SAVAŞ ATI
Bir gün, sahabilerden Ebû Katâde bir at satm ahp Medine”ye geldi. Atın üzerinde yeleli arslanlar gibi duruyordu… Onun bu hâlini Mes”ade gördü. Zaten daha evvelden aralarında tanışıklık vardı. Mes”ade gözlerini ona dikip sert sert baktı ve:
— Ey Ebû Katâde, dedi, bu atı niçin aldın?
Ebû Katâde cevap verdi:
— Nebüer Nebisinin yanında bir cihad atı bulundurmayı m ur ad ettim!..
Mes”ade kıkır kıkır güldü:
— O halde sizi öldürmek hiç de kolay olmayacak!..
Ebû Katâde kükredi:
— Ben bu at üzerinde seninle karşılaşmayı Allah”tan dilerim!..
— Amini…
Bir gün, Ebû Katâde, eteğine hurma koyup atma götürmüştü. At başım kaldırdı ve kulaklarını dikti… Ebû Katâde:
— Allah”a yemin ederim ki, dedi, bu at süvari kokusu almıştır!..
Annesi ona kızdı:
— Vallahi, ey çocuğum!. Biz, câhiliyet günlerinde bile ^hinlik etmez, gaipten yalan yanlış haber almağa ve vermeğe kalkmazdık… Nebiyyi Zişân geldikten sonra, böyle şeylerle nasıl uğraşırız?
At yine başını kaldırıp kulaklarım dikti. Ebû Katâde yine çığlığı bastı:
— Allah’a yemin ederim ki, at süvari kokusu almıştır!..
Ebû Katâde bir ara başını yıkıyordu. Henüz bir tarafım yıkamıştı ki, at eşinmeye ve kişnemeye başladı… Ayaklarım da durmadan yere vuruyordu…
Ebû Katâde, işini hemen bıraktı. Atı çekip üzerine bindi… Tam o an Âlemin Fahrinin mübârek sesini duydu:
— Yetişiniz, yetişiniz!..
Ey Ebû Katâde!. Hemen hareket et, yoldaşın Allah olsun!..
Ebû Katâde atmı yıldırım hızıyle sürdü… Soylu at sanki şimşekten kanatlar takınmıştı… Çölleri bir nefeste aştı ve cenk meydanına erişti…
O sırada Abdurrahman b. Uyeyne, sahabilerden birini mızraklayıp şehid etmişti. Ebû Katâde, derhâl mızrağını kaldırıp onun karşısına dikildi:
— Ey kâfir, dedi, cehenneme hazır ol!..
Yaman bir boğuşma başladı… Kâfir ilk darbeyi indirdi ve Ebû Katâde”yi yaraladı… Ne var ki, Ebû Katâde mızrağını şimşek gibi kullanarak kâfirin imansız yüreğine sapladı. Acı bir feryât:
— öldüm!..
Gerçekten ölmüştü…
Mes”ade ile Karşılaşma:
Ebû Katâde yine kendi atının üzerindeydi. Tanının^ için de başına san bir sarık sarmıştı… Mıkdad b. Esved de onunla beraberdi. Bir müddet beraber ilerlediler…
Mıkdad, Mes”ade”nin sahabilerden birini şehid ettiği, ni ona haber verdi… Ebû Katâde fena öfkelenmişti:
— Ey Ebû Mâbed, dedi, ben ya öleceğim, ya da o kâfirin kafasını koparacağım!.. Beni takip et!..
Ve atım bir ok gibi ileri sürdü… At yine kanatlı kuşlar misâli gidiyordu. Mıkdad çok gerilerde kalmıştı ve artık onu göremez olmuştu…
Ebû Katâde nihayet baskına müşriklere yetişti… Yetişmesiyle beraber de alnından bir ok yedi. O kadar ki, ok alnına saplanıp kalıvermişti…
Oku eliyle çekip aldı… Hiç bir şey olmamış gibi yine kâfirler üzerine at sürdü… Güçlü ve yavuz bir atlı ona doğru yıldırım misâli geliyordu. Miğferi de yüzünü kapar mıştı… Belli ki onunla hesaplaşmak isteyen biriydi…
Az sonra kim olduğu anlaşıldı. Bu adam, Ebû Katâ-de”nin aradığı kâfirdi… Miğferini kaldırıp yüzünü açta ve =
— Ey Ebû Katâde, dedi, Allah beni sana kavuşturdu!..
Ebû Katâde gök gibi gürledi:
— O Allah’a hamd olsun ki, seni karşıma çıkardı.
Kâfir nefretle soluyordu:
Katâde (Radıyallahü Anh) tatlı bir gülümseyişle arkala, nndan bakıp duruyordu…
Nebiyyi Zîşânın Duâsı:
Müslüman cengâverler, yolda, Ebû Katâde Hazretlerinin öldürdüğü Mes”ade”nin üzerine örttüğü kaftanını görünce tamdılar ve kuşlar gibi çırpındılar:
— Eyvah!.. Ebû Katâde öldürülmüş!.. Înnâ lülâhi ve innâ ileyhi râciûn!..
