İyi bir pâdişâhın genç ve ham oğlu, babasından sonra hükümdar olunca ilk iş olarak maiyetinden şunu öğrenmek istemiş:
“Kavuk sözünden sonra Mavuk demenin mânâsı ne? Ev-mev, yol-mol, in-san-minsan… gibi kelimelerin sonuna eklenen öteki sözlerin mânâsı nedir?” Maiyetindekiler:
“Bunların bir mânâsı yoktur, lâf olsun diye söylenir. Dilde bir alışkanlıktan başka bir şey değildir” demişlerse de onu inandıramamışlar.
Genç hükümdar dellâl bağırtıp bunu açıklayacak insan aratmış, birçok kimseden aldığı cevaplardan memnun olmamış. Birgün dağınık kıyafetli bir derviş huzura gelmiş. Hükümdar ona sormuş:
“Ey derviş, anlat bakalım, ev-mev ne demektir?”
“Sultânım! Ev sizin sarayınız, mev fakirin oturduğu kulübedir.”
“Peki, kavuk-mavuk ne demek?”
“Kavuk, zât-ı şâhânelerinin başındaki, mavuk ise bendelerinin başındaki perîşan başlık.”
“Pekî, yâ hükümdar-mükümdar?…”
“Efendimiz, hükümdar rahmetli pederiniz, mükümdar da siz sultânımız…”