Keşki Kuran Okusaydı
Büyük ve şanlı sahabilerden Abdullah îbn-i Mes”ud (Radıyallahü Anh) bir gün Küfe dolaylarında seyahat ediyordu… Yolda oynayıp zıplayan, içki içip nara atan bir (akım kimselere rastladı. Adamlar tamâmiyle nefsin ve hevanın yaylasında at koşturuyorlardı. İçlerinde bir de şarkı söyleyip saz çalan biri vardı ki, yaman söylüyordu…
Allah, o çalgıcıya öyle bir ses ihsan etmişti ki, her nağmesi yürekleri titretiyordu… Bu adamın güzel sesi büyük sahabinin dikkatini çekti. Bir nefes durup dinledi. Ses cidden muhrikti, insanı hayran-ü mest ediyordu… Ne var ki, bu güzel ses günah yaylasında heba olup gidiyordu…
İbn-i Mes”ud Hazretleri pek üzüldüler. Böyle bir nimetin kötülüğe âlöt edilmesi onun kalbini sızlatıvermişti. Kendi kendine mırıldandı:
— Ses fevkalâde güzel!. Ne ki, kıymet bilmez birinde.. Bunu böyle fısk u fücurda değil de Allahın Kitabı Kur”&n-ı Kerimi okumak suretiyle değerlendirmiş olsaydı, ne mutluydu ona!…
Ve yürüyüp gitti…
Çalgıcı bu nur yüzlü kişinin kendisine bakarak bir şeyler söylediğini hissetmişti… Derhal sordu:
— Kimdir bu nur yüzlü zat?
Orada şanlı sahabiyi tanıyanlar vardı… Dediler ki:
— Ey dünyadan haberi olmayan adam!… O zat Pey-gamber-i Zjşanm sahabllerinden Abdullah b. Mes”ud Hazretleridir!…
Çalgıcının yüreğinde bir şeyler kıpırdadı:
— Peki, dedi, neler söylüyordu?…
Sizin sesinizi işitince, ses çok güzel, ne var ki, kö-^ûğe âlet edilmese, diyordu…
MUSTAFA NECATİ BURSALI 1 — Vah bana!…
Çalgıcı değirmen taşlan gibi dönmeye banladı tri yaman bir korku düştü, dehşetle ürperdi: ” w» |
— Yazık bana, vah bana!…
Diyerek başına topraklar saçıyordu. Elindeki çaifi I bütün kuvvet ve öfkesiyle yere vurup parçaladı:
— Kahrol!…
Gerçekten saz param parça olmuştu… Hiç vakit kay. betmeden derhal koşmaya ve rüzgâr gibi uçmaya başlat
Herkesin hayretli bakışları altında sıcak kumlar üze- i rinde savrulan yapraklar misâli gidiyordu… Nihayet büyük sahabinin yanma vardı…
Gözleri iplik ipiik yaşlar akıtıyordu :
— Ey düşkünler Hızır”ı, dedi, derdime çâre ol!…
Abdullah b. Mes”ud (Radıyallahü Anh) ışıklar dolu
gözlerini ona dikip baktı… Adamın hâline acıdı, onunla j birlikte kendisi de gözyaşlarını pınar edivermişti:
— Söyle, dedi, murâdın nedir?
Çalgıcı yaralı ceylânlar gibi çırpınarak hıçkırdı:
— Ey kokusu güzel er, beni himâyene al da bana Al- j lah”ın kitabını öğret!… Bugüne dek kötülüğe âlet olan sesim, bundan böyle Kur”ân-ı Kerim ile zinetlensin!…
Büyük sahabinin yüzünde görülmemiş bir ışık pınl-dadı ve dedi.-
— Sen gerçekten bu işe lâyıksın!…
Ve bundan sonra ona Kur’ân-ı Kerim ve ilim öğretmeye başladı. Kısa zamanda büyük başarılar elde ediyor-du… Bu vâdide o kadar ileri gitti ki, ismi hadis âlimler* ve fıkıh bilginleri arasında pırıldamaya başladı…
Çalgıcılıktan hadis âlimliğine yükselen bu bahtiyar adamın ismi Zazan’dı…
Ona ne mutlu!… Ne desem ki?…
Bir yere vanlmaz ki, cinnet ve pldır«wfc Rabbine dön, Rabbine, yol uzun, menzil tr