KIYAMETTEN BÎR SAHNE
Bu hadis-i Nebevi de Ebû Hureyre”den. O şöyle dedi: Allahın Resûlüne bir gün bir et (yemeği) getirdiler. Ve kol tarafından bir parçayı kendilerine takdim ettiler. Çünkü Nebiyyi Zişan kolu severdi… Ondan jdişleri ile bir lokma kopardı… Sonra şöyle buyurdu:
— Ene seyyidünnâsi yevmel kıyameti… = Kıyamet gününde insanlann efendisi benim… Bu neden biliyor musunuz?..
Kıyamet gününde Allah gelmiş geçmiş bütün insanları düz bir yere toplayacak… Öyle ki çağıran, sesini hepsine duyurabilecek, göz (bakınca) hepsini görebilecek…
(O gün) Güneş yaklaşacak, insanlann gam ve gus-sası dayanamayacakları ve tahammül edemiyecekleri dereceyi bulacak… Bunun üzerine insanlar birbirlerine diyecekler ki:
— Hâlinizi görmüyor musunuz? Başınıza geleni görmüyor musunuz? Rabbiniz huzurunda kendinize şefâat edecek bir zat ar asanıza!. .
(İnsanlardan) bâzılan birbirlerine: Âdem’e gidin! diyecekler… Ve Hazret-i Âdem”e gelerek:
— Yâ Âdemü!. Ente Ebü”l-beşeri… = Yâ Âdem!. Sen insanlann babasısm… Allah seni yed-i kudretiyle yaratmış. Sana kendi ruhundan ruh nefh eylemiş, meleklere de emir buyurarak sana secde etmişlerdir… Rabbin huzurunda bize şefâat et; hâlimizi görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun? (Evlâtlarına hiç acımaz, merhamet etmez misin?)., diyecekler…
(Kendisine bu türlü müracaat eden ve şefâat bekleyen insanlara) Hazret-i Âdem diyecek ki
Rabbim bugün öyle bir gadaba geldi ki, ne bundan önce böyle bir gadap etmişler; ne de bundan sonra böyle bir gadap eder. O bana (cennetteki) ağaçtan (yemeği) yasak etti de ben (o ağacın meyvesinden yiyerek) O”na isyan ettim… Nefsi… Nefsi… Siz benden başkasına gidin-, Nuh”a gidin!..
Bunun üzerine (o dertlere düşmüş insanlar) Nuh Nebiye gelerek şöyle diyecekler:
— Yâ Nuh!. Sen yeryüzüne gönderilen ilk Resûlsün; Allah sana şükreden kul demişti; bize Rabbin huzurunda şefâat et; hâlimizi görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?..
Nuh (Aleyhisselâm):
— Âh. diyecek, gerçekten Rabbim bugün öyle bir gadaba geldi ki, ne bundan önce böyle bir gadaba gelmiştir, ne de bundan sonra böyle bir gadap eder.. Hem benim vaktiyle ettiğim bir bedduam vardır ki, onu kavmim (aleyhine) etmiştim… Nefsi… Nefsi… Siz İbrahim (Aleyhisselâm)’e gidin…
(Nuh (Aleyhisselâm) kavmi hakkında şöyle duâ etmişti):
— Ey Rabbim!. Kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma!» O Mahşer ahalisi sonra Hazret-i İbrahim”in huzuruna gelecek ve ona rica edecek:
— Ente nebiyyullahi ve halilühû min ehlil ardı.. — Sen Nebiyyullah ve yeryüzü halkından Allah”m halfli-sin, bize Rabbin huzurunda şefâat et, hâlimizi görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?
Hazret-i İbrahim onlara şöyle mukabele edecek:
— Gerçekten Rabbim bugün öyle bir gadaba geldi ki, ne bundan önce bir gadap etmiştir; ne de bundan sonra böyle bir gadap eder.
Ve Hazret-i İbrahim vaktiyle yaptığı tevriyelerini anarak: Nefsi.. Nefsi… Siz başkasına gidin; Musa”ya gidin, diyecek..
Yine onlar bu defa da Hazret-i Musa”ya gelecekler (ve aynen ona da diğer Peygamberlere dediklerini diyecekler) :
— Yâ Musa!.. Ente Resûlüllahi… Yâ Musa! Sen Allahın Resûlüsün… Allah seni risaletleri konuşmasiyle sair insanlardan üstün kılmıştır. Bize Rabbin huzurunda şefâat et; halimizi görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?..
Musa (Aleyhisselâm) onlara diyecek ki:
— Gerçekten Rabbim bugün öyle bir gadaba geldi ki, ne bundan önce böyle bir gadab etmiştir, ne de bundan sonra böyle bir gadab eder. Hem ben (vaktiyle) öldürmeğe memur olmadığım bir insan öldürdüm: Nefsi… nefsi… Siz Isâ (Aleyhisselâm)’e gidin…
Onlar da Hazret-i Îsâ”ya gelerek şöyle diyecekler-.— Ya Isa!. Ente Resûlüllahi, ve kellem te nnâse fil-mehdi… — Yâ îsâ! Allahın Resülüsün, insanlarla beşikte konuştun; Allah”ın Meryem”e ilkâ ettiği bir kelimesi ve Allah tarafından bir ruhsun. (Ne olur), Rabbin huzurunda bize şefâat eyle-, hâlimizi görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun? (Bu ne felâketli gün, bugün kime gidelim?)..
Isâ (Aleyhisselâm) onlara şöyle mukabele edecek:
— Inne Rabbi kad kadıbelyevme kadben lem yağ-dab kablehû mislehû. Gerçekten Rabbim bugün öyle bir gadaba geldi ki, ne bundan önce böyle bir gadab etmiştir, ne de bundan sonra böyle bir gadab eder. Nefsi… Nefsi… Siz başkasına gidin; Muhammed (Sallâllahü Aleyhi ve Sellem)”e gidin. (Hâlinizi ona arz edin.)
Bunun üzerine (Mahşerin şiddetinden başlan daralan o insanlar) bana gelerek ricaya başlayacaklar ve diyecekler ki:
— Yâ Muhammedi.. Sen Resûlüllah ve Hâtemü”l-En-biyasın. Allah senin gelmiş geçmiş bütün günahlarını atfetmiştir; bize Rabbin huzurunda şefâat eyle, halimizi görmüyor musun? Başımıza geleni görmüyor musun?
(Kâinatın Yaratılış sebebi ve Allahın Sevgili Resûlü sözlerine şöyle devam ediyorlar):
— Ben de kalkarak Arş”ın altına geleceğim ve (orada) Rabbime secdeye kapanacağım. Sonra Allah batta öyle fütühat verecek ve bana güzel hamd-ü senalardan öyle şeyler ilhâm buyuracak ki, öyle fütühatı benden önce kimseye ihsan etmemiştir…
Sonra (bana hitap erişecek):
— Yâ Muhammedi. Başım kaldır: İste ki isteğin verilsin! Şef&at dile sana şefâat hakkı verilsin!..
Ben başımı (secdeden) kaldırarak (Rabbime iltica edeceğim):
— Ya RabbiL Ümmeti… Ümmeti (Senden ancak ümmetimi dilerim!)
(Bana):
— Yâ Muhammedi.. Ümmetinden hesabe çeitilmiye-cek olanları Cennet kapılarının sağındakinden cennete koy! denilecek…
Bunlar, (Yâni hesapsız cennete girecek olanlar), bu kapıdan maada kapılarda insanlara ortaktırlar. Muham-med’in nefsi yed-i Kudretinde olan Allah”a yemin ederim ki, cennet kapılarının iki kanadının arası Mekke ile Ha-cer arası kadar, yahut Mekke ile Busrâ arası kadardır. (‘)
însanlann kendilerine müracaat ettikçe Peygamberlerin «Nefsi, nefsi!» demelerinin mânâsı, şefâate muhtaç ve müstahak olan bizim nefsimizdir demektir…
Bu Hadis-i Nebevi, Kâinatın Efendisinin bütün ins ve cinden. Meleklerden ve diğer Peygamberlerden efdal olduğuna delâlet eder..
Hadiste ismi geçen Hacer Bahreyn’de büyük bir şehirdir. Busrâ dahi Mekke”ye bir aylık yoldur. Cennet kapılarının ikişer kanatlarının arasındaki mesafeyi artık hayâl edebilirsiniz…