MUHAMMED B. ALİ B. EBİ TALİB (Muhammed b. el-Hanefiyye)“Ali’den alan ve ondan aldığını Muhammed b. Ali’den daha çok veren hiç kimseyi bilmiyorum.”
-Îbnu’l-Cüneyd-
Muhammed b. el-Hanefiyye’yle kardeşi el-Hasen b. Ali arasında bir anlaşmazlık oldu. Ibnu’l-Hanefiyye, el-Hasen’e şu haberi gönderdi;
Allah seni bana üstün kıldı…
Senin annen Hz. Muhammed b. Abdullah’ın kızı Fatıma’dır. Benim annemse Benî Hanefiyye’den bir kadındır.
Senin annenin babası;Allah’ın elçisi, mahlukatının en iyisi ve en seçkinidir.
Benim annemin babası ise Ca’fer b. Kays’tır.
Bu mektubum sana geldiğinde bana gel ve benimle barış. Tabiî ki, sen benden üstünsün.
Mektubunu alır almaz el-Hasen hemen Muhammed’in evine koştu ve onunla barıştı…
Acaba bu terbiyeli, zeki, becerikli ve yumuşak huylu Muhammed b.-Hanefiyye kimdi?
Gelin onun hayatını başından itibaren anlatalım.
Bu hikâye Hz. Peygamber’in hayatının sonlarından itibaren başlar.Bir gün Ali b. Ebî Talib Hz. Peygamberle birlikte oturuyordu.
Hz. Ali şöyle dedi:
“Ey Allah’ın elçisi!
Senden sonra bir oğlum olsa ona senin adını koymama ne dersin?
Ona senin künyeni verebilir miyim?”
Hz. Peygamber: “Evet” diye cevap verdi.
Sonra günler gelip geçti…
Peygamber (s.a.v.) Rafik-i A’lâ’ya kavuştu…
Birkaç ay sonra Haşan ve Hüseyin’in annesi olan kızı Fatımatu’l Betul de babasına kavuştu.
Ali, Benî Hanefiyye’den bir kız istedi.
Ca’fer b. Kays el-Hanefiyye’nin kızı Havle’yle evlendi ve ondan bir erkek çocuğu oldu.
Adını Muhammed koydu.
Resûlüllah’tan (s.a.v.) aldığı izinle ona Ebu’l-Kasım künyesini taktı.
Ancak halk onu, kardeşleri, Fatımatu’z-Zehra’nın oğulları olan Haşan ve Hüseyin’den ayırd etmek için Muhammed b. el-Hanefiyye diye çağırmaya başladılar.
Daha sonra o, tarihte böylece meşhur oldu.
Muhammed b. el-Hanefiyye, Hz. Ebu Bekr’in halifeliğinin sonlarında doğmuştu.
O, babası Ali b. Ebî Talib’in gözetiminde büyüyüp yetişmiş ve onun okulundan mezun olmuştu.
İbadet ve takvasını ondan almıştı…
Onun güç ve cesaretini miras olarak almıştı…
Fesahat ve belâğâtını (güzel konuşma ve edebî gücünü) ondan almıştı…
Böylece o, savaş alanlarında bir kahraman, insanların toplandığı yerlerde iyi bir konuşmacı…
Dünyaya karanlık çöküp gözler uykuya daldığında geceyi ibadetle geçiren âbidlerden birisiydi.
Babası, katıldığı savaşlara onu da götürmüş…klemişti.
Onun mızrağı yenilmemiş, azim ve kararı kırılmamıştı.
Bir defasında ona şöyle denilmişti:
“Baban niye, seni tehlikelere atıyor ve kardeşlerin Haşan ve Hüseyin olmaksızın niye seni sıkıntılara sokuyor?”
O da şu cevabı vermişti:
“Bu şundan dolayıdır: Kardeşlerim babamın gözleridir.
Bense onun elleriyim…
O gözlerini elleriyle koruyor.”