Âlemin Fahri dediler ki:
— Hayır!.. Ebû Katâde öldürülmemiştir!. Fakat o ölü, Ebû Katâde”nin öldürmüş olduğu bir müşriktir… Ebû Kar tâde, onu kendisinin öldürdüğü bilinsin diye kendisine ait kaftanı onun üzerine örtmüştür…
Allah, Ebû Katâde”yi rahmetiyle esirgesin!..
Beni, Nebilikle şereflendiren Allah”a yemin ederim ki, Ebû Katâde, Recez okuyarak müşriklerin ardına düşmüştür!..
Hazret-i Ebu Bekir (Radıyallahü Anh) ve Hazret-i Ömer (Radıyallahü Anh) hemen ileri koştular… Ölünün başucuna varıp örtüyü açıverdiler.
O da ne?
Hayret ve dehşetle gördüler ki, kaftanın altındaki ölü Mes”ade”den başkası değil… Şevk ve saâdetle şöyle haykırdılar:
— Allahü EkberL. Allah ve Resûlü doğru söylemiş-
lir!..
Nihayet Ebû Katâde Hazretleri kanatlı kuşlar gibi uçarak Allah Resulünün yanma geldi… Allahın şerefli Peygamberi ona nazar kılarak dediler ki:
— Ey Rabbim!. Onun saçma ve derisine bereket ver ve onu zinde yaşat!..
Sonra ona iltifat ederek buyurdular ki:
_Muradına erdin!..
Ebû Katâde:
— Ey Allahın Resûlü, dedi, sen de muradına erdin!..
— Ey Ebû Kat&de!. Mes”ade”yi sen mi öldürdün?
— Evet, ey Allahın Resûlü!..
— Yüzüne ne oldu?
— Bir okla vuruldum!..
— Yanıma yaklaş!..
Ebû Katâde Hazretleri Kâinatın Efendisinin yanına yaklaştı. Rahmet Peygamber onun yarasının üzerine üfürdü… Bir anda ne yaradan iz kaldı, ne de ağn…
Ebû Katâde Hazretleri yetmiş yaşlarında ölüm yatağına uzandıkları zaman, Nebiler Nebisinin duası bereketiyle 15 yaşmda imiş gibi zinde ve diri idi…
İşte onlar Allah ve Peygamber yolunda böyle cenk ediyorlardı.
— Çarpışmak mı, yahut mızrâklaşmak mı, yoksa güreşmek mi, hangisini istersin?
— Bunu sana bırakıyorum!..
— öyle ise güreş!..
— Pekâlâ!…
İki cengâver de atlarından inip küıçlanm başka başka ağaçlara astllar ve kızgın kumlar üzerinde tutuştular—
Yaman bir boğuşma oluyordu… Nihayet Ebû Katâde Allah”ın inayetiyle kâfiri yere yıkıp göğsüne oturdu… Oturdu ama, kafasına da bir şey dokundu…
Bir de başım kaldırıp baktı ki, kâfirin ağaca astığı kılıç… Hemen uzanıp kılıcı aldı… Kâfir akimı oynatacak hâle geldi, Ebû Katâde”nin eline sarılıp yalvardı:
— Ey Ebû Katâde!. Beni öldürme, senden bunu dilerim!..
Ebû Katâde Hazretleri gök gibi gürledi:
— Hayır!.. Vallahi seni sağ .bırakmam!..
Kâfir ümitsizce sordu:
— Ya bizim küçükler kime kalacak?
— Cehennem”e!..
— Ne olur, canımı bağışla!..
— Olmaz!.. Ben senin eline geçseydim, beni bırakır miydin?
— Bırakmazdım!..
— O halde ben de seni sağ komam!..
Kâfir ölüm korkusuyla yeniden çırpınmaya başladı… Ne var ki, Ebû Katâde”nin pençesinden kurtulamıyordu. Ebû Katâde bir kılıç darbesiyle onun işini bitirdi… Sonra da kaftanım çıkarıp onun üzerine örttü, atına da sahip oldu. Çünkü kendi atı çarpışma sırasında karargâha dönmüştü.
Yol boyunca yine rüzgâr gibi at sürüyordu… Mes”a-de”nin kardeşinin oğlu 17 kişilik bir süvari birliğinin içindeydi… Ebû Katâde onu hemen tanıdı ve mızrağım ona nişan alıp fırlattı. Acı bir feryât çölleri inletiyordu:
— öldüm!..
Mızrak o kâfirin sırtından girip göğsünden çıkmıştı… Bu hâli gören süvariler tabana kuvvet kaçıp gittiler…