SALİM B. ABDİLLAH B. ÖMER
“Salim b. Abdillahın zamanında, zühd, fazilet ve yaşayışta kendinden önceki salihlere ondan daha çok benzeyen hiç kimse yoktu” -İmam Malik-
Müminlerin emîri! Ömer b. el-Hattab’ın birçok oğlu vardı. Fakat oğlu Abdullah, oğulları arasında kendisine en çok benzeyeniydi.
Abdullah b. Ömer’in, babasındaki özelliklerin çoğuna sahip birçok oğlu vardı. Fakat oğlu Salim, onların babasına en çok benzeyeniydi.
Gelin, Faruk’un torunu, insanların huy, yaratılış, din ve davranış yönünden ona en çok benzeyeni olan Salim b. Abdillah’ın hayat hikâyesini inceleyelim.
Salim b. Abdillah Medine-i Münevvere’de yaşamıştır…
Medine o sırada, daha önce benzerini görmediği zenginlik ve nimet içinde yüzüyordu.
Her yerden oraya bol bol erzak geliyordu. Emevî halifeleri orası için akla gelmedik zenginlik vasıtalarını hazırlıyorlardı.
Fakat Salim b. Abdillah başkaları gibi dünyaya yönelmedi. Yine başkaları gibi o dünyanın geçici mallarına aldırmadı. O ancak, Allah’ın katindakilere rağbet ettiği için halkın elindekilerden uzak durdu. Ahireti kazanmak ümidiyle dünyadan yüz çevirdi.
Emevî halifeleri başkalarına yaptıkları gibi onu paraya boğmak istediler ama onun dünyaya ve dünyada olanlara önem vermeyerek halkın sahip olduklarından uzak durduğunu gördüler…Senenin birinde, Süleyman b. Abdilmelik haccetmek üzere Mekke’ye geldi. Kudüm tavafını yapmaya başladığında, Salim b. Abdillah’ın huşu içinde Kabe’nin karşısında oturduğunu, dünyadan geçmişçesine Kur’an okuduğunu gördü. Onun gözlerinden akan yaşlar, sanki gözlerinin gerisinde bir yaş denizi meydana getirmişti.
Halife tavafını bitirince, tavafın sünneti olarak iki rekat namaz kıldı, daha sonra Salim b. Abdillah’ın oturduğu yere yöneldi.
Halk ona yol açtı. Dizi dizine dokunacak bir şekilde onun yanındaki yerini aldı.
Salim ona önem vermedi ve dönüp bakmadı. Çünkü o, her şeyden ilgisini keserek Allah’ı zikre dalmıştı…
Halife gizli gizli Salim’i gözetlemeye, onunla konuşmak için Kur’an okumasını ve ağlamasını keseceği bir fırsatı yakalamak için beklemeye başladı.
O fırsat doğunca Salim’e doğru eğilip:
“Es-Selâmu aleyke ve rahmetullah ey Ebu Ömer” dedi.
Salim: “Ve aleyke’s-selâmu ve rahmetullahi Ta’âlâ ve berekâtuhu” dedi.
Halife alçak bir sesle:
“Ebu Ömer! Benden bir şey iste ki onu yerine getireyim” dedi.
Salim ona hiç cevap vermedi.
Halife onun duymadığını zannetti. Ona, daha öncekinden fazla yanaşıp:
“Arzu ettim ki benden bir istekte bulunasın, ben de onu yerine getireyim” dedi.
Salim:
“Vallahi, ben Azîz ve Celîl olan Allah’ın evinde, ondan başkasından bir şey istemeye utanıyorum” dedi.
Halife utandı ve sustu. Fakat o yerinde oturmaya devam etti.
Namaz kılınınca, Salim hayvanının yanına gitmek için ayağa kalktı.
Birçok kimse peşine takıldı…
Birisi Resûlüllah’ın (s.a.v.) hadislerinden birini soruyor…
Birisi dinî meselelerden biri hakkında ondan fetva istiyor…
Birisi dünya işlerinden birisi hakkında ondan tavsiye istiyor…
Bir başkası da ondan kendisi için dua etmesini istiyordu…Onun peşine takılanların arasında müslümanların halifesi Süleyman b. Abdilmelik de vardı.
Halk onu görünce, kenara çekilip ona yol açtılar. Nihayet o, Salim b. Abdillah’la yan yana geldi.
Kulağına eğilip hafifçe şöyle dedi:
“işte şimdi mescidin dışına çıktık. Bana bir ihtiyacını söyle ki onu yerine getireyim.”