Ali b. Ebî Talib’le Muaviye b. Ebî Sufyan arasında yapılan Sıffîn savaşında Muhammed b. el-Hanefiyye babasının sancağını taşıyordu.
İki taraf arasında savaş devam ederken bizzat kendisinin rivayet ettiği bir olay meydana geldi. Bunu şöyle anlatır:
Kendimizi Sıffîn’de bulmuştuk. Muaviye’nin taraftarlarıyla karşılaştık ve vuruşmaya başladık.
Zannettim ki bizden ve onlardan hiç kimse kalmayacaktı. Durumu çok feci ve çok dehşetli buldum.
Çok geçmedi, arkamdan birinin şöyle haykırdığını duydum:
“Ey müslümanlar! Allah’tan korkun, Allah’tan. Ey müslümanlar!
Kadın ve çocukların imdadına kim koşacak?
Din ve namusları kim kurtaracak.
BizanslIların ve Deylem’in1 imdadına kim koşacak?
Ey müslümanlar…
Allah’tan korkun, Allah’tan. Müslümanları kurtarın, ey müslümanlar!”
O günden sonra kılıcımı, bir müslümana karşı kaldırımamak için kendime söz verdim.
Daha sonra Hz. Ali (r.a.) zalim bir günahkâr tarafından şehid e-
dildi…1 Deylem: Kazvin’in kuzeyinde büyük bir halk. Müslümanlar onlarla savaşmış, sonra İslam’ı kabul etmişlerdir.Halifelik Muaviye b. Ebî Süfyan’a geçti.
Muhammed b. el-Hanefiyye, ister istemez, durumu düzeltmek, tarafları birleştirmek, Islâm ve müslümanların şerefi için ona itaat etmek üzere biat etti.
Muaviye (r.a.) bu biatin samimi ve art niyetsiz olduğunu anlayıp içi rahatlayınca Muhammed b. el-Hanefiyye’nin ziyaretine gelmesini istedi.
O da Şam’da Muaviye’yi birçok defa ve birçok sebepten dolayı ziyaret etti…
Bunlardan birisi şöyle olmuştur: Bizans hükümdarı Muaviye’ye şöyle yazdı:
“Bizim hükümdarlarımız diğer hükümdarlarla haberleşiyor.
Kendi ülkelerindeki garip şeylerden birbirlerini haberdar ediyorlar.
Memleketlerindeki tuhaf şeylerle aralarında yarışma yapıyorlar.
Onların aralarında yapılanların bizim aramızda da yapılmasına müsaade eder misin?”
Muaviye ona olumlu cevap vererek böyle bir yarışın yapılmasına izin verdi.
Bizans hükümdarı ona, ilginç özellikleri bulunan iki adamını gönderdi.
Birinin boyu aşırı derecede uzun,vücudu da çok iriydi.
Öyle ki, sanki ormanda uzayıp giden bir ağaç veya şehirde u-zun bir bina gibiydi.
İkincisi de son derece güçlü ve sağlamdı. Sanki yırtıcı bir hayvan gibiydi.
Onlarla birlikte Muaviye’ye şu mektubu göndermişti:
“Senin memleketinde uzunluk ve güç bakımından bu iki adama denk kimseler var mı?”
Muaviye, Amr b. el-Âs’a şöyle dedi:
“Boyu uzun olana denk veya ondan fazla olanı buldum.
Bu Kays b. Sa’d b. Ubade’dir.
Güçlü olan konusunda senin fikrine ihtiyaç duydum.”
Amr şu cevabı verdi:
“Bu iş için iki adam var. Ancak her ikisi de senden uzaktadır…Bunlar: Muhammed b. el-Hanefiyye ve Abdullah b. ez-Zübeyr’dir.”
Muaviye şöyle dedi:
“Muhammed b. el-Hanefiyye bizden uzakta değildir.”
Amr şu cevabı verdi:
“Fakat, derecesinin ve kadrinin yüceliğiyle, halkın gözünün ö-nünde BizanslI birisiyle güç yarışı yapacağını sanıyor musun?”
