EBÛ ABDULLAH NİBÂCÎ
Büyük velîlerden. İsmi Saîd bin Yezid’dir. Künyesi Ebû Abdullah olup, Basra yakınlarında Nibâc köyünde doğmuştur. Doğum ve vefât târihleri bilinmemektedir. Hicrî üçüncü asrın ilk yarısında vefât ettiği tahmin edilmektedir. Evliyânın meşhurlarından Zünnûn-i Mısrî ve diğer büyük zâtlarla görüşüp sohbet etmiştir. Ahmed bin Ebi’l-Havârî, Amr bin Osman Mekkî, Ebû Saîd Harrâz gibi âlim ve velîler onun talebelerindendir. Şam, Mekke ve diğer bâzı yerlere seyâhat etti. Daha çok Basra’da bulundu. Kerâmetlerini, hal ve sözlerini Ahmed bin Ebi’l-Havârî hazretleri nakletmiştir.
Gündüzleri oruç tutar, geceleri hep ibâdet ederdi. Haramlardan çok sakınır, şüpheli şeylerden kaçar, harama düşerim korkusuyla mübahlardan da zarûret mikdârı istifâde ederdi. Cömertliği ve güzel ahlâkıyla insanların sevgisini kazanır, dünyâlık vererek âhiretlerini kazandırmaya çalışırdı.
Buyurdu ki:
“Hür insana edepli olmak ne güzel yakışır.”
“Mûsâ aleyhisselâm; “Yâ Rabbî! Ben seni nasıl bulurum?” diye suâl etti. Cevâbında; “Niyetini düzelttiğin an beni bulursun.” buyruldu.
“İbâdetin esâsı üçtür: Allahü teâlânın hükümlerinin hepsini kabûl et, O’nun yanında kıymeti olmayan bir şey yapma, O’ndan başkasından bir şey isteme.”
“Her şeyin bir yardımcısı vardır, dînin hizmetkârı da edeptir.”
“Bir gün canım bir şey arzu etmiş, ben de onu insanlardan istemiştim. O gece rüyâmda; “Mevlâsından istediğine kavuşan birinin, O’nun kulundan bir şey istemesi yakışık olmaz.” denildi. O günden beri, o işime tövbe ederim.”
“Rızkını Allah’a havâle edip, yalnız O’ndan bekleyenin ahlâkı güzelleşir, harcarken cömert olmak ona zor gelmez, namazda dünyâ malı için vesveseye düşmez.”
“Fudayl bin İyâd hazretlerine; “İnsan Allahü teâlânın muhabbetinde ne zaman son dereceye ulaşır?” diye sorulunca; “Allahü teâlânın vermesi ile vermemesi o insan yanında müsâvî olduğu zaman.”(Her hâlukarda râzı olduğu zaman) diye cevap vermiştir.”
“Allahü teâlâdan gelen şeyleri, nîmetleri ve kendisinden Allahü teâlânın neyi istediğini bilmeyen kimse, kalbini perdelemiş olur. Kim nefsinin isteklerine kavuşmak için acele ederse, iyiliklere kavuşma yollarını keser. Kim nefsinin her istediğini yer ve bunların peşine düşerse, o kimsenin başına çeşitli belâlar gelir. Allahü teâlâyı unutmak, O’ndan gâfil olmak, Cehennem’e girmekten daha şiddetli bir haldir. Allahü teâlâdan başka şeyleri anmak, onlardan bahsetmek kalpte kasvete, katılığa sebeb olur. Şeytan; “Kim bana karşı kendini benim tuzağımdan kurtardığını zannederse, ben onu ucub ile yâni kendini beğenmekle tuzağıma düşürürüm.” demiştir.
KERÂMET VE MENKÎBELERİ
HELÂL YEMEK
Ebû Abdullah Nibâcî buyurdu ki:
“Müminin bilmesi gereken beş haslet vardır ki, şunlardır: Birincisi, Allahü teâlâyı bilmek, tanımak, mârifetullah. İkincisi, hakkı, hukûku tanımak, gözetmek. Üçüncüsü, yapılan işte, amelde ihlâslı olmak, sırf Allah için yapmak. Dördüncüsü, sünnet ile amel etmek, sünnete uymak. Beşincisi, helal yemek. Eğer Allahü teâlâyı bilir fakat hakka, hukûka riâyet etmezse, bu bilmesinden bir fayda elde edemez. İhlâsla amel, iş yapmazsa tanıması, bilmesi ona yine fayda vermez. Sünnete uymazsa ve helal yemezse, yine Allahü teâlâyı bilmesinden fayda elde edemez. Eğer yediği helalden olursa kalbinde bir safâ, temizlik hâsıl olur. Bu temizlik ile dünyâ ve âhiret işlerini görür. Eğer yediği şüpheli ise yediği şüpheli şeyin mikdârı kadar da işleri şüpheli olur. Yediği haramdan olursa, onun dünyâ ve âhiret işleri karanlık olur. İnsanlar böyle bir kimseyi gözü görüyor diye vasıflandırsalar bile aslında o kördür. Tövbe edinceye kadar da bu mânevî körlükten kurtulamaz.”
KAYNAKLAR
1) Hilyet-ül-Evliyâ; c.9, s.310
2) Tabakât-ı Ensârî; s.207
3) Sıfat-üs-Safve; c.4, s.233
4) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s.26
5) Nefehât-ül-Üns; s.143
6) Tabakât-üs-Sûfiyye; s.98, 200