Salim: “Dünya ihtiyaçlarından mı yoksa ahiret ihtiyaçlarından mı olsun?” dedi.
Halife bir an tereddüt edip:
“Dünya ihtiyaçlarından olsun…” dedi.
Salim ona şu cevabı verdi:
“Ben dünya ihtiyaçlarını onların sahibi olan kimseden istemedim ki, onları sahibi olmayan kimseden nasıl isterim?”
Halife ondan utandı ve “Allah’a ısmarladık” dedi. Yanından ayrılırken bir taraftan da şöyle diyordu:
“Hattab ailesi dindarlık ve takvada ne kadar üstün?
Azîz ve Celîl olan Allah sizi ne kadar zengin yapmıştır!
Allah sizin aileyi mübarek kılsın…”
Bir sene El-Velîd b. Abdilmelik hacca gitmişti. Müslümanlar Arafat’tan hareket ettikleri sırada, Halife, Müzdelife’de ihramlı bir halde Salim b. Abdillah’la karşılaştı. Ona selâm verdikten sonra ihramlı olduğu için vücudunun açık yerlerine baktı. Onun sağlam yapılı ve güçlü kuvvetli olduğunu gördü. Ona şöyle dedi:
“Ebu Ömer! Vücudun çok güzel…
En çok ne yiyorsun?!”
Salim:
“Ekmekle yağ… Bazen et bulduğumda da et yerim” dedi.
Halife: “Ekmekle yağ mı?” dedi.
Salim: “Evet” diye cevap verdi.
Halife: “Canın onları mı ister?!” dedi.
Salim: “Canım onları istemediğinde, acıkıncaya kadar yemem, sonra da canım onları ister.”Salim, dünya ve dünyanın fanî mallarından uzak durmada dedesi Ömer el-Faruk’a benzediği gibi, sorumlulukları ve pahası ne kadar ağır olursa olsun gerçeği haykırmada da ona benzerdi.
Bunlardan birisi şöyledir: Bir defasında o, müslümanların bir meselesi için Haccac’ın yanına gitmişti.
Haccac ona hoşgeldin deyip kendine yakın bir yere oturttu, ona aşırı ilgi ve hürmet gösterdi…
Onlar bu haldeyken Haccac’a saçları dağınık, üstleri toz toprak içinde, yüzleri sapsarı ve ayakları zincire vurulmuş bazı kişiler getirildi.
Haccac Salim’e dönüp:
“Bunlar Allah’ın haram kıldığı kanları mübah kılan ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaran asîlerdir” dedi.
Daha sonra ona kılıcını verip en baştakini göstererek:
“İşte sana birisi..
Kalk, onun boynunu vur…” dedi.
Salim kılıcı Haccac’ın elinden aldı ve adamın yanına gitti. Ne yapacak diye bütün gözler ona çevrilmişti.
Adamın yanına varınca:
“Sen müslüman mısın?” dedi.
O da:
“Evet.
Fakat sen bu soruyu niye soruyorsun?
Sen ne emredilmişse onu yapsana…” dedi.
Salim ona:
“Sabah namazını kıldın mı?” dedi.
Adam:
“Sana müslüman olduğumu söyledim, sen hâlâ sabah namazımı kıldın mı diye soruyorsun!
Sen, namaz kılmayan bir müslüman olduğunu düşünebiliyor musun?” dedi.
Salim:
“Sana soruyorum o gün sabah namazını kıldın mı?” dedi.
Adam:
“Allah iyiliğini versin. Sana, evet dedim ya…”“Senden bu zalimin emrettiğini yerine getirmeni istedim.
Yoksa onu kızdırırsın” dedi.
Salim Haccac’a döndü.
Kılıcı önüne koydu ve şöyle dedi:
“Adam müslüman olduğunu ikrar ediyor ve o gün sabah namaz kıldığını söylüyor.
Ben duydum ki Resûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kim sabah namazını kılarsa o Allah’ın zimmetinde (himayesin-de)’dir.”
Ben Azîz ve Celîl olan Allah’ın zimmetine giren bir kimseyi öldü-remem.”
Haccac öfkelenerek ona şöyle dedi:
“Biz onu sabah namazını terkettiğinden dolayı öldürmüyoruz ki…Onu ancak halife Osman b. Affan’ı öldürmeye yardımcı olan kimselerden olduğu için öldüreceğiz.”
Salim ona şöyle cevap verdi:
“Halkın arasında Osman’ın kanına benden ve senden daha çok hak sahibi olan kimseler var.”
Haccac sustu ve verecek cevap bulamadı.
