Tâbiîn’in büyüklerinden ve (sahabileri gören zatlardan) Künyesi Ebû Ümeyye’dir. Sahabe-i kirâm’dan olduğu hakkında rivayet vardır. Kadı Şureyh, Hazreti Ömer (r.a.), Hazreti Ali (k.v.) ve Ibni Mes’ûd (r.a.) gibi büyük sahabelerden hadis-i şerifler rivayet etti. Babası Kinde kabilesinden Hânî isimli bir zât idi. Kırk yaşında iken Hazreti Ömer (r.a.) tarafından Kûfe’ya kadı (hakim) tayin edildi. Aralıksız tam 60 (altmış) yıl kadılık yaptı.
Dünya kukuk tarihinde en uzun hakimlik yapan zattır. Çok âdildi. yüz yirmi yaşının üzerinde iken vefat ettiği rivayet edilir. Hz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Babasına ve Şüreyh’e dua etmiştir. Hânî, kabilesi nâmına elçi olarak Medine’ye gelmişti. Resûlullah’ı görünce müslüman oldu. Resûlullah ona Ebû Şüreyh künyesini verdi. Ona ve oğlu Şüreyh’e dua etti. Kadı Şüreyh’in eshâbından olduğuna dâir rivayetler varsa da doğrusu Tâbiîn’den olduğudur.
KADI ŞUREYH R.A
“Şureyh’e şöyle denildi: “Bu ilmi ne ile elde ettin?” Şu cevabı verdi: “Alimlerle müzakere etmekle yani onlardan alıp onlara vermekle.”
– Süfyan El-Evsî –
Müminlerin emîri Ömer b. el-Hattab (r.a.) bir bedeviden bir at satın aldı ve ona parasını ödedi. Sonra üstüne binip gitti.
Fakat uzun bir süre yürüdükten sonra atın yürüyecek hali kalmadı ve Hz. Ömer geri dönüp adama:
“Atını al çünkü çok zayıf, yürüyecek mecali yok” dedi.
Adam da şöyle dedi:
“Müminlerin emiri! Onu alamam, çünkü ben onu sana sapasağlam satmıştım.”
Hz. Ömer: “Peki, aramızda birisini hakem yap” dedi.
Adam: “Aramızda Şureyh b. el-Haris el-Kindî olsun” dedi.
Hz. Ömer: ‘Tamam, razı oldum.” Dedi.övgüye lâyık işlerle dolu uzun ömrü yüz yedi seneye ulaşmıştı.
Islâm kadılık tarihi Şureyh’in şahane davranışlarıyla, müslümanların havassını ve avamını Şureyh’in temsil ettiği Allah’ın dinini ve onun hükümlerini kabul ettirmenin en güzel tutumlarıyla süslüdür… Kitapların içi, bu benzersiz adamın orijinal haberleri, onun söz ve fiilleriyle doludur.
Bunlardan birisi şöyledir: Ali b. Ebi Talib (r.a.) kendisi için değerli olan bir zırhını kaybetmişti…
Çok geçmeden, onu Küfe çarşısında satan zimmî1 bir adamın elinde gördü…
Hz. Ali onu görünce tanıdı ve şöyle dedi:
“Bu benim zırhımdır. Falan gecede, falan yerde devemden düşmüştü…!
Zimmî şu cevabı verdi:
“Hayır, bu benim zırhımdır ve benim elimdedir, müminlerin emîri!”
Hz. Ali:
“Hayır, o benim zırhımdır. Ben onu kimseye satmadım. Kimseye bağışlamadım ki senin eline geçsin…” dedi.
Zimmî: “Aramızda müslümanların kadısı var” dedi.
Hz. Ali: ‘Tamam, haydi ona gidelim” dedi.
Daha sonra Kadı Şureyh’e gittiler. Kadılık makamında, Şureyh Hz. Ali’ye sordu: “Müminlerin emîri! Ne diyorsun?”
Hz. Ali şu cevabı verdi: “Ben şu zırhımı bu adamda buldum. Zırhı falan gece, falan yerde düşürmüştüm. Aslında zırh ona ne satış ne de bağış yoluyla ulaştı.”
Şureyh zimmîye: “Sen ne diyorsun ya?” dedi.
Zimmî: “Zırh benimdir ve işte benim elimdedir.
