VALLAHİ O YALAN SÖYLEMEZ
Medine’li sahabilerin büyüklerinden Sa”d b. Muâz’la Kureyş ulularından Ümeyye b. Halef eskiden dost idiler. Sa”d Mekkeye geldiğinde onda misafir kalırdı. O da Şam”a giderken Medine”ye.uğrar, Sa”d”ın evine inerdi…
Allahın Resulü ve Müslümanlar Medine”ye hicret ettikten sonra, Sa”d b. Mvıâz (Radıyallahü Anh), umre için Mekke”ye gitmiş, Ümeyye’nin evine inmişti… Biri mü”min, öbürü ise azılı kâfirdi…
Sa”d b. Muâz (Radıyallahü Anh) :
— Ey Ümeyye, dedi, benim için tenhâ bir zaman kol-lasan da Allah”ın evini tavaf etsem!…
Çünkü azılı kâfirler Müslümanlara Kâbe”yi tavaf izni vermiyorlardı…
Ümeyye:
— Ey Sa”d, dedi, günün ortasını, herkesin gaflete daldığı ânı bekle!…
Hazret-i Sa”d o ânı bekledi.. Gün ortasında ve herkesin sıcaktan köşelerine büzüldüğü bir demde Kâbe”ye varıp tavâfa başladı. Ne var ki, o sırada kuduz kâfir Ebu Cehil çıka geldi… Kanlı gözlerini tavaf eden adama dikip baktı. Fakat onu tanımıyordu… Sonra Ümeyye”ye dönüp sordu:
— Ey Ümeyye!… Şu tavâf eden adam kim?
Ümeyye cevap verdi =
— Sa”d”dır!…
Hazret-i Sa”d de kendi şerefli ünvanını söyledi:
— Ben, Sa”d b. Muâz”ım!…
Ebu Cehil”in kalın dudakları hırsla aralandı:
— Bak, dedi, sen Kabe”yi emniyet içinde tavâf ediyorsun. Halbuki siz ortaya yeni bir din çıkarmış olan Mu-hammed”le sahabilerini banndınyor, onlara yardım ediyorsunuz. Vallahi sen, Ebû Safva”nın yanında olmayay-dın, buradan ancak ölün çıkardı, evine sağ salim dönemezdin!…
Sa’d Hazretleri fena halde kızdı ve olanca gücüyle bağırdı:
— Ey kötü adam!… Eğer sen beni tavâf tan men edersen, ben de vallahi sana daha şiddetlisini yapar, senin Medine”deki Şam ticaret yolunu keserim!…
Ümeyye derhal Hazret-i Sa”d”ı tuttu:
— Ey Sa”d, dedi, sen bu vadi halkının büyüğü olan Ebûl-Hâkeme karşı böyle bağırma!…
Yüce sahabi büsbütün kızdı ve kükredi:
— Ey Ümeyye!… Sen beni tutma, bırak!… Allah”a yemin olsun ki, ben, Allah”ın Resûlü Cenâb-ı Muhammed”-den seni öldüreceğini söylerken işittim!…
Ümeyye’nin yüzünde bir damla kan kalmadı:
— Beni mi öldürecek?
— Evet, seni!…
— Mekke”de mi?
— Nerede olacağım bilmiyorum!…
— Vallahi O yalan söylemez!… Eyvah bana!…
Kâfirler kâfiri Ümeyye, Nebiler Sultanına inanmıyordu ama, onun aslâ yalan söylemiyeceğini de biliyordu… Müthiş bir korkuya kapıldı ve hemen evinin yolunu tut-
1 Kapıya gelip sert sert vurdu:
— Tak, tak, takkk!…
Hanımı içenden seslendi:
” Kim o?
Eğirdi:
Çabuk aç, ben geldim!…
Açılan kapıdan kendisini bir külçe gibi içen atb | zünde ne bir damla kan, ne de renk kalmıştı… Katta/4′ şetiı gözlerle ona bakıyordu: üt]
— A ne oldu sana?
— Felâket, diye homurdandı…
— Ne felaketi, söylesene?
— Ey Safvanın anası!… Bizim Medineli kardeş]^ Sa”d bana ne söyledi bilir misin?
— Ne bileyim?
— Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), onlara beni öldüreceğini haber verirken işittiğini söyledi!…
Kadın kanadı kopuk kargalar gibi çırpınmaya başladı:
— Eyvah başımıza gelene!… Vallahi o yalan söylemez… Nerede öldürecekmiş?
Ümeyye”nin kaim dudakları acı ile büzüldü:
— Bilmiyorum, Mekke”de mi, yoksa bir başka yerde
mi?
Nihayet Bedir günü geldi… Kuduz kâfir Ebû Cehil meydan meydan bağırıyordu:
— Develerinize bininiz!…
Ümeyye, evine kapanmış, Mekke”den dışan çıkmaya korkmuştu. Kediden kaçan fareler gibi köşelerde büzülüp duruyordu… Ebû Cehil gelip kapışma, dayandı:
— Ey Ebû Safvan, çık dışan!… Sen, Mekke vâdisinin eşrafındansın. Halk senin geri kaiHığnm görürse, onlar d* seninle birlikte geri kalırlar. Sen, bir iki gün «î-mm sefere kabil…
Kâfir Ümeyye”yi ölüm korkusu bütün dehşetiyle sar* mıştL Evinden dışan çıkmak istemiyordu… Ne var ki, Ebû Cehil”den kurtulamadı ve onunla birlikte Mekke”den yola koyuldu…
Yola çıkmazdan evvel de Mekke”nin en iyi ve en süratli devesini satan aldı… Zevcesinin yanına gelip:
— Ey Safvan”m annesi, dedi, beni sefere hazırla, çabuk olt…
Kadın değirmen taşlan gibi dönmeye ve feryâda başladı.
_Ey Ebû Safvan!… Sema, Medine’li kardeşinin söylediğini unuttun mu?
Ümeyye kötü kötü soludu:
— Elbet unutmadım!…
— Peki nereye gidiyorsun?
— Onlarla birlikte bulunmayı ben de istemiyorum. Ancak, azıcık bir müddet aralarında bulunacağım!…
— Sen buradan bir adım öte gitme; bilirsin ki, o yalan söylemez!… Vallahi ölümün onun elinden olacaktır!…
Ümeyye fena halde öfkelendi ve avaz avaz bağırdı:
— Ey Ümmü Safvan!… Yüreğime korku salıp durma!… îşte ben gidiyorum!…
Devesine atladığı gibi Bedir istikametinde sürüp gitti… Gitti ama, başına gelecekleri biliyor muydu?…
İki ordu karşı karşıya gelip müthiş cenk başladı… Peygamber ordusu kâfirleri ot misâli biçiyordu… Çengin en şiddetli bir ânında Hazret-i Bilâl eski efendisi olan ve kendisine Mekke vadilerinde işkenceler eden azılı kâfiri görüvermişti… Ümeyye koca göbeği ile cengâverlerin arasında bocalayıp duruyordu…
Birden Bilâl’in gür sesi Bedir sahasını damar damar titretti:
— Ey Müslümanlar!… İşte Allahın düşmanı Ümeyye!…
Ümeyye nefesi bile almaya vakit bulamadan İslâm kılıcı üe ikiye biçiliverdi… Ve Peygamberler Peygamberinin dediği aynen zuhur etti… (“)