VASİLE B. EL-ESKA’
(Dünyalık olarak bir tek elbise ve bir günlük yiyecekle yetinen bir zat.)
Dünyalık olarak sadece eski bir yün elbisesi ve bir çift eski a-yakkabısı vardı. Elini dünyaya da bulaştırmamıştı. Kalbi ona inanmamış, ve bakmamıştı. Rablerinin rızası için sabah akşam ona dua eden Suffe ehlindendi. Onlar fakir muhacirler diye tanınıyorlardı. Hiçbir ticaret onları Allah’ı zikretmekten alıkoymuyordu. Kaçırdıkları hiç bir dünyalığa üzülmüyürlardı. Rasülullah kendine gelen sadakaları onlara gönderirdi. Bir hediye geldiğinde de onlarla paylaşırdı. Ashabına, Suffe ehline (Ehl-i Suffe’ ye) hurma ve erzak vererek yardım etmelerini tavsiye ederdi. Onlar, Rasûlullah’ın (s.a.v.) haklarında: “Fakir müminlere kıyamet gününde zenginlerden beşyüz yıl kadar önce kurtuldukları müjdelensin. Bunlar (fakir müminler) cennette rahat ve huzur içinde yaşıyorlar. Onlar da (zenginler) hesaba çekiliyorlar dediği kimselerdir.
Vasile b. el-Eska’, Allah’ın, ehl-i sema (göktekiler) arasında zikrettiği seçkin kimselerdendi. “Kureyş’ten bazı zenginler, Rasülullah’ ın yanına geldiklerinde bu, kıyafetleri pejmürde fakir müminlerin orada bulunmamalarını istediklerinde, Allah Ta’alâ şu ayeti indirdi: “Rablerinin rızasını isteyerek sabah akşam ona yalvaranları (zayıf müminleri) kovma! (o kâfirler ister inansınlar, ister inanmasınlar). Onların hesabından sana bir sorumluluk senin hesabından da onlara herhangi bir
Kıble, Ka’be tarafına çevrilmeden önce, Mescid’in Kuzey duvarında, hurma dallarıyla bir gölgelik ve sundurma yapılmıştı. Buna “Suffe” denilirdi.
Ehl-i Suffe ise, Medine’de kavim ve kabileleri, evleri barkları bulunmayan, Mescid’in Suffesinde yatıp kalkan sahabilerdi.
Ehl-i Suffe, gecelerini namazla, Kur’an okumak, ders görmekle geçirirler, gündüzleri de su taşır, odun toplayıp satarlar ve onunla yiecek alırlardı. Fakir ve muhtaç oldukları halde, hiç dilenmezlerdi. sorumluluk yoktur. Zira senin onları yanından kovman, zalimlerden yana olmana sebep olur.”
Vasile, Peygamber (s.a.v.) Tebuk savaşına hazırlandığı sırada, yani hicretin dokuzuncu senesinin Recep ayında müslüman olmuştur. Bu savaşın vakti, müslümanlar için bir imtihandı. Kurak bir seneydi. Sıcak çok şiddetliydi. Bahçe sahiplerinin meyveleri olgunlaşmıştı. Onlar bahçelerindeki meyvelerin yanında ve ağaçların gölgelerinde oturmak istiyorlardı. Münafıklar da Rasûlullah’la biklikte çıkmaktan geri durdular. Bu zor durumda, Vasile b. el-Eska, Mescid’e Rasûlullah’ın yanına geldi ve ondan bey’atini kabul etmesini istedi, Rasûlullah (s.a.v.) ona bakıp;
– Sen kimsin? diye sordu.
Vasile;
– Ben, Vasile b. el-Eska’yım. Künyem; Ebu Kırsafe’dir diye cevap verdi.
Rasûlullah (s.a.v.) ona;
– Bey’at etmeğe gücün yetecek mi? dedi.
Vasile;
– Evet, dedi.
Rasûlullah (s.a.v.);
– “Öyleyse, benim sevdiğimi sevmek, sevmediğimi sevmemek üzere bana bey’at ef dedi.
Vasile buna göre bey’at edip ailesinin yanına döndü. Durumu onlara haber verdi.
Vasile’nin babası, oğlunun haline baktı;
– Demek, sen böyle yaptın ha! dedi.
Bunun üzerine Vasile, amcasının yanına gitti. Amcası, sırtını güneşe vermiş ısıtıyordu. Ona selâm verdi, amcası da Vasile’ye;
– Demek sen, böyle yaptın ha! dedi.
Vasile;
– Evet deyip amcasına İslâm’ı anlattı. Amcası ona, babası kadar kızıp sitem etmeden;
– Bir işte, bizden önce davranman sana yakışmaz, dedi.
Kız kardeşi Vasile’nin dediklerini dinledi ve yanına gelip islami usulde selâm verdi.
1 En’am, 52.
Vasile;
– Kardeşim! Senin, bana böyle selâm verişinin sebebini pek an-la-yamadım, dedi.
Kız kardeşi;
– Senin ve amcanın söylediklerini dinledim, dedi.
Vasile, amcasına anlattığı gibi, Islâm’ı ona da anlattı.
İslâm onun çok hoşuna gitti ve hemen müslüman oldu.