Daha sonra bu olaya şahit olanlardan biri Medine’ye geldi ve Haccac’ın, oğlu Salim’den istediği şeyi Abdullah b. Ömer’e anlattı.
Abdullah hiç beklemeden haberin gerisini dinledi.
Hemen anlatana şöyle sordu:
“Salim, Haccac’ın emri karşısında nasıl hareket etti?”
Ona anlattı:
“Şöyle şöyle yaptı.”
Neşesi yerine geldi ve şöyle dedi:
“İyi iyi…
Makul makul…”
Ömer b. Abdilaziz halife olunca Salim b. Abdillah’a şu mektubu yazdı:
“Azîz ve Celîl olan Allah, bana danışılmadan ve benim de bir isteğim olmadığı halde müslümanları benim idare etmemi istedi. Beni bununla görevlendiren Allah’tan bana yardımcı olmasını istiyorum.
Bu mektubum sana geldiğinde bana Ömer b. el-Hattab’ın mektuplarını, hükümlerini ve hayatını gönder…
Ben onun hayatını takip etmeye kararlıyım… Allah yardım ederse onun yolunda yürüyeceğim. Ve’s-selâm.”
Salim ona şöyle yazdı:
“içinde, Azîz ve Celîl olan Allah’ın, bir isteğin olmadığı ve sana danışılmadığı halde, müslümanları idare etme işini sana verdiğini,
Ömer’in hayatını tatbik etmek istediğini zikrettiğin mektubunu aldım.
Kendinin Ömer’in zamanı olmayan bir zamanda olduğunu…
Adamlarının içinde Ömer’in adamlarına denk kimseler olmadığını unutma.
Ancak şunu bil ki, hakka niyet eder ve onu kastedersen Allah o konuda sana yardım eder.
Senin için onu yapacak kişiler hazırlar…
Hiç ummadığın yerden, sana onları gönderir…
Şüphesiz Allah’ın kula yardımı niyetinin derecesine göredir…
Kim tam olarak hayra niyet ederse, Allah da ona tam olarak yardım eder.
Kimin niyeti eksik olursa, niyetinin eksikliği kadar Allah’ın ona yardımından eksik olarak istifade eder.
Nefsin seni Azîz ve Celîl olan Allah’ı razı etmeyecek şeylerden birine meylettirirse, senden önce bu dünyadan giden saltanat sahiplerini hatırla.
Kendine sor, onların güzel şeyleri görmelerini sağlayan gözleri nasıl oyuldu.
Canlarının istedikleriyle bir türlü doymayan karınları nasıl delik deşik oldu.
Onlar nasıl kokmuş cesetler haline geldiler. Şayet onlar evlerimizin yanlarına bırakılsaydı ve onları topraklar örtmeseydi, kokularına dayanamaz feryadı basar ve pis kokularından şikâyet ederdik.
Ve’s-selâmu aleyke ve rahmetullahi teâlâ ve berekatuhu.”
Salim b. Abdillah b. Ömer takva ve doğruluk dolu bir ömür sürmüştür. Bu ömür esnasında dünya zînetlerinden yüz çevirmiştir…
Allah’ı hoşnut edecek şeylere yönelmiştir.
Yiyeceğin katı ve sert olanını yemiş, giyeceğin kaba olanını giymiştir.
Bir er olarak müslüman ordularıyla birlikte BizanslIlarla savaşmıştır.
Müslümanların ihtiyaçlarını yerine getirmiş, bir anne gibi onlara şefkat ve ilgi göstermiştir…
Hicretin 106. yılında öldüğünde Medineliler ona çok üzüldüler…
Ölüm haberi her kalpte bir ateş… her yanakta bir yaş bıraktı….
Bütün halk cenazesini teşyî (uğurlama) etmeye ve defninde bulunmaya koştu.
Hişam b. Abdilmelik o gün Medine’deydi. O da Salim’in namazını kılmaya ve onu teşyî etmeye çıktı.
Halkın kalabalıklığı ona dehşet verip içinde biraz haset uyandırdı ve kendi kendine şunu sordu:
“Acaba, müslümanların halifesi burada ölseydi bu insanlardan kaçı dışarıya çıkardı?”
Daha sonra Medine valisi İbrahim İbn Hişam el-Mahzumrye:
“Medine halkının sınır boylarındaki kalelere dört bin kişi göndermelerini emret” dedi.
Onun için bu yıla “Dörtbin yılı” denildi…
Allah, Salim İbn Abdillah’ın kabrini nur etsin ve onu “a’lay-ı illiyyîn” de kılsın.1