BU NE IŞ?
Iç gözlerine hikmet sürmesi çekilen yüce Pir Ebülka-sım-ı Hemedani, bir gün Hemedan”dan çıkmış bir yere gidiyordu… Yol üstünde bir puthane gördü…
Merak edip bakmak istedi…
O da ne?
içerisi bir sürü akıldan el yumuş insanla dolu idi… önlerinde kızgın bir ateş ve üzerinde yağla dolu bir kazan vardı… Coşup köpük köpük kaynayıp duruyordu… Derken bir kâfir geldi, sonra mankafalı putun önünde yerlere kapandı…
— Ey oyunla uğraşıp duran adam!… Kâfirin aşkına bak da ibret al… Aşk yüzünden caniyle oynadı âdeta… Bâtıl sevdâ böyle olursa, ya senin cânm nasıl olmalı?…
Eğer Allah eriysen, hadi Allah sevgisinde böyle ol!… O put sevgisinden böyle olunca, senin Allah için neler yapman gerek? Y
Diğer kâfirler nazarlarını onâ dikip dediler ki:
— Ey yerlere kapanan!. Bu putun nesisin sen?
Adam başını kaldınp:
— Ben, dedi, bunun kuluyum!…
Diğerleri hep bir ağızdan bağırdılar:
— öyleyse çabuk ona armağanını sun!…
O da armağanını verdi, sonra duman gibi süzülüp
eritti« B
Bir müddet sonra biri daha geldi. O da tıpkı öteki kâfir gibi yerlere yüz sürdü. Tam on kişiyi bu tarzda yolladılar…
O kadar ki, bu şirk yuvası insanlarla dolup dolup boşalıyordu. Bu defa bir başkası geldi… Ne var ki, adamın rengi solmuş, nerdeyse canı uçup gitmişti… Hasılı yatağa döşenecek bir hasta idi sanki…
Onun da etrafını sardılar ve dediler *.
— Â candan el yumuş adam, sen kimsin? Âdeta ölü gibisin ama yine de nefes alıyorsun!…
Dedi ki:
— Ben gördüğünüz gibi bir parça deriden ibaretim. Putuma âşıkım üstelik… İşte onun derdiyle bu hâle düştüm…
— Demek puta sevdalandın?
— Evet!. Onun sevdâsı beni bu hâle kodu!…
— O halde otur şuraya!…
Bir deri bir kemikten ibâret adamı altın bir kürsüye çıkardılar. O köpük köpük kaynayan kızgın yağ dolusu kazanı getirdiler ve birden başına döktüler…
Kemik yığınından acı bir feryat yükseldi:
— öldüm!…
Yağın kızgınlığından adamın canı uçtu, kendisi de yerlere düştü…
Adamı hemen oracıkta tamâmiyle yaktılar, külünü pay pay ettiler, itikatlarınca bu kül, her derde dermandı…
Put uğrunda yanmış adamın külünü üstlerine başlarına sürüyorlardı…
Şeyh uzaktan bu akü almaz manzarayı görünce titredi ve oradan kaçtı… Kaçtı ama, bu kâfirlerin hâli de kendisine pek dokundu…
Gönlünden öyle bir feryat kopardı ki, zannedersin gök gürültüsü. Diyordu ki: