PEYGAMBER RÜYASI
Yine Asr-ı Saâdetten bii’ ibretli sahife açıyoruz. Sa-habilerden Semure b. Cündüb (Radıyallahü Anh’den; Nebiyyi Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) âdeti üzere çok kere sahabilerine:
— Sizden biriniz rüya görmüş müdür?
Diye sorardı. Gördüm, diyenin rüyasını Allah”ın dilediği veçhile tâbir ederdi…
Bir sabah bize hitaben dediler ki:
— Dün gece bir rüya gördüm. Rüyamda yanıma iki kişi geldi. Bunlar bana:
— Haydi, dedüer, yürü!…
Ben de bunlarla beraber yürüdüm… Derken arkasına yaslanmış bir adamın yanma geldik. Bunun başı ucunda iri bir taş parçası taşıyan biri duruyor ve o taşı, arkasına yaslanan adamın kafasına indiriyor, başını yarıyordu… Taş da yuvarlanıp gidiyordu. (Ne var ki,) o adam taşı, arkasından koşup alıyor ve geri dönüyordu…
(O kadar, o kadar ki,) o geri dönünceye kadar da diğerinin parçalanan başı iyi oluyor, eski hâline geliyordu… Birinci def”ada yaptığı aynı hareketi tekrarlayıp duruyordu. Ben (gördüklerim karşısında hayrete düşmüştüm.) Yanımdakilere sordum *.
— Sübhânallahî. dedim = Bunlar nedir böyle
(Onlar bana) :
— Sen yürü, yürü!, dediler…
Yürüdük. Derken sırt üstü yatan bir adamın yanma geldik; baş ucundaki bir adam demirden çatal bir kanca ile ayakta duruyor ve yatan adamın yüzünün bir tarafına gelip kancasiyle ağzının, burnunun ve gözünün bir kısmım tâ kafasına kadar yarıyor, sonra yüzünün öbür taraf ma döriüp orasını da bu şekilde tahnb ediyordu…
(Ne şaşılacak şey ki), Bu arada, bir tarafım tahrib edinceye kadar daha önce tahrib edilen taraf iyi olup eski hâlini almış bulunuyor, sonra dönüp birinci defada yaptığı gibi yine aym hareketi tekrarlayıp duruyordu. (Yâni devamlı olarak adamın yüzünü kafasına kadar parçalıyordu)…
Ben (Yine bu manzaraya hayret etmiştim) :
— Sübhanallah!. Bunlar nedir böyle? dedim…
Yanlındakiler:
— Yürü, yürü!…
Diyorlardı… Yine yürüdük…
(Bu def”a) Fırına benzer bir yapıya vardık. Orada anlaşılmaz sözler, velveleler, gulguleler kopuyordu… İçinde bir takım çıplak erkeklerle kadınlar bulunduğunu gördük. Altlarından alevler geldikçe yürekleri parçalayan feryatlar, çığlıklar koparıyorlardı.
(Bu dehşet hâl karşısında) *•
— Âh, dedim, bunlara ne oluyor?
Yanımdaki o iki adam yine bana:
— Yürü, yürü!…
Dediler… Yürüdük. Nihayet bir ırmağa vardık ki, suları sanki kan renginde idi. Nehrin içinde bir adam yüzüyor, kıyısında da yanma birçok taş toplamış bir kimse duruyordu…
Nehirde (kan rengi sularda) yüzen adam, bir hayli dönüp dolaştıktan sonra, kıyıya yaklaşıyor ve ağzım açıyordu. Kıyıda duran adam da ağzının içine taş atıyor, o da geri dönerek kan içinde yüzmeye devam ediyor, sonra yine nehrin kenarına dönüyor, oradan atılan taşlan yutarak gidiyordu.
Ben o iki adama:
— Ey iyi adamlar, dedim, bu ne hâl?
^.en yürü!… dediler…
bürüdük. Gâyet çirkin bir adamla karşı karşıya geldik
bu çirkin adam) durmadan ateş yakıyor ve ateşin etrafında değirmen taşlan gibi) dönüp dolaşıyordu…
_Bu ne? diye sordum…
— Sen yürü, yürü!… dediler…
Yine yürüdük. (Bu defa da) içinde her çeşit bahar çiçekleri bulunan geniş bir bahçeye vardık…
Bahçenin ortasında uzun boylu bir adam vardı ki, semâya uzanan başını az kalsın göremiyecektim. Etrafında küme küme, halka halka çocuklar bulunuyordu… Hayatımda bu kadar çok çocuk görmemiştim…
Yol arkadaşlarıma sordum:
— Bu uzun boylu adam ve etrafındaki çocuklar kim?
— Sen yürü, yürü!… dediler…
Yürüdük. Gitgide büyük bir ağaçlığa vardık ki, onun kadar güzel ve geniş bir ağaçlık görmemiştim. Peşisıra gittiğim adamlar:
— Sen, dediler, buraya gir!…
Birlikte bu ağaç bahçesine girdik ve ilerledik. Altın ve gümüş tuğlalardan kurulmuş bir şehre vardık… Şehrin kapısını bularak kapının açılmasını istedik…
Kapı açılmış biz de içeriye girmiştik… (Bizi bir kısım insanlar karşıladı ki,) bizi karşılayan adamların vücutlarının yan yüzü, gördüklerimin en güzeline; bunların yarı yüzü de, gördüklerimin en çirkinine benziyordu… Yanımdaki iki melek, bunlara emir verdi:
— Gidiniz ve şuradaki nehre giriniz!…
Baktım ki, sulan pırıl pırıl parlayan bir nehir, enginliğine akıyor, onun suyu sanki hâlis bir süt gibiydi… (O adamların) hepsi bu (billûr) nehre girip çıktılar, sonra bize dönüp geldiler… Yüzlerini kaplayan çirkinlik tamâ-nuyle yok olmuş ve hepsi de son derece güzelleşmişlerdi… Kâinatın Efendisi sözlerine şöyle devam buyurdular:
— Yanımdaki iki melek bana:
— Ey Allahın pâk Elçisi, dediler, burası «Adn» Cenneti’dir ve senin konağın da burasıdır…
Gözlerimi kaldırarak baktım, beyaz buluta benzeyen bir köşk gördüm. Ona işaret ederek:
— Yâ Nebiyyallah, dediler, işte burası senin konağın-dırî…
(Ben o iki meleğe :
Ailah sizden râzı olsun, dedim, öyle ise beni bırakınız da buraya gireyim!…
Dediler ki :
— (Ey Alemin övüncü), Şimdi olmaz-, fakat ileride buraya gireceksin!…
Bunun üzerine ben:
— (Ey hayırlı arkadaşlar, dedim, bu gece birçok acâip şeyler gördüm, bunlar ne idi? (Bunların hikmetini anlatır mısınız?)
Onlar da:
— Evet, dediler, anlatalım…
(Ve şöyle anlattılar) :
— Hani taşla kafası ezilen adam yok mu? Kuranı öğrendiği halde onu terkeden ve uykuyu farz namaza tercih eden kimsedir. (İşte bu ihmalci adam bu suretle azâb
olunacaktır.)
Şakakları, gözleri ve burnu demirle yanlan adam; evinden çıktığı zaman her tarafa ulaşacak yalanlar uy duran kimsedir… (Bu yalan makinası adam da kıyâmet gününde böyle yüzü ve gözleri yırtılarak azâb görecek-
tir.) _ _ i
Fırın içindeki çıplak kadınlarla erkekler; Zânilerle za-
niyelerdir. (Yâni zina eden erkek ve zina eden kadınlardır. Bu sınıf da kıyâmet gününde böyle azâb görecektir.)
Nehirde yüzen ve taş yutan adama gelince: Fâiz yiyen, tefecilik eden adamdır… (Onun da azâbı kıyâmet günü ateşten taşlar yutmak olacaktır.)
Ateş tutuşturan ve onun çevresinde dönen manzara* sı çirkin adam; Cehennem’in muhâfızı Mâlik”tir…
Bahçedeki uzun boylu âdâm ise; (ceddin) İbrahim Aleyhisselamdır
Etrafmdaki Çocuklar da. fıtrat (İslâm) üzere ölen yavrulardır…
cahAbilerden bazıları:
— Ey Allahın Resûlü, dediler, müşriklerin çocukları
bu zümreye dâhil midir?
Kâinatın Efendisi buyurdular ki:
— Müşriklerin çocukları da âhirette Müslüman evlâtlarına mülhaktır.
(O iki Melek hâdisenin geri kalan kısmını şöyle noktaladılar) :
— Yarı vücutları güzel ve yarı vücutları çirkin olan kimseler de; güzel ve hayırlı işlere fenâ işler karıştırdıkları halde, yaptıkları hayırlı işler hürmetine, kötükleri Allah tarafından bağışlananlardır.
Buhârî”nin diğer rivâyetlerinde yine bir rüya anlatı» lıyor ve sonu şöyle bitiyor:
— Hani şu başının ezildiğini gördüğün adam yok mu? Cenâb-ı Hak ona, Kur”ân talim ve ihsan etmişken, geceleri hep uyku ile geçirip Kur”ân okumamış, gündüzleri de Kur”ân ile amel etmemişti. Bu kişiye de kıyamet gününe kadar böyle azâb edilecektir…
Girdiğin birinci ev, bütün müzminlerin köşküdür. İkinci gördüğün (muhteşem) saray da şehidlerin sarayıdır. Ben de Cibril”im, bu da Mikâil”dir.
Ey Allahın Resûlü, başım yukan kaldır, dedi.
Başımı kaldırınca yukarıda beyaz bulutu andıran bir saray gördüm. Cibril ile Mîkâil dediler ki:
— (Ey Nebi!.) İşte burası senin makamındır!…
Ben kendilerine
— Beni bırakınız şu makama gireyim, dedim.
— Hayır, dediler, daha senin (dünyada geçireceğin) tamamlamadığın ömrün var. Onu ne vakit ikmâl edersen o zaman menziline (yâni sarayına) girersin!..
Peygamber-i Zîşanın rüyası tamâmiyle sâdık .ve gerçektir. Bu kıssadan hisse almak lâzımdır.
Fâizcilerin, tefecilerin, iffetsizlerin doldurduğu dün. yamızda nasıl huzur aranır ki…
Dünya, âdeta kan nehri, ateş seli hâlini almıştır. Bundan kurtuluş sadece Kur”ân”a ve Sünnete sarılmakla olacaktır!…
Ne desem ki?
Söyle, nedir bu isyan, nedir İblisle yarış?
Hani kutlu bir secden, Hak huzuruna varış!…