Bunun üzerine Vasile;
– Kardeşim! Allah senin için hayır ve iyilik diledi. Müslüman oldun-, öyleyse bu kardeşine gazaya (savaşa) gidenin malzemelerini hazırla, yani yol hazırlığımı koy, Çünkü Rasûlullah (s.a.v.), sefere kanatlanmak, gazaya çıkmak üzeredir, dedi.
Kızkardeşi Vasile’ye yol azığı hazırladı. Azığını alınca Medine’ye geldi. Ama Vasile’yi götürecek bir hayvan yoktu.
Hemen Kaynuka oğulları çarşısına gitti.
– Beni, hayvanına nöbetleşe bindirecek var mı? diyerek seslendi.
Bu savaşta Şam hududuna kadar hayvanına bindirecek birini arıyor, hiçbir şeyi olmamasına rağmen, eline geçecek ganimet payını ona vereceğini söylüyordu. Cihat etmekten gayesi ganimet, değil Allah’ın rızasını kazanmaktı. Gerçi bütün samimi müslümanların gayesi buydu. Çarşıda bağırırken, bir de ne görsün. Büyük sahabi Ka’b b. Ucre ona şöyle diyordu:
“Ben seni, gece ve gündüzde nöbetleşe, yeme ve içmede de ortaklaşa olmak üzere hayvanıma bindireyim”
işte bu anda Vasile kendisine, semanın kapılarının açıldığını ve cihat yolunun hazırlandığını hissetti.
Bunun üzerine Ka’b’a;
-Tamam, şartlarını kabul ettim, dedi.
Tebuk’e hareket saati gelip Rasûlullah (s.a.v.) bunu müslümanlara duyurunca Vasile Ka’b’ın hayvanına bindi ve onun, daha sonra devamlı övgüyle bahsettiği cömertliğini gördü. Ka’b ona yiyecek ve içecek de veriyor, hatta bir hurmayı bile paylaşıyordu.
Anlatılır ki: Halid b. el-Velidin komutanlık yaptığı seriyyelerden birinde müslümanlar büyük bir ganimet elde etmişlerdi. Ganimet taksim edildi ve Vasile’nin payına altı deve düştü. Develer süre süre Ka’b b. Ucrenin çadırına geldi ve;- Dışarı çık! Allah sana merhamet etsin. Develerine bak ve onları al diye seslendi.
Ka’b’ın, gülümseyerek dışarı çıkıp;
– Vasile! Allah onları sana mübarek kılsın. Ben seni, bir şey almak maksadıyle deveme bindirmedim, demesi, Vasile için bir sürpriz olmuştu.
işte bu develer, Vasile’nin elde ettiği ilk dünya malıydı. O, hayatını Suffe ehliyle birlikte geçirmişti. Oruçlu olarak üzerinden bir veya iki gün geçtiği halde orucunu açacak bir şey bulamadığı olurdu. Bir dirhem veya bir dinarının yahut aynı anda iki kat elbisesinin olduğu vaki değildi. Ahiret nimetlerinin tükenmeyeceğine inandığından dünya malının az olması onu üzmezdi. Dünya’da elde edemediğini Allah’ın kendisine Kıyamet gününde vereceğinden şüphesi yoktu. Uzlet ve ibadet hayatı ona, ruh, kalp ve vicdan temizliğini, düşünce ve anlayış güzelliğni kazandırmıştı. O, yeryüzündekiler arasında gökyüzündeki inci misali bir yıldız gibiydi. Melekler ona sevinirler, Onun secde etmesi ve üzerinde durmasıyla yeryüzü onun kokusunu saçardı.
Vasile b. el-Eska ile Suffe ehlinden olan arkadaşlarına, Cennete girecek ilk zümre olmaları yeterdi.
Abdullah b. Amr b. el-Âs’tan Rasûlullah’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
– “Cennete ilk gireceklerin kimler olduğunu biliyor musunuz?”
Sahabiler;
– Allah ve Rasûlu daha iyi bilir, dediler.
Rasûlullah (s.a.v.)
– “Kendileriyle kötülüklerin savuşturulduğu fakir muhacirlerdir, (öyleki) onlardan birisi, ihtiyacını açığa vurmadan ve onu temin edemeden ölünce melekler şöyle derler Rabbimiz! Biz senin melekleriniz, senin hâzinelerinin bekçileri ve semalarının sakinleriyiz. Onları bizden önce Cennete sokma, derler. Allah Ta’ala da şöye buyurur; Onlar benim kullanırıdır. Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Onlarla kötülükler uzaklaştırılır. Onlardan birisi ihtiyacını açığa vurmadan ve onu temin edemeden öldüğü anda, melekler her kapıdan onun yanına gelirler ve onlara şöyle derler: “Sabrettiğinize karşılık size selâm olsun! Dünya yurdunun sonu (Cennet) ne güzeldir.”
1 Ra’d, 24
Ne mutlu Vasile’ye! Ne mutlu Suffe ehline! Allah’ın Rasûlü’nden böyle bir müjde aldılar.
Vasile, uzun ömürlü sahabilerdendir. Bir rivayete göre, hicretin 83. yılında 105 yaşında vefat etmiştir.
Ayrıca Dımeşk’ta (Şam’da) ölen en son sahabi de odur.