Ama müminlerin emîrini yalancılıkla da itham etmiyorum…”
Şureyh Ali’ye dönüp:
“Ey müminlerin emîri! Söylediklerinin doğru olduğundan şüphem yok. Zırh sana aittir. Fakat iddia ettiğin şeyin doğruluğuna şehadet eden iki şahidin olması lâzım” dedi.
Müminlerin emîri Ömer b. el-Hattab’la atın sahibi Şureyh’e başvurdular. Şureyh bedevinin konuşmasını dinleyince Ömer b. el-Hattab’a döndü ve şöyle dedi:
“Ey müminlerin emiri! Sen atı sağlam mı aldın?”
Ömer: “Evet” dedi.
Şureyh: “Satın aldığını elinde tut, ya da aldığın gibi geri ver.”
Dedi.
Hz. Ömer hayret içinde Şureyh’e bakıp:
“Hüküm sadece böyle mi?!
Doğru bir söz, âdil bir hüküm.
Haydi Kûfe’ye. Seni oraya kadı olarak tayin ettim” dedi.
Hz. Ömer’in kadılığa tayin ettiği gün Şureyh b. el-Haris, Medine toplumunda makamı bilinmeyen veya büyük sahabîler ve tabiîlerden ilim ve fikir adamları arasındaki mevkisi bilinmeyen birisiydi.
Faziletli ve ileri görüşlü kimseler Şureyh’in keskin ve eşsiz zekâsını, yüce ahlâkını ve hayattaki uzun ve derin tecrübesini takdir ederlerdi.
O, Yemenli ve Kinde1 kabîlesindendi. Hayatının kolay olmayan bir bölümünü Cahiliye’de geçirmişti.
Arap yarımadası hidayet nuruyla parlayıp Islâm’ın ışıkları Ye-men’e geçince Şureyh Allah’a ve Resûlü’ne inananların, hidayet ve hak davetine cevap verenlerin ilklerindendi…
Onun faziletini bilenler, ahlâkını ve meziyetlerini takdir edenler onun için çok üzülürler, Rafik-i A’lâ’ya kavuşmadan önce Resûlüllah’ı (s.a.v.) görmek, doğrudan doğruya vasıtasız olarak onun temiz kaynaklarından almak, îman nimetine kavuştuktan sonra sohbet şerefine de kavuşmak nasip olsun dileğinde bulunurlardı,..
Böylece o, bütün yönleriyle hayrı topluyordu.
Fakat ne takdir edildiyse o oldu…
Hz. Ömer (r.a.) tâbiînden birine en büyük makamlardan birisi olan kadılık makamını verdiğinde acele etmezdi. İslâm’ın seması o gün Rasülüllah’ın (s.a.v.) sahabîlerinden olan parlak yıldızlarla aydınlanmasına rağmen günler Ömer’in ferasetinin doğruluğunu, tedbirde kusur etmediğini ispat etmişti…
Şureyh altmış yıl kadar müslümanlar arasında kesintisiz hüküm vermeye devam etti…
Ömer’den sonra Osman, Ali ve Muaviye (Allah onlardan razı olsun) zamanında da makamında kaldı…
Nitekim Hz. Muaviye’den sonra Emevî halifelerinden olan birisi onu bu görevde bıraktı, ama Haccac’ın valiliği esnasında makamından istifası istendi.
Kinde: Büyük bir Arap kabilesidir. Bu kabileden birçok muhaddis (hadis alimi) ve bilgin çıkmıştır.
Hz. Ali: “Evet:
Azatlı kölem Kanber ve oğlum el-Hasen bana şahitlik yaparlar…” dedi.
Şureyh: “Müminlerin emîri! Fakat oğulun babaya şahitliği caiz olmaz” dedi.
Hz. Ali: “Fe sübhanellah!
Cennetlik bir adamın şahitliği caiz olmaz mı!”
Resûlüllah’ın (s.a.v.) “El-Hasen ve el-Hüseyin, cennet halkının gençlerinin efendileridir dediğini duymadın mı?” dedi.
Şureyh: “Duydum, müminlerin emîri!
Ancak oğlun babaya şahitliğini caiz göremem” dedi.
Böylece Ali zimmîye dönüp:
“Zırhı al, benim bu ikisinden başka şahidim yok” dedi.
Zimmî, “Fakat ben zırhın sana ait olduğuna şehadet ediyorum”
dedi.
Sonra şunu ilave etti:
“Müminlerin emîri benimle kadısının önünde mahkemeleşiyor!
