güzelliği, bayram sevinci, bayram duygusu ve bayram gürültüsü olan bir bayram!..
Delikanlı, göğsünü bu büyük bayrama saklıyordu. Babası, oğlunun kendi ocağında Muhammed’in davasına gönül verdiğini bilse, onu Abdü Menaf’ın ilahlarına kurban ederdi!..
Fakat iç dünyamız bir meseleyle meşgul olduğunda ve bu son haddine vardığında artık onunla meşgul olmaktan kendini alamaz…İşte bir gün…
Fakat hayır… Henüz gün doğmamıştı, uykusunda devamlı uyanık durumda olan Halid, çok ağır ve çok etkili bir rüyayla meşguldür.
O halde diyoruz ki: Bir gece Halid uykusunda şu rüyayı gördü. Halid, büyük bir ateşin kenarında dururken babası onu, elleriyle arkasından o ateşe doğru itiyor ve oraya atmak istiyordu. Sonra Halid, Rasûlullah’ın (s.a.v.) kendisine doğru geldiğini görür ve o mübarek sağ eliyle onu eteğinden çeker, onu ateş ve alevden uzaklaştırır.
O, yeni günündeki hareket planını almış olarak uykusundan u-yanır, hemen Ebû Bekir’in evine koşar ve rüyasını ona anlatır… Rüyanın hiçbir yoruma ihtiyacı yoktu…
Ebû Bekir ona şöyle dedi:
– “Şüphesiz senin için hayır murad edilmektedir… Gördüğün kişi gerçekten Allah’ın Resûlü’dür. Ona tabi ol. Çünkü İslam seni ateşten korur.”
Halid, Rasûlullah’ı (s.a.v.) aramaya başlar. Nihayet onun yerini bulur ve onunla görüşür. Hz. Peygamber’e davası hakkında sorular sorar. O da (s.a.v.) şöyle cevap verir:
– “Tek olan Allah’a inanacaksın ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayacaksın…
Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna inanacaksın…
Duymayan, görmeyen, zarar ve fayda vermeyen putlara tapmaktan vazgeçeceksin…”
Halid elini uzatıp içten bir sevgiyle Rasûlullah’ın (s.a.v.) sağ elini tutar ve şöyle der:
– “Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ederim…
Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna şehadet ederim!..”
Böylece ruhundaki güçler harekete geçer…
içindeki bayram başlar… Ve haber babasına ulaşır.
Said’in müslüman olduğu gün, ondan önce sadece dört veya beş kişi müslüman olmuştu. Bu bakımdan o İslam’a girmekte erken davranan ilk beş kişiden biriydi.
Said b. el-As’ın oğullarından birinin İslam’a girmekte yarışması, Said’e göre kendisini Kureyşlilerin alay ve hakaretine maruz kılan ve kendi otoritesi altındaki dünyayı sarsan bir olaydı.Böylece, Halid’i yanına çağırıp ona:
– “ilahlarımıza sövdüğünü duyduğun halde Muhammed’e tabi olduğun doğru mu?..” dedi.
Halid şöyle cevap verdi:
– “Vallahi Muhammed doğrudur…
Ona inandım ve tabi oldum…”
Babası, sille tokat dövdükten sonra onu, evinin hapishanesi haline gelen karanlık bir odaya kapattı. Aç ve susuz bırakarak onu işkence etmeye başladı…
Halid, üstüne kapatılmış kapının arkasından şöyle haykırıyordu:
– “Vallahi, o doğrudur. Ben ona inanıyorum…”
Said, oğluna yaptığı eziyetin yeterli olmadığını görüp, onu Mekke’nin kızgın kumlarına çıkardı.
Orada, üstüne bir gölgelik yapmadan, dudaklarını bir damla suyla ıslatmadan kızgın ve ağır taşların arasına yatırdı!..
Baba, oğlundan ümit kesince onu evine götürdü. Ona bazen vaadde bulunuyor, bazen da korku ve tehditler savuruyordu. Halid Hakk’da direniyor ve babasına şöyle diyordu:
– “Hiçbir şeyden dolayı İslam’ı terkedemem, onunla yaşayacağım, onun üzerinde öleceğim…”
Said haykırdı:
– “Öyleyse defol yanımdan alçak! Lât’a yemin olsun! Senin rızkını keseceğim…”
Halid cevap verdi:
“… Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır…”
O yiyecek, giyecek ve rahat yönünden bolluk içinde bulunan evi terketmişti…
Bunları bırakıp fakirlik ve yoksulluğa dönmüştü…
Ama ne gam?..
imanı, onunla birlikte değil miydi?..
O, tam bir vicdan yüceliğine ve akıbeti konusunda bütün hakkına sahip değil miydi?..
O halde açlık neydi, yoksulluk neydi, işkence neydi?..
İnsan, kendini Allah’ın Resülü Muhammed’in davet ettiği böyle büyük bir hakla birlikte bulursa, bütün dünyada, sahibinin ve vericisinin Allah olduğu bir pazarlıkta nefsini kazanan kimsenin sahip olamadığı değerli bir şey kalır mı?
