ALİ KAZVÂNÎ (Kîzvânî)
Suriye’de yaşayan velîlerden. İsmi Ali olup, babasının ismi Muhammed’dir. 1483 (H.888) senesinde Suriye’nin Hama şehrinde doğdu. 1548 (H.955) senesinde Hac farîzasını yerine getirdikten sonra, Peygamber efendimizi ziyâret için Medîne’ye giderken, Mekke-i mükerreme ile Tâif arasında vefât etti.
Ali Kazvânî, gençliğinde Hama şehrindeki Seyyid Ali binMeymun Magribî adlı büyük bir zâtın talebesi idi.
Hama şehri o zaman bağlık, bahçelik, yeşillik bir yerdi. Birkaç kimse berâberce yolda giderken, önlerine bir arslan çıktı. Yollarına devâm edemediler. O kâfilede bulunanlar Hama’ya geri gelip, Seyyid Ali hazretlerine arslandan şikâyetçi oldular ve;
“Bizim yolumuza çıkıp, geçip gitmemize mâni oluyor.” dediler. Arslanın zararından kurtulmak için himmet ve yardımlarını ricâ ettiler. Seyyid Ali;
“O arslan yolunuza çıkarsa, ona karşı ezân okuyunuz! İnşâallahü teâlâ ezânı işitince size bir şey yapmadan çeker gider.” dedi. Onlar tekrar yola çıktılar. Yolda arslan yine önlerine çıktı. Seyyid Ali’nin emri üzere ezân okudular. Fakat arslan, yerinden ayrılmadı. Dönüp tekrar durumu SeyyidAli’ye bildirdiler. Yine;
“Ezân okuyun!” dedi. Bunun üzerine yola çıktılar. Arslanın yakınına gelince ezân okudular. Fakat arslan, bu defâ da yerinden hiç kıpırdamadı. Durumu tekrar Seyyid Ali hazretlerine bildirdiler. Bunu duyan Ali Kazvânî, elinde olmadan yerinden kalkıp arslanın yanına gitti. Arslanın yanına yaklaşıp karşısına geçince, o anda arslan, oradakilerin gözünden kayboldu. Yer mi yuttu, yoksa eriyip gitti mi kimse bilemedi. Bu durumu, Ali Kazvânî’nin hocası Seyyid Ali’ye bildirdiler. Kerâmetini izhâr etmek, Seyyid Ali’nin yanında kusur sayılırdı. Bu bakımdan Ali Kazvânî’ye kırılıp;
“Kerâmet göstermekle sen bizim yolumuzu ifşâ eyledin, açığa çıkardın diyerek, bir daha dergâha gelmemesini söyledi.
Ali Kazvânî, üzgün bir hâlde memleketini terkedip, batı tarafına gitti. Şeyh Seyyid Ali’nin vefâtından sonra halîfesi olanŞeyh bin Arafa, Seyyid Ali’nin talebelerinden Şeyh Alvân’a mektup gönderdi. Mektupta;
“Cenâb-ı Hakk’ın kapısından hiç kimse kovulmaz. Hocamız Seyyid Ali’nin, Ali Kazvânî’yi kovmaktan maksadı, terbiye ve hâlini düzeltmesi içindi. Siz onu niçin kabûl etmiyorsunuz?” diye yazıyordu. Bunun üzerine, Şeyh Seyyid Ali’nin halîfelerinden Şeyh Alvân Hamevî, Ali Kazvânî’yi talebeliğe kabûl etti. Ali Kazvânî, Şeyh Alvân’ın terbiyesi ile mânevî hâllere ve makamlara kavuştu. Bir müddet bu şekilde devâm etti. Ondan çok kimse istifâde etti. Daha sonra Anadolu’ya geldi. Buradan hac ibâdetini yerine getirmek için Mekke-i mükerremeye gitti.
Ali Kazvânî, Mekke-i mükerremede büyük âlim Abdülvehhâb-ı Şa’rânî ile görüşüp sohbette bulundu. Ali Kazvânî, insanlar arasında makamını gizlerdi. Bir sohbet esnâsında Abdülvehhâb-ı Şa’rânî’ye şöyle dedi:
“Burası, Mekke-i mükerreme. Allahü teâlânın beldesidir. Kim burada iyi hâl ile görünürse, insanlar onun yanına koşuşur. Onu Allahü teâlâ ile berâber olmaktan alıkoyarlar. İşte bu sebepten, Mekke-i mükerremeye girdiğim zaman, dünyâyı seven birisi olarak göründüm, onlardan sadaka istedim. Onlar da, bu, dünyâyı seven birisi deyip, benden uzaklaştılar. Ben de, daha fazla Rabbime ibâdet etme imkânı buldum.”
Sohbetlerinde buyurdu ki:
“Dînin edeblerine riâyet etmeden, yolunun kâmil olduğunu iddiâ edenin delîli yoktur.”
“Kendisini fazla medheden kimse, başkasını da aynı derecede kötüler. Başkasını fazla kötüleyen, kendisini fazla medheder.”
“Allahü teâlâyı taleb ve O’nun rızâsını isteme husûsunda samîmî ve doğru olan, insanların kendisini terk etmelerine aldırmaz!”
Ali Kazvânî, birçok eser yazdı. Yazdığı eserlerden bâzıları şunlardır: 1) Za’d-ül-Mesakîn ilâ Menâzil-is-Sâirîn, 2) Dîvân-üş-Şi’r, 3) Keşf-ül-Kinâ’ an Vech-is-Semâ, 4- Nesr-ul-Cevâhir fil-Mugâfereti Beyn-el-Bâtın vez-Zâhir, 5)El-Kenz-üd-Dânî fî Zübdet-it-Tasavvuf.
KAYNAKLAR
1) Mu’cem-ül-Müellifîn; c.7, s.28
2) El-Kevâkib-üs-Sâire; c.2, s.201
3) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s.196
4) Tabakat-ül-Kübrâ; c.2, s.180
5) Şakâyik-ı Nu’mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s.523
6) Esmâ-ül-Müellifîn; c.1, s.745
7) Keşf-üz-Zünûn; c.1, s.947
8) Ahlwardt; Verzeichniss der Arabischen Handschriften; c.6, s.112
9) Brockelmann; Sup-2, s.462
10) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.13, s.276