Hz Ömer Hakkında Bilgi acaba kaçımız onu tanıyor ve hayatını okumuşuz. Hz. Ömer (ra) Aşere-i mübeşşereden yani dünyadayken cennetle müjdelenen sahabilerdendir. Hz Ömer hayatı halifelik dönemi baştan sonra kadar bir adalet timsali olacak geçirmişti. İkinci Raşid Halife. İslâmi yeryüzüne yerleştirip, hakim kılmak için Resulullah (s.a.s)’in verdiği tevhidî mücadelede ona en yakın olan sahabilerden biridir. Hz. Ömer (r.a), Fil Olayindan on üç sene sonra Mekke’de doğmustur. Babası Hâttâb Kureyş kabilesinin ileri gelenlerinden, annesi Hanteme bint-i Hişam Ebu Cehil’in kardesi veya amcasinin kizi olan Hanteme’dir. Künyesi Ebû Hafs’dır. Hz Ömer radıyallahu anh Mekke’de Beni Adi kabilesinin mensubudur. Ailesi orta sınıfa mensuptu. Babası tüccardı ve kabilesinde zekâsıyla meşhurdur. Babasi, Hattab b. Nüfeyl olup, nesebi Ka’b’da Resulullah (s.a.s) ile birlesmektedir. Küçüklüğünde, babasına ait sürülere çobanlık ettiği cahiliyye döneminde , Mekke şehir devletinin elçilik görevi onun elindeydi. Ayrıca kabileler arasında çıkan anlasmazlıkların çözümünde etkin rol alırdı.
Ömer küçük yaşta okuma yazma öğrendi. İslam öncesi dönemde okur yazarlık nadiren vardı. Arap edebiyatı ve şiirle ilgilendi. Ömer ergenlik döneminde ata binme, dövüş sporları ve güreş öğrendi.
Uzun boyu ve fiziksel üstünlüğü ile iyi bir güreşçiydi. Efendimiz 40 yaşındayken Hz. Ömer 27 yaşındaydı. 32 yaşında Müslüman oldu. Peygamberimiz ( aleyhisselâm ) bir gün gördü ki Hazreti Ömer ile Ebû Cehil bir yerde oturmuşlar, gizli gizli bir şeyler konuşuyorlardı. O gece Resûlullah ( aleyhisselâm ) “Yâ Rabbî bu İslâm Dinini Ömer ile yahut Ebû Cehil ile kuvvetlendir” diyerek duâ etti. Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) duâsı üzerine Hazreti Ömer müslüman olmakla şereflendi.
Hazreti Ömer müslüman olunca “Ey Peygamberim sana Allah ve mü’minlerden, senin izinde gidenler yetişir.” meâlindeki Enfâl sûresi altmışdördüncü âyeti indi. Hazreti Ömer müslüman olduktan sonra hicrete kadar Resûlullah’ın ( aleyhisselâm ) yanından ayrılmadı. O da diğer müslümanlarla birlikte İslâmiyetin yayılmasında hizmet etti. Müşriklerin safha safha ilerlettikleri düşmanlıkları ve işkenceleri karşısında dikilip kahramanca mücadele etti.
Hz. Hafsa’nın İslâm’ı ne zaman kabul ettiği bilinmemektedir. Hz. Ömer’in İslâm’ı kabulünden sonra bütün aile ve yakınlarının müslüman olduğu bilgisinde yola çıkılarak onun da babası ile birlikte müslüman olduğu söylenebilir.
Mü’minlerin annesi Hz. Hafsa daha önce Huneys b. Huzafe, es-Sehmî ile evlenmişti. Huzafe Habeşistan’a hicret eden müslümanlardandır.
