Hz. ABBAS”IN ALTINLARI
Peygamber amcası Abbas henüz Müslümanlık nuru ile şereflenememişti… Kâfirlere uyup o da Bedir çengine geldi ve îslâm ordusuna esir düştü…
Abbas, sonra nur şehri Medine”ye getirildi… Nebiler Nebisi onu karşısına alıp buyurdular ki=
— Ey Abbas!… Kendin, kardeşinin oğlu Akil b. Ebî Tâlib ve Nevfel bin Hâris için kurtulmalık akçesi öde!… Çünkü sen servet sahibisin!…
Abbas”m ayağına kahır zinciri dolamvermişti… Bu zincirlerden kurtulmak için de akçe ödemesi gerekiyordu… Ne var ki, o bir başka telden çalıyordu:
— Ey Allahın Resulü, diyordu, ben MüslümandımL. Kureyş kavmi beni zorlayarak Bedir”e getirdiler!…
Kâinatm Efendisi hayâl üstü bir gülümseyişle dediler
kİ:
— Senin Müslümanlığını Allah bilir… Dediğin doğru ise, Allah sana elbette onun ecrini verir… Fakat, senin işin aleyhimizde idi. Sen, kurtulmak akçesi ödemene bak!.
Rahmet Peygamber, Abbas”m yarımda bulunan (800 dirhem) altuna da harp ganimeti olarak el koymuştu…
Peygamber amcası Abbas, yüreğine zehirli hançerler saplanmış gibi çırpmıyordu:
— Ey Allahın Resülü!… Bâri, o aldığın altunlan kurtulmalık akçemize mahsub et, demedeydi…
iki cihanın imdâdma yetişen Cenâb-ı Peygamber (Sal-lallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki:
— Hayır!. O, Allah’ın bize senden nasib ettiği bir Sa’ nimettir!…
Abbas”m dudakları acı ile büzüldü:
— Ey Allahın Resûlü, dedi, benim ondan başka malım yok!… Sen, beni Mekke”de halktan dilenecek bir de bırakacaksın!…
Alemin Fahri, içinde okyanusların çağladığı mübârek «rözlerini ona dikti ve dedi:
I — Ey Abbas!…
Abbas”ın titrek dudakları aralandı:
— Buyur, ey Allahın Resûlü!…
— Ya o altınlar nerede kaldı?
— Hangi altunlar?
— Hani, sen Mekke”den çıkacağın gün, zevcen Üm-mül Fadl”a teslim ettiğin altunlar!… Onlan teslim ederken, yarımızda ikinizden başka hiç kimse yoktu… Sen, Ümmül Fadl”a: Ey Ümmül Fadl! Bu seferde başıma ne geleceğini bilmiyorum. Şayet bir felâkete uğrayıp da dönemezsem, şu kadarı senin içindir!… Şu kadan Fadl içindir!… Şu kadan Abdullah içindir… Şu kadan Ubeydul-lah içindir… Şu kadan da Kuşem içindir, dediğin altunlar!…
— Bunu, sana kim haber verdi? Canımı kudret elinde tutan Allah”a yemin ederim ki, bunu benden ve Ümmül Fadl”dan başka hiçbir kimse bilmiyordu!…
— Fakat Allah biliyordu!…
— Evet!…
— İşte bana da Allah haber verdi!…
Peygamber amcası Abbas birden oluklardan boşalan coşkun sular gibi çağladı ve gönlünün tâ derinliklerinden gelen bir sesle haykırdı:
— Şehâdet ederim ki Sen Allahın Resûlüsün ve sâdıksın!… Şehâdet ederim ki Allah”tan başka ilâh yoktur.
Ve artık Peygamber amcası Abbas samimi bir mü’-mindir… Allah ondan râzı olsun!…