Fakir delikanlı Kâbe’nin etrafında hem dolaşıp tavaf ediyor, hem de durmadan şöyle dua ediyormuş:
– Ey bu Kâbe’nin sahibi, benim evlenemeyecek kadar fakir biri olduğumu biliyorsun. Ne olur, tavâf ettiğim şu Beyt-i Şerif hürmetine beni fakirlikten kurtar, ev-bark sahibi olacak kadar bir imkâna sahip kıl!
Hac mevsimi boyunca bu duayı tekrarlayan fakir genç, bir akşam üzeri yine duasını yapmış, çıkarken ayaklarının ucunda altın işlemeli bir kese görmüş. Eğilip alarak içini açıp bakmış ki, saf altınla dolu koca bir kese. Titremeye başlamış. Kendi kendine söyleniyor-muş:
– İşte yaptığım duam kabûl oldu. Evlenip, ev-bark sahibi olacak kadar servet elime geçti.
Ama hemen arkasından kalbinden sesler işitir gibi olmuş:
– Hayır, bu para senin değildir. Bulana helâl değildir. Sahibine mutlaka vermen gerektir.. Derken yaşlı bir adamın feryadı duyulmuş:
– İçi altın dolu kesemi kaybettim, bulan yok mu?
Hemen yaşlı adamın yanma koşmuş:
– Baba, demiş, işte kesen, buyur, al, boşuna telâşlanma!
İhtiyar, keseye bakmış, içindeki altınları bir bir saymış, eksiksiz, tam olarak kendisine verildiğini anlamış. Parayı iâde eden gence dönerek:
– Bunu bana iâde ettiğin için sana yüz dinar versem alır mısın? diye sormuş.
– Hayır, istemem.
– Peki elli dinar olsun. Onu da mı almazsın?
– Hayır, onu da istemem.
– Peki, ne istersin ya?
– Ben benim gibi kullardan bir şey istemem. Ben Allah’dan istedim. Allah verirse O’ndan alırım. Kullardan hakkım olmayan şeyi istemem.
Yaşlı adam bu gencin tok gözlülüğüne, harsımdan uzak kalışına hayran olmuş. Oradan ayrılarak uzaklaşır gibi yapmış, peşinden genci tâkibe başlamış. Delikanlının kaldığı evi, gerçek durumunu gizlice tahkik etmiş.
Bir gün gencin evine yaşlı bir hanım gelmiş:
– Oğlum, sen böyle yapayalnız ne yapıyorsun bu evde? demiş. O da durumu anlatmış. Kimsesiz, öksüz bir genç olduğunu söylemiş. Yaşlı hanım kendisini dikkatle dinledikten sonra şöyle bir teklifte bulunmuş:
– Benim şimdiye kadar yabancı bir erkeğe asla görünmemiş bir tane kızım var, onu sana vermek istiyorum. Senin gibi dindar bir gence bizim ihtiyacımız var.
– Ama teyze, ben fakir bir gencim, ne param, ne barınacak doğru dürüst evim var, deyince de yaşlı hanım şöyle karşılık vermiş:
– Evladım, senin evin de var, paran da. Gel bakayım benimle..
Fakir genç merak ve heyecanla yaşlı hanımın peşine düşmüş, birlikte bir müddet yürüdükten sonra, saray gibi bir evin kapışma gelmişler. Bir de ne görsün, Kâbenin yanında parasını bulup da verdiği yaşlı zat kapıda duruyormuş. Gencin şaşırdığını gören yaşlı zat şöyle konuşmuş:
– Evlâdım, hiç şaşırma. Ben Kâbe’nin etrafında dolaşıp tavaf ederken Rabbime sığınıyor, “Ey Yüce Rab-bim, benim bu biricik kızımı senin emirlerine çok sadık, dindar bir gence nasip eyle, haram-zâdelere düşürme” diye yalvarıyordum. Bu duamın senin hakkında kabûl olduğunu tahmin ediyorum. Nitekim istediğim gencin sen olduğunu gösteren bir olay da o sırada cereyan etti. Dikkat et. Şu benim beğeneceğini sandığım tertemiz yürekli kızım, şu da ikinize bağışladığım evim. Teklifimizi kabûl edersen bizi sevindirmiş olursun, belki kaderin hükmünü de böylece yerine getirmiş oluruz.
Fakir genç, kendisi gibi o zatın da dua ettiğini anlayınca, bunda hikmet var deyip teklifi kabûl etmiş. Böylece yokluğu kapıdan attığı gibi, huzurlu ve mes’ud bir yuvanın da sahibi olmuş. Onlann bu hâli de bir ibret dersi olarak kitaplara yazılmış, bizlere kadar nakledilmiş. Allah’ın, doğruların yardımcısı olduğu böylece nazara verilmiş.