Muaviye de şöyle cevap verdi: .
“Eğer o bunda Islâm için bir şeref görüyorsa, bunu ve bundan fazlasını yapar.”
Daha sonra Muaviye, Kays b. Sa’d ve Muhammed b. el-Hanefiyye’den her birini çağırdı.
Toplantı başlayınca Kays b. Sa’d ayağa kalktı, elbisesini çıkarıp BizanslI kâfire doğru attı ve ona giymesini söyledi. Bizanslı, Kays’ın elbisesini giydi. Ancak elbise vücudunun az bir kısmını örtebildi. Halk onun bu haline güldü.
Muhammed b. el-Hanefiyye tercümana şöyle dedi:
“BizanslIya söyle, eğer isterse o otursun, ben ayakta durayım. Daha sonra bana elini versin.
Ya ben onu ayağa kaldırayım, ya da o beni oturtsun…
İsterse, o ayakta dursun, ben oturayım.”
Bizanslı oturmayı tercih etti.
Muhammed b. el-Hanefiyye onun, elinden tuttu, ayağa kaldırdı. Bizanslı onu oturtamadı…
Bizanslı bu durumu hazmedemedi ve kendisinin ayağa kalkmasını, Muhammed’in oturmasını istedi. Muhammed onun elinden tuttu ve onu öyle bir çekti ki neredeyse kolunu omzundan çıkaracaktı.
Nihayet onu yere oturttu.
İki Bizanslı kâfir yenik ve perişan bir halde hükümdarlarının yanına gittiler.
Günler yine gelip geçti…
Muaviye, oğlu Yezîd ve Mervan b. el-Hakem Rablerine kavuştular. Emevîlerin başkanlığı Abdülmelik b. Mervan’a geçti. Kendisini müslümanların halifesi olarak ilân etti. Suriye halkı da ona beyat etti.Hicaz ve Irak halkı Abdullah b. ez-Zübeyr’e beyat etmişlerdi.
İkisinden her biri kendisine beyat etmeyeni beyat etmeye davete,
Halka da, halifeliğe öbüründen daha lâyık olduğunu söylemeye başladılar…
Böylece müslüman safları bir kere daha yarılmış oldu…
Bu arada Abdullah b. ez-Zübeyr’e1 Hicazlılar beyat ettiğine göre, Muhammed b. el-Hanefiyye’nin de kendisine beyat etmesini istedi.
Ancak beyatın, ona beyat eden kimsenin boynuna birçok görev bindirdiği Muhammed b. el-Hanefiyye’ye gizli değildi.
Onu savunmak ve desteklemek için kılıç çekme ve muhalifleriyle savaşmak bu vazifelerdendi.
Muhalifleri müslümanlardan başkası olmayan kimseler düşünüp taşınmışlar ve beyat ettikleri kimseden başkasına beyat etmişlerdi.
Akıllı ve olgun kişi Sıffin gününü unutmamıştı.
Uzun yıllar, arkasından seslenilirken duyduğu şu üzücü, sert ve boğucu sesi kulaklarından silmemişti:
“Ey müslümanlar…
Allah’tan korkun, Allah’tan. Ey müslümanlar!
Kadın ve çocukların imdadına kim koşacak?
Din ve namusları kim kurtaracak?
Bizans ve Deylem’in imdadına kim koşacak?
Evet, bunların hiçbirini unutmamıştı.”
Abdullah b. ez-Zübeyr’e şöyle dedi:
“Sen çok iyi biliyorsun ki, benim bu meselede niyet ve arzum
yok.
Ben ancak müslümanlardan birisiyim.
Onların konuşmaları senin veya Abdülmelik hakkında ittifak ettiğinde ben, konuşmaların üzerinde ittifak ettiği kimseye beyat ettim.