Böylece, Halid b. Said işkenceyi fedakarlıkla yeniyor, imanla, yoksulluğun üstesinden geliyordu…
Rasûlullah (s.a.v.) mü’min ashabına ikinci defa Habeşistan’a hicret etmelerini emrettiğinde Halid b. Said oraya gidenlerin arasındaydı…
Halid, Allah’ın dilediği kadar orada kalır ve yedinci sene öbür kardeşleriyle birlikte memleketine döner. Onlar müslümanların Hayber’in fethini yeni tamamlamış olduklarını görürler…
Halid, Medine’de doğuşuna şahit olup, temelini atan ilk beş kişiden biri olduğu yeni müslüman toplumun ortasında kalır. Hz. Peygamber (s.a.v.) bir savaş yapsın da, öncüler arasında Halid b. Said olmasın… Bu mümkün değildi…
Halid, İslam’daki öncülüğü, vicdanının ve ahlakının temizliği sebebiyle sevgi ve takdir makamındaydı…
O, inancına saygı gösterir, onun değerini düşürmez ve pazarlık konusu yapmazdı.
Vefatından önce Rasûlullah (s.a.v.) onu Yemen’e vali olarak tayin etmişti…
O, Hz. Ebû Bekir’in halife seçilip ona biat edildiğini haber alınca, Medine’ye dönmek üzere ayrıldı…
Hz. Ebû Bekir’in üstünlüğü tartışılmayan değerini biliyordu…
Ancak o, müslümanların halifeliğe en layığının Haşim oğullarından birisi olduğu görüşündeydi. Mesela bu, el-Abbas veya Ali b. Ebî Talib olabilirdi.
Böylece o, kendi kanaatiyle başbaşa kalıp, Hz. Ebû Bekir’e biat etmedi.
Ama Hz. Ebû Bekir ona olan sevgi ve takdirini devam ettirdi. Onu kendisine biata zorlamayıp biat etmediği için de ona hoşnutsuzluk göstermedi. Müslümanlar arasında adı geçer geçmez, büyük halife onu layık olduğu şekilde överdi…
Daha sonra Halid b. Said’in kanaati değişti. Bir gün, Ebû Bekir minberdeyken, mesciddeki safları yara yara, onun yanına gitti ve sağlam bir beyatte bulundu…Hz. Ebû Bekir ordularını Suriye’ye gönderir ve Halid b. Said’e sancak verip, onu ordu komutanlarından biri yapar…
Fakat, kuvvetlerin Medine’den hareketinden önce Halid ibn Said’in komutanlığına Hz. Ömer itiraz eder ve Halid’in komutanlığı meselesinde kararını değiştirmesi için Halife’ye devamlı ısrar eder…
Haber Halid’e ulaşır ve o şundan fazlasını söylemez.
– “Vallahi, vazife vermeniz bizi memnun etmediği gibi vazifeden almanız da üzmemiştir…”
Hz. Ebû Bekir es-Sıddîk (r.a.) hemen, özür dilemek, ona yeni durumunu açıklamak ve hangi komutanlarla, Amr b. el-As’la mı -amcasının oğludur- yoksa Şurahbil b. Hasene’yle mi birlikte olmak istediğini sormak üzere Halid’in evine koşar.
Halid, ruhunun yüceliğine ve takvasına uygun bir cevap verir:
– “Amcamın oğlu yakınlığı bakımından benim için daha iyidir. Şurahbil ise dini yönünden benim için daha iyidir.”
Böylece o, Şurahbil b. Hasene’nin birliğinden bir er olmayı tercih eder,..
Ordunun hareketinden önce Hz. Ebû Bekir, Şurahbil’i çağırıp ona şöyle dedi:
– “Halid b. Said’i gözet. Şayet onun yerinde sen, senin yerinde o olsaydı, onun sana ait hakları tanımasını arzu ettiğin gibi, sen de onun senin üzerindeki hakkını tanı.
Şüphesiz sen, onun İslam’daki yerini biliyorsun…
Biliyorsun ki, Rasûlullah (s.a.v.) o vali iken vefat etmiştir…
Ben onu komutanlığa tayin etmiştim ama sonradan kararımı değiştirdim…
Belki bu, onun dini için iyi olur.
Asker olarak, komutanını seçme konusunda onu serbest bıraktım ve o seni, amcasının oğluna tercih etti…
Başına, doğruyu nasihat eden müttaki birinin görüşüne ihtiyaç duyduğun bir iş gelirse, bu konuda kendisine başvurduğun kimseler öncelikle, Ebû Ubeyde b. el-Cerrah ve Muaz b. Cebel olsun… Halid b. Said de üçüncü kişi olsun… Şüphesiz onlarda nasihat ve hayır bulacaksın…Suriye topraklarındaki Mercu’s-Sufer’de müslümanlarla, BizanslIlar arasındaki çarpışmalar bütün şiddetiyle devam ediyordu. Allah’ın ecir vereceği kimselerin başında, gençliğinden itibaren azimli, imanlı ve cesur bir hareketle şehid oluşuna kadar hayat yolunu kateden yüce bir şehid vardı…
Müslümanlar savaşta şehid düşenleri incelerlerken, her zaman olduğu gibi, onu yine sakin duruşuyla, güzel sükutuyla ve güçlü azmiyle gördüler ve şöyle dediler:
– “Allahım! Halid b. Said’den razı ol!..”