Onun kadısı benim lehimde, onun aleyhinde hükmediyor.
Bunu emreden dinin gerçekten hak olduğuna şehadet ediyorum…
Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in (s.a.v.) onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ediyorum.
Ey Kadı! Şunu bil ki, zırh müminlerin emîrinin zırhıdır. Sıffîn’e1 giderken orduyu takip ettim. Zırh onun boz devesinden düştü ve ben aldım.”
Ali ona şöyle dedi:
“Sen artık müslüman oldun. Ben onu sana verdim. Onunla birlikte sana bu atı da verdim…”
Bu olayın üzerinden uzun zaman geçmeden adamın Nehrevan gününde2 Hz. Ali’nin sancağı altında haricilerle dövüştüğünü ve şehîd oluncaya kadar savaşta gayret gösterdiğine şahid olundu.
Sıffîn. Suriye de Rakka’ya yakın bir yer. Orada Hz. Ali’yle Hz. Muaviye arasında büyük bir savaş olmuştur.
Nehrevan Günü: Hz. Ali’yle (r.a.) Hariciler arasında cereyan eden bir olay.
Şu da Şureyh’in enteresan davranışlarındandır. Oğlu bir gün ona şöyle dedi:
“Babacığım! Benimle bir topluluk arasında bir anlaşmazlık var. Bunu incele. Eğer ben haklıysam onları dava ederim, şayet onlar haklıysa onlarla anlaşırım.” Daha sonra meseleyi ona anlattı.
Şureyh ona: “Git, onları dâva et…” dedi.
Bunun üzerine hasımlarına gitti ve onları dava etmeye çağırdı. Onlarda bunu kabul ettiler.
Onlar Şureyh’in karşısına çıkınca, onların lehinde, oğlunun a-leyhinde hüküm verdi…
Şureyh’le oğlu eve döndüğünde oğlu babasına: “Beni utandırdın babacığım!
Vallahi, daha önce danışmamış olsaydım, sana darılmazdım”
dedi.
Şureyh şu cevabı verdi:
“Yavrum! Vallahi, sen bana yeryüzündekilerden ve benzerlerinden daha sevgilisin, fakat Aziz ve Celîl olan Allah benim için senden daha azizdir…
Ben sana, onlarla, bazı haklarını kaybetmelerine sebep olacak bir anlaşma yaparsın diye onların haklı olduğunu söylemekten çekindim ve söylediğimi söyledim”
Her gün onun yemeğini hapishaneye kendi eliyle götürüyordu.
Şureyh’in oğlu bir adama kefil olmuştu. O da onun kefaletini kabul etmişti. Ancak adam adaletin elinden kaçmıştı.
Şureyh kaçan adama karşılık oğlunu hapse attı…
Zaman zaman Şureyh, bazı şahitlerden şüphelenirdi…
Ancak onların doğruluğuyla ilgili şartlar tam olduğundan şahitliklerini reddetmek için bir çare bulamaz, onlar şahitliklerini yapmadan önce onlara şöyle söylerdi:
Benden şunu dinleyiniz. Allah sizi doğruluktan ayırmasın.
Ancak siz bu adamın aleyhinde hükmediyorsunuz…
Ben sizi ateşten koruyorum. Halbuki ateşten korunmaya siz daha lâyıksınız.
Şu anda şahitliği bırakıp gitmek elinizdedir…
Eğer onlar şahitlikte ısrar ederlerse, lehinde şahitlik yapılana dönüp:Ey falanca! Benim, onların şahitliğiyle senin lehinde hükmettiğimi bil…
Ben senin haksız olduğunu görüyorum…
Fakat ben zanla hükmetmiyorum. Sadece şahitlerin şehadetiyle hükmediyorum.
Benim hükmüm, Allah’ın haram kıldığı hiçbir şeyi sana helâl kılmaz…”
Şureyh’in mahkeme oturumlarında tekrar edip durduğu parola şuydu:
“Yarın zalim kimin zararlı olduğunu bilecek?
Zalim cezayı bekler…
Mazlum hak ve adaleti bekler…
Allah’a yemin ederim ki, Aziz ve Çelil olan Allah’a ait bir şeyi terkeden hiç kimse yoktur ki sonra onu kaybettiğini hissetmiş olmasın…
Şureyh sadece Allah için, Resûlü ve kitabı için nasihat etmez müslümanların avam ve havassı için de nasihatlarda bulunurdu.
