Sahabe-i kiramin büyüklerinden biri olup Rasûlüllah (s.a.s)’in vahiy kâtiplerindendir. Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim’in en güzel şekilde okunmasında büyük hizmetleri bulunan mümtaz bir sahabi de Ubey bin Ka’b’dır (r.a.). Übey (r.a)’in babasının adı Ka’b, annesinin ismi Suheyle’dir. Medineli olup Hazrec kabilesinin Neccâr oğulları kolundandır. Babası Ka‘b b. Kays, annesi yine aynı kabileden Süheyle’dir. Ubey (ra),nübüvvetin 12. yılına (621) rastlayan hac mevsiminde Hz. Peygamber ile Hazrec kabilesine mensup 6 Medinelinin Mina’da bir araya gelmesiyle gerçekleşen 1. Akabe biatından sonra Müslüman oldu. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Übey b. Ka’b’ın Müslümanlığı kabul etmesi Rasulüllah(s.a.s)’in Medine’ye hicret etmesinden önce, Akabe biatlarında olmuştur. Hicretten sonra Resûlullah kendisini Aşere-i mübeşşereden (Cennet ile müjdelenen) Sa’îd bin Zeyd ile kardeş yaptı. Peygamberimizle birlikte bütün gazâlara iştirâk etti. Çoğunluğun kanaatine göre o, Hz. Ömer’in hilâfeti zamanında (30/650) vefat etmiştir.
UBEYY B. KA’B
“Ey Ebû’l-Münzir!
Sahip olduğun ilimden dolayı, seni tebrik ederim…”
Hz. Muhammed (s.a.v.)
Rasûlullah (s.a.v.) birgün ona:
– “Ebû’l-Münzir! Allah’ın kitabındaki en büyük ayet hangisidir?” diye sordu.
O da:
– “Allah ve elçisi daha iyi bilir” diye cevap verdi…
Peygamber (s.a.v.) sorusunu tekrar etti:
– “Ebû’l-Münzir! Allah’ın kitabındaki en büyük ayet hangisidir?..”
Übeyy şöyle cevap verdi:
– “Allah ki, ondan başka ilah yoktur. O Hayy ve Kayyum’dur…”
Rasûlullah (s.a.v.) eliyle onnu göğsüne vurdu ve yüzünde görülen memnuniyet ifadesiyle:
– “Ey Ebû’l-Münzir! Sahip olduğun ilimden dolayı seni tebrik e-derim.”
Rasûlullah’ın (s.a.v.), Allah’ın kendisine verdiği ilim ve anlayış sebebiyle tebrik ettiği Ebû’l-Münzir yüce sahabi Ubeyy b. Ka’b’dı.
O, Akabe’de, Bedir’de ve diğer olaylarda bulunan Hazrec’ten bir Ensarlıydı…
O, ilk müslümanlar arasında üstün bir dereceye sahipti. Hatta mü’minlerin emiri Ömer (r.a.) onun hakkında şöyle demişti:
– “Übeyy, müslümanların efendisidir.”
Übeyy b. Ka’b vahyi ve mektupları yazanların başında geliyordu…
Kur’an-ı Kerim ezberleme, onu güzel bir şekilde okuma ve ayetlerini anlamada yükselen kimselerdendi…
Rasûlullah (s.a.v.) ona bir gün şöyle buyurdu:
– “Übeyy ibn Ka’b! Bana, Kur’an’ı sana arzetmem emredildi…”
Übeyy, Rasûlullah’ın (s.a.v.) emirlerini ancak vahiyden aldığını biliyordu…
Öyle olunca, gizli bir neşeyle Rasûlullah’a (s.a.v.) sordu:
– “Ya Resûlüllah! Anam babam sana feda olsun… Sana, bizzat benim adım mı söylendi?”
Rasûlullah (s.a.v.):
– “Evet… Hem de Mele-i A’lâ’daki (yüce Alem’deki) adın ve atalarının adıyla…”
Peygamber’in (s.a.v.) gönlünde bu dereceye ulaşan bir müslüman gerçekten büyük bir müslümandı.
Rasülullah’la (s.a.v.) yıllarca beraber olan Übeyy ibn Ka’b onun tatlı ve cömert kaynağından bol bol istifade eder…
Rasûlullah (s.a.v.) Rafik-i A’la’ya gittikten sonra Übeyy, ibadetinde, takvasında ve ahlakında onun zamanındaki gibi sağlam ve güvenilir kaldı…
O -her zaman- kavmi arasında bir uyarıcı idi…
Onlara Peygamber’in (s.a.v.) günlerini ve o andaki durumlarını, davranışlarını ve takvalarını hatırlatırdı…
İşte arkadaşları arasında konuştuğu şahane sözlerden biri:
-“Biz Rasûlullah’la (s.a.v.) beraberken yönlerimiz birdi…
O bizden ayrılınca bizim yönlerimiz de sağa ve sola ayrıldı…”
O, takva ve zühde sarılmıştı. Dünya onu aldatamamıştı…
Çünkü o, dünyanın gerçek halini onun sonunda görüyordu…
Kişi ne kadar yaşarsa yaşasın, ne kadar nimet ve iyi şeyleri elde ederse etsin, bunların hepsinin toz toprağa dönüşeceği ve sonunda yaptığı iyi bir amel veya kötü bir amelden başkasını bulamıyacağı bir günle karşılaşacaktı…
Übeyy, dünyadan bahsederken şöyle diyordu:- “Âdemoğlunun yiyeceği dünyaya benzetilmiştir…
Eğer ona lüzumundan fazla tuz ekerse, onun nasıl olacağını sen düşün?..”
Übeyy, insanlara konuştuğunda boyunlar uzayıp kulaklar dikkat ve şevkle onu dinlerdi…
Çünkü o Allah için hiç kimseden korkmayan ve dünyalık bir maksadı olmayan kimselerdendi…
İslam toprakları genişlediğinde, müslümanların haksız yere valilerini övdüklerini görünce onlara şu uyarıcı sözleri göndermeye başladı:
– “Ka’be’nin rabbine yemin olsun, onlar mahvoldular…
Onlar mahvoldular ve mahvettiler…
Ben onlara acımıyorum. Ancak mahvettikleri müslümanlara acıyorum…”
O çok müttakiydi, Allah’ı ve ahiret gününü her ne zaman zikret-se ağlardı…
Kur’an-ı Kerim ayetlerini okurken veya dinlerken bütün vücudu titrerdi…
Bu ayetlerden birini dinlediğinde yahut okuduğunda onu tarif e-dilmeyecek derede bir üzüntü kaplardı.
işte o ayet:
“De ki: Üstünüzden ve altınızdan size azap göndermeye, sizi fırka fırka yapıp kiminize kiminizin hıncını tattırmaya kadir olan O’dur. Anlasınlar diye ayetleri nasıl yerli yerince açıkladığımıza bak.”1
Übeyy’in en çok korktuğu şey aralarında şiddetli bir intikam savaşı çıkacak günün müslümanlara da gelmesiydi…
O, Allah’tan daima afiyet isterdi… Allah’ın lutfuyla afiyet ve nimetlere ulaşmış, inanarak korkusuzca ve mükafatını alarak Rabbine kavuşmuştu…