Müslümanların halifesi Hazret-i Ömer, baş kumandanı Ebu Ubeyde’ye şu emri verdi:
– Şam’ı fethettikten sonra, İbrahim Peygamberin Şehri Urfa’ya yürü! Orasını hıristiyanlara bırakmak istemiyorum.
Başkumandan Ebu Ubeyde emri alır almaz İyad’ı vazifelendirdi.
~ Hemen Urfa üzerine git! Şehri kuşat ve teslim oluncaya kadar savaş!
İyad askerlerini hemen alarak Urfa üzerine yürüdü. İslâm ordusu günlerce yol aldı ve bir gece yansı Ur-fa>ı kuşattı.
Ancak sabahleyin kuşatmayı farkeden hıristiyanlar kapılarım açmadılar. Şehri korumakla görevli Bizanslı askerler kale burçlarından Müslümanlara ok yağdırmaya başladı.
Günler geçti. Bizans ordusunun cesareti kırıldı. Bir gece, karanlıktan faydalanıp kalenin dağlara açılan arka kapısından kaçtılar. Korumakla görevli oldukları halkı terkettiler.
Bir kaç gün daha direnen halk, nihayet teslim kararını verdi. Bir elçi gönderip aman dilediler.
– Biz mağlüp hıristiyanlar, siz Müslüman galiplere altı yüz altın vereceğiz. Bunu kesin olarak kabul ediyoruz.
Kumandan îyad teklifi Halife Hazret-i Ömer’e bildirdi ve gelecek emri beklemeye başladı. Nihayet cevap geldi. Halife Ömer’in cevabı göz yaşartacak gibiydi:
– Urfa arazisi kuraktır. Halkı fakirdir. Altıyüz altın vergi veremezler. Onlar bu kadar çok vergiyi korktukları için vermek istemişlerdir. Sen şefkatli davran, altı yüz değil de 300 altına razı ol, anlaşmayı 300 altın üzerinden yap. Fakir, fukara perişan olmasın.
Bu emir üzerine İslâm ordusunun kumandanı İyad, mağlûp milletin altıyüz altınlık vergisini yarıya İndirdi, üçyüz altına anlaşma yaptı, gönüllerini de fethetti.
Tarihler der ki:
– İlk defa galip ordu, mağlup milletin lehine hareket etmiş, onlan korumuş, tekliflerini yarıya indirmiştir. Bu, Müslümanların insani anlayışına, merhamet ve şefkatine tarihi bir delildir.