BEN SENİN KARDEŞİN DEĞİL MİYİM?
Çağ kapayıp çağ açan, zaferden zafere koşan, Fâtih unvanını alan büyük Hâkanın dervişlere karşı gönlünde sevgi tomurcuklan vardı… Onlarla sohbeti, onlara ikramı pek seviyorlardı…
Bir gün Fâtih Sultanın huzuruna pejmürde kılıklı bir adam girdi… Koca sultanın cömertliğinden nasibini almak istiyordu:
— Devletlû Sultanım, dedi, ben senin kardeşinim!… Bana ikramda bulun!
O cömert Padişah derhal bu adama bir altın verilmesini emir buyurdu… Ne var ki, öbürü böyle bir altınla gidecek biri değildi. Ağzı da lâf yapmasını biliyordu:
— Ey âlem Padişahı, dedi, senin gibi şanlı bir hükümdara, kardeşine bu kadar az para vermek reva mı?
Fâtih Sultan”ın iman aynası berrak yüzünde ışıklar nokta nokta gezindi. Dedi ki:
— Seninle nerden kardeş oluyoruz?
Adam, tuttuğunu koparmak istiyordu:
— Sultanım, dedi, senin de, benim de ilk babamız Âdem, ilk anamız da Havva değil mi?
Fâtih Hazretleri tatlı tatlı güldü:
— Â kardeş, dedi, sen verdiğim parayı az görme!… Halbuki öteki kardeşlerin duyarsa hissene bu kadar da düşmez… Bu altını al ve kimseye görünmeden buradan toz ol!…
Evet Fâtih Sultan, Âdem”in evlâtlarına birer altın verecek olsa buna ne hazine yeterdi, ne dağlar dolusu altın…