Şeyh-i Ekber Muhyiddin-i Arabî Hazretleri anlatıyor:
“Mekke-i Mükerreme’de Şeyh Abdülvâhid Deyrî ile konuşurken bana şunları anlattı:
“Buraya gemi ile gelirken, geceleyin bir adam tabii ihtiyacı için kalkmıştı. Ayağı sürçüp denize yuvarlandı. Gemi, rüzgârın da tesiriyle hızla ilerliyor, mürettebat ise uyuyordu. Adamın denize düştüğünü benden başka kimse görmemişti. Düşer düşmez hemen ayağa kalkıp baktım. Bir de ne göreyim: Aniden bir kuş peyda olup, adamı kanatlan üzerine aldı ve getirip gemiye bıraktı! Eğilip adamın kulaklarına bir şey söyledikten sonra da kaybolup gitti. Ben bu acayip hali görünce âdetâ kendimden geçtim! Biraz toplanıp kendime gelir gelmez adamın yanma vardım, bu garip halin ne olduğunu sordum. Onun velî bir zat olduğuna kanaat getirerek bana duâ etmesini istedim.
Adam bana dedi ki:
“Ben avamdan bir kimseyim. Benim bir fevkalâdeliğim yoktur. Denize düşer düşmez, kesin olarak öleceğimi düşündüm. Kendimi Allah Teâlâ’ya teslim edip:
“Bu Azîz ve Alîm olan Allah’ın takdiridir” (Yâsirı sûresi, âyet: 38) meâlin-deki âyet-i kerîmeyi okudum ve kadere razı oldum. Bunu der demez âniden bir kuş gelip beni kanatlan üzerine aldı, getirip gemiye bıraktı. Ben bu hale hayret edince, kulağıma eğilip dedi ki:
“Ben senin okuduğun, “Zâlike takdîru’l-Azîzi’l-AIîm” kelâm-ı ilahisiyim. Bu şekle girip geldim ve seni kurtardım.”
(Yûsuf bin Yâkûbi’ l-Halvetî, Tenbîhü’l-Gabî)