Şimdi ise, ne sana, ne de ona beyat ediyorum…”
Abdullah ona, bazen iyi davranıyor, bazen da ondan yüz çevirip kaba davranıyordu.1 Hz. Ebu Bekr’in kızı Esma’nın oğludur. Kuzey Afrika’nın fethi onun vasıtasıyla tamamlanmıştır. Onunla ilgili haberlerin bir kısmını “Sahabe Hayatından Tablolar” kitabından okuyunuz.Ancak çok geçmedi, Muhammed b. el-Hanefiyye’nin görüşünü benimseyen ve ona uyan birçok kimse Muhammed b. el-Hanefiyye’ye katıldı…
Öyle ki onlar fitneden uzak durmayı tercih eden kimseler olarak yedi bin kişiye ulaştılar.
Onlar kendilerini, tutuşan fitne ateşinin odunu yapmaktan çekindiler,
Ibnu’l-Hanefiyye’ye uyanlar arttıkça Ibnu’z-Zübeyr’in de öfkesi artıyor, ondan beyat istemekte ısrar ediyordu.
Bundan ümidini kesince, Muhammed’e, onunla birlikte olan Haşim oğullarına ve başkalarına Mekke’deki Şîb’lerinden1 ayrılmamalarını emretti ve onları gözetlemek için gözcüler dikti.
Daha sonra onlara şöyle dedi:
“Vallahi, ya beyat edeceksiniz ya da sizi ateşte yakarım…”
Onları evlerine hapsedip yakmak için odun toplattı, duvarların tepesine varıncaya kadar evleri odunlarla çevirdi.
Öyle ki, bir tek odun parçasını tutuştursa, onların hepsini cayır cayır yakardı.
O sırada, taraftarlarından bir grup ona gidip şöyle dediler:
“Bizi bırak da Ibnu’z-Zübeyr’i öldürelim ve halkı onun yaptıklarından kurtarıp rahatlatalım.”
O da şu cevabı verdi:
“Kendisinden uzak durduğumuz fitne ateşini kendi ellerimizle mi tutuşturacağız ve Resûlüllah’ın (s.a.v.) sahabesinden ve sahabesinin oğullarından birisini mi öldüreceğiz?!
Hayır, vallahi, Allah ve elçisini kızdıracak hiçbir şey yapmayacağız.”
Muhammed b. el-Hanefiyye ve beraberindekilerin, Abdullah b. ez-Zübeyr’in baskısına karşı göğüs germeleri, Abdülmelik b. Mervan’a ulaşınca onları kendine çekmek için iyi bir fırsat buldu.
Bir adamıyla ona bir mektup gönderdi. Şayet onu çocuklarından birine yazsaydı ondan daha nazik bir söz ve daha güzel bir mektup olmazdı.
O mektupta şunlar yazıyordu:1 İki dağ arasında geniş bir yer (oturdukları mahalle).‘‘Öğrendim ki Ibnu’z-Zübeyr, seni ve yanındakileri boğmakla tehdit etmiş…
Akrabalarınla görüştürmemiş…
Hakkını hafife almış…
Bu Şam diyarı senin için açıktır. Seni ve beraberindekileri memnuniyetle bekliyor.
İstediğin zaman oraya yerleş, orada gerçek bir aileyle ve seni seven komşularla karşılaşacaksın…
Inşaallah sen bizi, hakkını tanıyan, faziletini takdir eden ve akrabana ilgi gösteren kimseler olarak göreceksin…”
Muhammed b. el-Hanefiyye ve beraberindekiler yüzlerini Şam diyarına doğru dönerek yürüdüler.
Eble’ye1 vardıklarında, oraya yerleştiler.
Eble’nin halkı onlara cömertçe davranıp aşırı ilgi gösterdiler.
Muhammed b. el-Hanefiyye’yi sevip onda gördükleri ibadet derinliği ve zühd samimiyetinden dolayı ona saygı gösterdiler.
O da onlara iyiliği emredip kötülükten men etmeye başladı.
O, onların arasında sevgi bağlarını kuruyor, aralarını düzeltiyordu.
Halkın birbirine haksızlık yapmasını önlüyordu.
Abdülmelik b. Mervan, Muhammed’in yaptıklarını öğrenince dayanamadı. Adamlarıyla istişarede bulundu.