Hz. Ömer (ra) halife olduktan sonra da doğruların uygulanması ve hakkın elde edilmesi konusunda titiz davranmaya ve en ufak ayrıntıları bile bizzat takip etmeye aşırı dikkat göstermiştir. Hz. Ömer (r.a)’in, üzerinde titizlikle durdugu ve asla müsamaha göstermedigi en önemli konu adâlet meselesiydi. O, mevki, rütbe, soyluluk vb. hiçbir ayirim gözetmeden haklarin sahiplerine verilmesi için çok siddetli davranmistir. O, her tarafta adâletin eksiksiz yerine getirilmesi, muhtaç ve yoksul kimselerin gözetilmesi için ülkenin en ücra köselerindeki durumlardan zamaninda haberdar olmak için imkân olusturmaya çalisti. O, muhtaç kimseler konusunda din ayirimi gözetmemis, hristiyan ve yahudilerden olan yoksullara da yardimlarda bulunmustur.
Hz. Ömer, toplumu ilgilendiren meselelerde karar vereceği zaman müslümanların görüşüne başvurur, onlarla istişare ederdi. O “istişare etmeden uygulamaya konulan isler başarısızlığa mahkûmdur” demekteydi. Hz. Ömer idarede görevlendirdiği memurlarına karşı oldukça sert davranır, onların bir haksızlıkta bulunmalarına asla göz yummazdı. Halka karşı ise son derece şefkatle yaklaşır, onların varsa problemlerini öğrenip çözümlemek için gece-gündüz çalışırdı. O bu hassasiyetini: “Fırat kıyısında bir deve helak olsa, Allah bunu Ömer’den sorar diye korkarm” sözü ile ortaya koymaktadır.
Hz. Ömer, inandığı şeyi yerine getirme hususunda şiddetli davranmakla tanınır O, bir şeyi emrettiği veya yasakladığı zaman ilk önce kendi ailesinden başlardı. Aile fertlerini bir araya toplayarak onlara şöyle derdi; “şunu ve şunu yasakladım. insanlar sizi yırtıcı kuşun eti gözetlediği gibi gözetlerler. Allah’a yemin ederim ki, her hangi biriniz bu yasaklara uymazsa onu daha fazlasıyla cezalandırırım.”
Hz. Ömer’in (ra) 10 yıl kadar süren hilafet döneminde Bizans ile yapılan Yarmuk, Halep, Ecnadin, Demirköprü, Dathin, Firaz ve Qarteen muharebeleri ile Mısır, Suriye, Lübnan ve Filistin; Sasaniler ile yapılan Köprü, Nihavend, Kadisiye muharebeleri ile de Irak’ın tamamı ve İran’ın büyük bir kısmı feth edildi.
Hz. Ömer (ra) 1 Kasım 644’te, kendisinden alınan verginin azaltılmasını isteyen, ancak talebi kabul edilmeyen İranlı Ebû Lü’lüe tarafından Medine’de sabah namazında hançerle saldırıya uğradı. Saldırgan intihar ederken Hz. Ömer (ra) 3 gün sonra vefat etti.
Hz.Aişe’nin muvakatiyle Hz. Peygamber’in (Sav) ve Hz. Ebu Bekir’in (ra) yanına defnedildi.
Hz Ömer radıyallahu anh’dan Kıssa Bir Hadise
Hz. Ömer camiden çıkar. Onu gören çocuklar kaçışırlar. Çünkü Hz. Ömer’in sert bir insan olduğunu bilmektedirler.
O gün için 9-10 yaşında olan Hz. Hasan ise kaçmaz. Arkadaşlarına döner ve “niye kaçıyorsunuz. Bu adamdan korkmayın. O benim dedemin kölesiydi” der.
Çocuk Hasan, Hz. Ömer’i sevgili Peygamberimizin dizinin dibinde ve ona siperane koşuşturduğunu gördüğü için köleye benzetir.
Bu söz Hz. Ömer’i müthiş duygulandırır. Durur, Hz. Hasan’ı kucaklar. Öper ve şöyle der: Hadi! Bir daha söyle. Benim senin dedenin bir kölesi olduğumu bir daha söyle. Hz. Hasan sözünü tekrar eder, koca halife ağlamaya başlar.
Allah’ın Resulüne ait her hatıra böyle dibe doğru gider. Bir helezon gibi onları sarmalayıp ötelere taşıyordu.