Müslümanlardan birisi şöyle anlatır:
“Şureyh üzüldüğüm bazı şeyleri bir dosta anlattığımı duyunca elimden tutup beni kendisine doğru çekti ve şöyle dedi:
“Kardeşimin oğlu! Allah’tan başkasına şikayet etmekten sakın.
Kendisine şikayet ettiğin kimse dost ta olabilir, düşman da,
Eğer dostsa onu üzebilirsin…Düşmansa senin başına gelene sevinebilir…Daha sonra gözünün birini göstererek şunları ilave etti:
“Şu gözüme bak. Vallahi, onbeş seneden beri bununla, ne bir şahıs ne de bir yol gördüm…
Fakat bunu hiç kimseye söylemedim. Şu anda ancak sana söylüyorum…
Salih Kul’un1 sözünü duymadın mı?
“Ben üzüntü ve tasamı yalnız Allah’a açarım.”
Aziz ve Çelil olan Allah’ı başına gelen her musibette şikayet mercii ve üzüntünü anlatacağın kimse yap… Çünkü o en yüce sorumlu ve en yakın davetlidir…”
Salih Kul: Yusuf Peygamberin babası Yakub (a.s.) tur.
Yusuf, 86.
Bir gün o, başkasından bir şey isteyen birisini gördü ve ona şöyle dedi:
“Ey kardeşimin oğlu! Kim birisinden bir şey isterse, kendisini köleliğe arz etmiş olur.
Kendisinden istenen kimse onun ihtiyacını yerine getirirse, o verdiğiyle, isteyeni köleleştirmiş olur…
Şayet vermeyip geri çevirirse her ikisi de aşağılık bir duruma düşerler…
Birisi cimrilik yapmakla aşağılık bir duruma düşer…
Diğeri de vermeyip geri çevirmekle aşağılık bir duruma düşer…
İstediğin zaman Allah’tan iste.
Yardım istediğin zaman Allah’tan yardım iste.
Bil ki güç, kuvvet ve yardım ancak Allah’tandır.”
Kûfe’de veba salgını çıkmıştı. Şureyh’in bir dostu vebadan kaçmak için Necef’e gitmişti. Şureyh ona şöyle yazdı:
“Terkettiğin yer senin ölümünü yaklaştırmaz ve senden günlerini alıp götürmez.
Gittiğin yer hiçbir isteğin aciz bırakamayacağı, hiçbir kaçışın at-latamayacağı kimsenin elindedir…
Biz ve sen aynı hükümdarın elindeyiz…
Necef kudret sahibine pek yakındır…”
Bütün bunların yanında Şureyh orijinal konuları tatlı bir tarzda işleyen bir şairdi.
Kendisinden nakledildiğine göre o: Daha eğlence ve oyuna düşkün onbeş yaşında bir çocukken, bir gün kitaplarını bırakarak köpekleri seyretmeye gitmişti.
Eve dönünce kendine sordu: “Namaz kıldın mı?”
“Hayır” diye cevap verdi.
Bir kağıt ve kalem isteyip hocasına şu şiiri yazdı:
“O, peşlerinden gittiği ve boğuşmalarını istediği köpekler yüzünden namazı terketti.
Necef, Irak’ın şehirlerindendir.
Bir sabah sana. Mütemmis’in sayfası gibi yazılmış bir sayfa getirsin.
Sana geldiği zaman onu azarlayarak iyileştir.
Yahut akıllı terbiyecinin yaptığı öğüdü yap Eğer üç defa yaparsa hapset,
Bil ki, bana har ne kadar acı verecekse de bu benim için iyidir.
Allah Hz. Ömer’den razı olsun kı o İslâm’daki kadılıfc mevkmt değerli bir inciyle süslemişti…
Müslümanlara, devamlı ışık veren Ur lamba vermişti kı onlar bugün bile onun Allah’ın dinini anlama ışığıyla aydtnlanmaktadular
Onun Resûlüllah’ın (s.a.v.) sünnetini anlama nuruyla yollarım bulmaktadırlar…
Kıyamet gününde başka ümmetlere karşı onunla övünmektedirler…
Allah Kadı Şureyh’e rahmet etsin…
Altmış yıl halk arasında adaleti yerme getirmiştir.
Hiç kimseye zulmetmemiş Haktan ayrılmamış.
Hükümdarla halk arasında bir ayırım yapmamıştır…