İmam-ı Gazalî “Mükâşefetü’l-Kulûb” adlı eserinde anlatıyor:
Şakîk-i Belhî bir zamanlar Mekke’de büyük zâhid İbrahim Edhem’le karşılaşınca sohbete dalmış ve ona şöyle bir olay anlatmış:
“Çölde yolculuk yapıyordum. Bir müddet ıssız bir vâhâda yol alırken bir kum tepesinin dibinde, kanadı kırılmış, uçma melekesini çoktan kaybetmiş bir güvercin gördüm. Bu güvercinin ne ile yaşadığını merak etmeye başladım. İlerideki bir kayarım dibine oturarak dikkatle durumu takip etmeye koyuldum.
Biraz sonra bir serçe kuşu uçarak geldi, ağzında bulunan bir çekirge ölüsünü bu kuşa verdikten sonra yine uçup gitti.
Kendi kendime dedim ki:
“Ey Şakîk! Bak görüyorsun ya, kanatsız kalan bir güvercini bir serçeye beslettiren Allah elbette seni de acından öldürmez. Ne çırpınıp duruyorsun böyle? Nasıl olsa Allah rızkım gönderecektir.”
Bundan sonra kendimi inzivaya çekmeye karar verdim. Bu fikrime ne dersin ey Edhem?”
İbrahim Edhem Hazretleri bu soruya şu karşılığı veriyor:
“Ey Şakîk! Niçin kanadı kırık kuş olmayı tercih ediyorsun? Halbuki senin için beslenen bir güvercin olmaktan evvel, besleyen bir serçe olmak gibi daha şerefli bir imkân da var.”
Bu ikaz karşısında düşünceye dalan Şakîk:
“Evet, ben yanılmışım. Başkasına yük olan bir güvercin olmaktansa, düşkünleri besleyen bir serçe olmak daha iyidir.” diyerek fikrini düzeltir.