İŞTE DÜNYA DA BÖYLEDİR!..
Adamın biri herkes tarafından kendisine itibar edilmesini istiyordu. Bunun için de başına bir kavuk geçirdi. Kavuğun iri görünmesi halkın kendisine daha fazla itibar etmesi demekti… Ne yapmalı idi? Kavuğu iri gösterecek çâreler düşündü. Sarığın içine bez parçalan doldurdu. O kadar ki, bu şişkin sarığı görenler, arşın kumaş sarılmış zannediyorlardı…
Adam bir gün yolda gidiyordu. Onun gelişini tâ uzaktan bir hırsız görmüş, köşe başına sinivermişti. Adam tam hizasına gelince de bir şahin gibi uçup sanğı kaptı ve yola revan oldu… Kavuğun sâhibi hırsızın arkasından bağırdı:
— Ey iş bilen kişi! Sanğı aç, sanğı aç da öyle götür!…
Hırsız hem kaçıyor, hem de sanğı açıyordu…
O da ne?
Sangın içi bez parçalan ve deri kırpıntılariyle dolu değil mi? Ne talihsizlik!… Hırsız kötü kötü soludu*.
— Vay anan öle!… dedi. Aşağılık adam, ben de gösterişli kavukta bir şey var sanmıştım. Meğer içi çer – çöp doluymuş: Senin hilen beni işimden alıkoydu!…
Kavuğun sâhibi kıh kıh güldü ve dedi ki:
— Oğul!… İşte dünya da böyledir!… Benim sanğım gibi hoşça açılır, açılır ama sonunda vefasızlığım gösterir, beş para etmez ve insanın eli boş kalıverir!…
Ey “ömür güneşi ufuktan yeni doğmuş kimse!… Bir de gün batımını düşün ki, arkada karanlık geceler vardır!…