NİÇİN AĞLAYIP DURUYORSUN?
Bir gün, bir cemâat, ağlayan bir âbidin etrafında halka halka oldu. Âbid, gözyaşı incisini sıcak kumların üzerine döküp duruyordu. Ona:— Ey pak kişi, dediler. Allah sana rahmet etsin, niçin ağlıyorsun?
Abid, yaşlı gözlerini yükseklere kaldırıp dedi ki:
— Beni ağlatan, gönlümde açılan bir yaradır. Bu yaranın acısını ancak korkanlar duyar!…
Herkes merak etmişti… Bu yara neydi? Sordular:
— Ey pir!… Bu yara nedir?
Âbid cevaben dedi ki:
— Gelin Allah huzurunda hesap verin, diye bağın-lan sesin verdiği yaradır!…
Ey himmeti zaif kul, kasayı doldurma da îmanı taze tutmaya bak. öyle bir gün gelecek ki, (keşki hiçbir malım olmasaydı) diyeceksin…
Bir başka gündü… Sohbet ehli Fudayl bin Îyâd”ın kapısında toplandılar. Kapının halkasını tutup çaldılar:
— Tak, tak, takkkl…
Fudayl Hazretleri başım pencereden uzatıp baktı… Gözlerinden iplik iplik yaşlar akıyor, sakallan yapraklar gibi titreşiyordu. Onlara hitaben*.
— Ey insanlar, dedi. Kur”ân okumağa ve namaz kılmağa devam edin. Vah size, bu jzaman sohbet zamanı değildir!… Bu zaman ağlamak, yalvarmak ve yakarmak vaktidir. Denize düşüp boğulmak üzere olan adamın duâ-st gibi dua etmek zamanıdır. Bugün dilini koru, yerini hafiflet, kalbini tedâvi et, işine geleni al ve işine gelmeyeni at… Yarın yaparım, yann yaparım, deme… Nice yarınlar geçer de bir şey yapamazsın!…
Evet;
Ne yaparsan bugün yap» yann yaparım deme, Nice yannlar geçti bir baksana âleme!