ALLAH KORKUSU
Devir Hazret-i Ömer (Radıyaliahü Anh)”in haşmetli devriydi. Müslümanlar İran içlerine doğru akınlar yapmışlar, Medâyin”i fethetmişlerdi. Artık ganimet toplanıyordu..*
Az sonra adamın biri elinde bir vazo ile çıkageldi. Vazo çil çil altınla doluydu. Ganimet toplayan memura:
— Buyur, dedi, benim nasibime de bu düşmüş!… Memurun gözleri hayretle açıldı, yanındakiler de merakla bakmıyorlardı. Diyorlardı ki:
— Hiçbir vakit bunun gibisini görmedik. Yanımızdaki eşya ve ganimetin hiç biri bu vazonun değerini karşılamaz. Sen bundan bir şey aldın mı?
İçi çil çil altın dolu vazoyu getiren mücâhidin çıplak ayakları çakıl taşlarının darbelerinden yer yer kanamıştı. Üzerindeki elbise de birkaç yerinden yamalı idi. Ne var ki, yüzünde irfan nûru pırıldıyor, yüreği Allah korkusuyla titriyordu t
— Allah’a yemin ederim ki, dedi, Rabbimin korkusu olmasaydı bunu size getirmezdim…
Memur sordu:
— Sen kimsin, ey iyi adam? İsmini bağışla da seni halifeye takdim edelim l…
O arslan yeleli mücâhid bu söze kızdı ve haykırdı:
— Nefsim kudret elinde olan Allah”a yemin ederim ki, siz ve halife hazretleri beni övsün diye bu işi yapmış değilim… Size kim olduğumu da bildirmeyeceğim… Ben ancak Allah’a hamd ve senâ ederek onun rızâsını kazandığım zaman memnun olurum!…
Sonra dönüp arkadaşlarının yanına gitmek üzere yola koyuldu. Ganimet memuru, adamlarından birine emir verdi:
— 8u mücâhidin ardınca git ve kim olduğunu arkadaşlarından öğren!…
Bir adam onun ardına düştü ve bir nefes gibi onu takip etti. O ise çıplak ayaklarım kumlara batıra batara gidiyordu… Artık karargâha varmışlardı. Gelen adam askerlerden sordu:
— Şu zât kimdir?
Cevap verdiler:
— Ammâr bin Abdi Kays”dır!…
Evet:
Sen yalınız değilsin, Hak seninle her yerde, Enisin o oldu mu ne gerek var ki derde!…