HANGİMİZ HAK ÜZEREYİZ?
Hak yolunun mânâ kahramanlarından Mâlik b. Dinar”ın huzuruna bir gün bir zındık geldi:
— Ey Mâlik, dedi, hak benim!. Yâni benim yolum haktır!…
Mâlik Hazretleri ılık gözlerini ona dikip dedi ki
— Hayır, hak yolda olan benim, sen ise dalâlet eh-lindensin!…
Zındık adam, arslandan süt emmek isteyen yabani dağ keçisi gibi inat ediyordu:
— Benim yolum hak!…
Yüce Şeyh:
— Dur â adam, dedi, şimdi anlarız!.
— Nasıl?
— İkimiz de ellerimizi birbirine tutup ateşe sokacağız. Kimin eli yanarsa onun dâvâsı bâtıldır!…
— Pekâlâ!…
Bunun üzerine ellerini birlikte ateşe soktular… Kızgın alevler iki elin etrafında halkalanıp kaldı…
O da ne?
Ateş hiçbir ele tesir etmiyordu… Mâlik Hazretleri perişan oldu. Derhal evine geldi. Yüce Rabbinin dergâhına yüz tuttu, îman aynası alnını secdeye koyup inledi:
— Ey Rabbi Kerîmim!… Yetmiş yıldır sana kulluk ederim. Bir kâfirle beraber tutuldum!…
Hem böyle inliyor, hem de gözyaşları yerleri ıslatıyordu. O ân, gönlüne bir nidâ erişti:
— Ey Mâlik!… O seninle beraber olabilir mi hiç?… Onun eli senin elinle birlikte olduğu için yanmadı, yoksa kâfirin gıdası sadece ateştir!…
Mâlik b. Dinar Hazretleri hemen şükür secdesine kar pandi:
— Ey Hâlikı Zîşanım, dedi, sana hamd olsun!…
Mâlik Hazretleri hep düşünceli ve tefekkür üzereydi. Onun güldüğünü gören olmamıştı…
Bir gün oğlu öldü, o ân tatlı tatlı gülümsedi… Herkes hayret etmişti, sordular:
— Ey tertemiz erlerin piri!… Bunca sene gülmedin de şimdi neden gülersin?
O nur gündüzü yüzünü yükseklere kaldırıp dedi ki:
— Kabbim oğlumu aldı. Bildim ki benden râzıdır. Bir kişiden ki Allah hoşnud olur, o niçin gülmesin?…