KUTLU RÜYA
Tabiinden Abdullah İbn-i Zeyd (Radıyallahü Anh) anlatıyor:
— Allahın mukaddes evi Kabe”yi haccetmek gayesiyle yola çıkmıştım. Yolda bir adamla karşılaştım. Bana:
— Ey yol eri, dedi, ister misin, sana yoldaş olayım?
— Yolculuk nereye?
— Mekke”ye!..
— Pekâlâ!…
Böylece yola revan olduk. Ne var ki, adamın bir başka hâli vardı… Adım başı salavât-ı şerife getiriyor, Nebi-lerSutlarımın ismi anıldıkça kuşlar gibi uçuyordu…
0 kadar ki, her nefeste bütün işi Peygamberler Peygamberine Salât-ü Selâm okumaktı… Otururken, yürürün, yatarken, kalkarken, hep aynı iş… Merak edip sordum:
— Ey iyi adam!… Şüphesiz ki salavât-ı şerife okumak Çokgüzel ve faziletli bir amel… Fakat bu kadar çok salavat okumanızın sebebi nedir?
Birden gözleri yaşlarla doldu… Yaşlı gözlerini bana dikip tane tane anlattı:
— Biz bir zaman tıpkı bugünkü gibi babamla birlikle hacca gidiyorduk… Bu hac, benim ilk haccım oluyordu. Heyecan ve arzum da sonsuzdu… Mekke’ye bir hayli yaklaşmıştık. Bir gece bir vâdide konakladık. Ve az sonra da kendimizi uykunun kollarına bıraktık… Çok geçmeden rüyamda bir adam geldi dedi ki:
— Ey uyuyan kalk!… Allah babanı öldürdü ve yüzünü de kararttı!…
Heyecanla uykudan uyandım ve yerimden bir ok gibi fırladım. Hemen yatmakta olan babamın yüzünü açtım.
O da ne?
Babam gerçekten ölmüştü… Yüzü de simsiyahtı, hem o kadar siyah ki, insanın derisini ürpertiyordu…
Ne yapmalıydım şimdi? Oturdum ağladım. Çünkü beni birkaç felâket birden yakalamıştı. Yolculukta yalnızdım, babam ölmüştü ve yüzü korkunç denecek bir şekilde kararmıştı, bu kara yüzle onu kime gösterebilirdim ki… Yine çaresizlikle ağlıyordum.
Ne kadar ağladım, ne kadar gözyaşı döktüm bilemiyorum. Yine uykuya dalıvermişim ve yine bir rüya…
Rüyada kapkara yüzlü dört kişi geldiler, ellerinde demirden direkler vardı. Babamın başına gelip dikildiler. Tam o sırada Yemyeşil elbiselere bürünmüş nur yüzlü bir insan zuhur etti. Sırtındaki elbise o kadar yeşil ve o kadar güzeldi ki, insanın gözlerini kamaştırıyordu. Babama sokuldu, o kara yüzlü dört kişiye
— Haydi, dedi, buradan uzak olun!…
Korkunç ve kara yüzlü adamlar derhal kaybolup gözden silindiler. O yemyeşil elbiseler içindeki mübarek zat babamın yüzünü açtı, elleriyle sıvazladı, sonra bana dönüp.
— Ey delikanlı, dedi, sevin!… Babanın yüzü ağardı!-
Gerçekten babamın o kapkara yüzü kar gibi bembe-
yaz oluvermişti. Hemen yaralı ceylanlar gibi çırpınarak atıldım:
— Anam babam size feda olsun, siz kimsiniz?
Bana tatlı bir tebessümle dediler ki:
— Ben Allah”ın Resulü Muhammedim!… Baban günahkârdı ama hayatmda iken bana çok salavât getirirdi!…
Ve birden gözden kayboldular… Sevinç ve saâdetle yine uykudan uyandım. Hemen yelimden fırlayıp babamın yüzünü açtım… O kara ve korkunç yüz şimdi kardan daha beyaz, çiçekten daha sevimli idi… İşte o gün, bugün ben her sene haccederim ve her nefes salavât-ı şe-rifeyi dilimden düşürmem…
Ne devlet, ne saâdet değil mi?… Ne desem ki?
Cenâb-ı Muhammed”in dalında bir gonca ol,
Ey saâdet arayan!. Gel, onun yolunca ol!…
-3ö6-
Bir gün şanlı şahabı îbn-i Mes”ud (Radıyallahü Anh) dedi ki;
— Allahın Resulüne salavat getirirken itina gösterin. Olur ki bu selâmınız ona arzedilir…
Orada bulunanlar:
— Ey vefanın engini, dediler, o halde salâvat getir-meyi bize öğret!.
tbn-i Mes”ud Hazretleri şöyle tâlim buyurdu:
— Allah’ım!. Affını, rahmetini ve bereketini Peygamberlerin efendisi, müttekilerin imamı, nebilerin sonuncusu, haynn lideri, insanların önderi, kulun ve Resûlün Muhammed”e kıl!…
Allah”ım!. O Nebiyyi Zişanı öncekilerin ve sonrakileri1! gıpta edeceği Makâm-ı Mahmud’a yükselt…
Ey Rabbim!… İbrahim’e ve âline rahmet ettiğin gibi
Muhammed”e ye Muhammed”in ailesine de rahmet et.. Sen öğülmeye ve yüceltilmeye en lâyık olansın.
Allah”ım!… İbrahim ve ailesine hayır ve bereket verdiğin gibi Muhammed ve onun âline de hayır ve bereket ver. Sen öğülmeye ve yüceltilmeye en lâyık olansın!… (‘)