Ona şöyle dediler:
“O, bu halde yaşarken, onun senin mülkünde ikâmet etmesine müsaade etmeni uygun görmüyoruz.
Ya o sana beyat eder…
Ya da geldiği gibi dönüp gider…”
Abdülmelik ona şöyle yazdı:
“Sen benim ülkeme geldin ve benimle Abdullah b. ez-Zübeyr arasında bu savaş varken ülkemin bir ucuna yerleştin. Sen, müslümanlar arasında adı ve mevkisi olan bir kimsesin. Ben topraklarımda, ancak bana beyat ettiğin takdirde ikâmet edebileceğini uygun görüyorum. Eğer bana beyat edersen, benden sana, dün1 Akabe’nin kuzeyinde bir şehir.Kalzem’den1 gelmiş olan yüz gemi var. İçinde olan mal ve insanlarla birlikte onları al. Bunlardan başka sana, kendine, çocuklarına akrabalarına, mevaline ve beraberindekilere gerekenlerle birlikte iki milyon dirhem var…
Eğer kabul etmezsen, benim idarem altında olmayan bir başka yere git.”
Muhammed b. el-Hanefiyye ona şöyle yazdı:
“Muhammed b. Ali’den, Abdülmelik b. Mervan’a Selâm senin üzerine olsun.
Kendisinden başka ilâh olmayan Allah’a hamd ettiğimi sana bildiririm…
Geleli’, şimdi:
Belki sen benden korkuyorsun. Benim bu meseledeki tutumumun ne olduğunu bildiğini zannediyordum.
Vallahi, bütün millet benim için birleşse sadece bir köy halkı itiraz etse, bunu yine de kabul etmezdim ve onları o köy halkıyla savaş-tırmazdım.
Ben, Mekke’de kaldım. Abdullah b. ez-Zübeyr kendisine beyat etmemi istedi. Ben kabul etmeyince etrafımdakilere kötü davrandı.
Daha sonra Şam diyarında ikâmet etmem için bana mektup yazdın. Ben de fiyatlar ucuz ve senin idare merkezinden uzakta olsun diye senin topraklarının kıyısındaki bir şehre yerleştim.
Ve en sonunda bana bunları yazdın…
Inşaallah biz buradan ayrılacağız.”
Muhammed b. el-Hanefiyye adamları ve ailesiyle birlikte Şam diyarından ayrıldı.
Nerede konaklasa oradan çıkması ve ayrılması isteniyordu.
Sanki bütün dertleri ona yetmemiş gibi Allah onu daha sert ve daha ağır başka dertlerle imtihan etmeyi dilemişti.
Çünkü taraftarlarından kalplerinde hastalık olan bir grup ve akılları ermeyen başka bir grup şöyle demeye başladılar: Nil deltasında eski bir liman. Ömer Ibnıı’l-Hattab Fustat’la Mekke arasındaki Müslüman ordularını nakletmek için orayı inşa ettirmişti.“Resûlüllah (s.a.v.) ilmin sırlarından, dinin kaidelerinden ve hâzinelerinden birçoğunu Ali’nin göğsüne bıraktı.
Başkalarına vermediği şeyleri özellikle Âl-i Beyt’ine (kendi ailesinden olanlara) verdi.”
Bu zeki, bilgili, bilgisini tatbik eden zat, bu sözlerin fikirlerde u-yandıracağı sapmaları, Islâm’a ve müslümanlara getirebileceği tehlike ve zararları fark etti.
Bunun üzerine müslümanları topladı ve onlara konuşma yapmak üzere ayağa kalktı.
Azîz ve Celîl olan Allah’a hamd ve senada bulundu. Peygamberi Muhammed’e (s.a.v.) salât ve selâm getirdikten sonra şöyle dedi:
“Bazıları iddia ediyorlar ki; bizde yani Âl-i Beyt’te Resûlüllah’ın (s.a.v.) özellikle bize verdiği, bizden başkasına vermediği, bir ilim varmış…
Vallahi -Mushafı göstererek- biz Resûlüllah’tan (s.a.v.) şu iki kapağın arasındakilerden başka bir şey almadık.
