Fatih, Şehzâdebaşı, Bâyezid yolunu takip ederek ilerliyordu. Yol kenarında askerler selâm durmuşlardı. Rum kızlan ise, genç padişahı çiçek yağmuruna tutuyorlardı. Bu sırada bir derviş, yolun ortasına çıktı. Fatih’e hitaben:
“İstanbul’u fethettim” diye bu kadar kendine pâye verme. Sen İstanbul’u bizim gibi dervişlerin duâsı ile aldın…” dedi.
Fatih de cevaben:
“Doğru söylersin derviş baba… Lâkin bir harp, duâ askeri ile kılıç askeri müşterek hareket ederse, zafere ulaşır. Duâyı bırakanları, âhiret cehennemi bekler. Kılıcı bırakanlara da çok yazık olur. Duâ temel sâliktir. Lâkin ona esbaba tevessül de eklenmelidir ki, netice alınabilsin! İşte bugün de böyle olmuştur. Hep birlikte hem duâ eyledik, hem de kılınç salladık. Sonunda zafer müyesser oldu. Zaferin sırrı, Hazret-i Peygamber’in (s.a.v.) izini takip etmektir…” dedi.