Bizde, Allah’ın kitabından başka okuduğumuz bir şey olduğunu iddia eden kimse yalan söylemiştir.”
Taraftarlarından bir kısmı ona şöyle selâm verirlerdi:
“Es-selamü aleyke ey Mehdi!”1
O da şöyle derdi:
“Evet ben hayıra ulaştırılmışım (hayırda mehdiyim).
Inşaallah siz de mehdiler olacaksınız (hayıra ulaştırılacaksınız).
Ancak biriniz bana selâm verdiğinde bana adımla hitabetsin ve şöyle desin:
Es-Selamu aleyke ey Muhammedi”
Muhammed b. el-Hanefiyye’nin beraberindekilerle birlikte yerleşmiş olduğu yerdeki şaşkınlık ve tereddüdü uzamadı.
Bu arada, Haccac b. Yusuf es-Sekafi, Abdullah b. ez-Zübeyr’i2 öldürüp bütün halkın Abdülmelik b. Mervan’a beyat etmesini istedi.Mehdi’nin sözlük anlamı: “Doğru yola girmiş, hidayete, hayra ulaştırılmış” demektir. (Çeviren)
Abdullah İbnu’z-Zübeyr’in Haccac’la aralarında geçenleri, yazarın bu kitabında okuyunuz.Ancak o Abdülmelik’e şöyle yazdı:
“Müminlerin emîri Allah’ın kulu, Aldülmelik b. Mervan’a Mu-hammed b. Ali’den.
Bu işin sana geçtiğini ve halkın sana beyat ettiğini görünce, ben de onlardan birisi oldum ve senin Hicaz’daki valine beyat ettim.
Bu beyatımı sana yazılı olarak gönderdim.
Ve’s-selâmü aleyke.”
Abdülmelik mektubu arkadaşlarına okuyunca, onlar: “Eğer bize karşı gelmek ve bir tefrika çıkarmak isteseydi bunu yapabilirdi ve böyle bir yola başvuramazdı. Ona, kendisinin ve arkadaşlarından hiçbirinin rahatsız edilmeyeceğine dair teminat verildiği konusunda mektup yaz” dediler.
Abdülmelik ona böyle bir mektup yazdı.
Haccac’a ona saygı göstermesini, hürmette kusur etmemesini ve çok ikram etmesini emreden bir mektup yazdı.
Ancak Muhammed b. el-Hanefiyye bundan sonra uzun süre yaşamadı.
Birbirlerinden hoşnut olarak Allah onu kendi katına aldı.
Allah Muhammed Ibnu’l-Hanefiyye’nin kabrini nur etsin. Ruhunu cennette parlak kılsın.
Şüphesiz o yeryüzünde bozgunculuk, halk arasında da büyüklük istemeyenlerdendi.
13821 Muhammed Ibnu’l-Hanefiyye hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız.1. Ebu Nuaym Hılyetu’l-evliya, 111/174.
2. Tehzîbu’t-tehzîb, IX/354.
3. Ibnu’l-Cevzî, Sıfetu’s-safve, II/77-79 (Halep Baskısı).
4. Ibn Sa’d, et-Tabakatu’l-Kübra V/91.
5. El-Vafî, bi’l-vefeyat, IV/1583 (tercüme).
6. Ibn Hallikan, Vefeyatu’l-a’yan, IV/169.
7. El-Kâmil, 111/391; IV/250; 66. Senenin hadiselerine bakınız.
8. Şezeratu’z-Zeheb, I/88-89.
9. Tehzîbu’l-Esma ve’l-luğat, I/88-89.
10. El-Bed’u ve’t-tarih, V/75-76.11. Ibn Kuteybe, el-Maârif, s. 123.
12. Ibn Abdi Rabbih, el-lkdu’l-Ferîd, Bkz: II, III, V ve VII. Ciltlere bakınız.