SÜTÜN BEREKETLENMESİ
Ey hayat sazının teline mızrab vuran insan!… Ay meş”alesinin aydınlattığı bu cihan köşkünde neler olmadı ki?… Kâh nazlı ceylânlar tuzaklara düştü, kâh bülbüller gülün derdiyle dem çekti, kâh mecnun gibi erler sevdalara gark oldu…
Kâh hak dâvetçüeri kâfire küıç vurdu, kâh Peygamber elinde taşlar dile geldi, kâh bir damla süt yüzlerce kişiye yetti…
Nasıl mı?
Şöyle:
Sultan sahabilerden Ebû Hüreyre (Radıyallahü Anh) anlatıyor:
— Kendisinden başka îlâh bulunmayan Allah”a yemin ederim ki, açlıktan karnımı yere dayadığım ve karnıma taş bağladığım olurdu… (O kadar şiddetli şekilde açlık bastırırdı ki, çok kere bayılırdım da görenler beni mecnun sanırdı… Halbuki ben açlık sebebiyle tâkatsiz kalıp yere serilirdim…)
Yine bir gün açlık iyice bastırmıştı… Çıkıp halkın geçeceği yol üzerine oturdum… (Belki biri hâlimi anlar da bana yiyecek verir diyordum…)
Nihayet âlemlere Rahmet olan Cenâb-ı Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yanımdan geçti, beni gö-rünce gülümsedi. Burada niçin beklediğimi, içimin nasıl geçtiğini yüzümden anladı. (O zâten cömertlik denizi
düşkünler Hızır”ı idi, herkesin imdâdma koşan eşi bulunmaz bir sultandı. Bana hitap buyurdu) :
— Ey Ebû Hüreyre!…
Hemen karşılık verdim:
— Lebbeyke Yâ Resülallah = Buyurunuz, ey Allahın Resûlü!…
— Arkamdan gel, ey Ebû Hüreyre!…
— Emredersiniz, ey Allahın Resulü!…
Ve yürüdü, ben de arkasından yürüdüm, nihayet evine girdi, ben;
— Ey Allahın Resûlü, dedim, izniniz var mı? îzin verdiler, içeri girdim…
Kâinatın Efendisi saâdethanelerine girdiklerinde bir kap süt buldu ve dedi:
— Bu süt nereden geldi?
Cevap verdiler:
— Filân size hediye etti!…
Allahın Resûlü bu defa bana:
— Ey Ebû Hüreyre, diye seslendi…
Atıldım:
— Emriniz, ey Allahın Resûlü!…
Buyurdular ki .*
— Ehl-i Suffa”ya git de onlan bana çağır!…
Ebû Hüreyre Hazretleri diyorlar ki:
— Ehl-i Suffa İslâm konuklarıdır. Barınacak âileleri, mallan, bir kimseleri de yoktur. Nebiler Sultanına bir yerden sadaka gelirse onlara gönderirdi ve kendileri ona el sürmezdi. Eğer hediye gelirse yine onlara gönderir, fakat ondan kendisi de alır, o hediyeyi bunlarla ortaklaşırdı…
Benim açlığım o kadar şiddetli idi ki, bu iş benim kendi hesabıma hoşuma gitmedi… Kendi kendime diyordum ki:
— Ashâb-ı Suffaya bu sütten ne düşer? Bunu ben içip açlığımı gidermeli idim!…
Onlar geldiğinde Nebiyyi Ekrem sütü kendilerine
sunmamı emreder de ben onlara içirirsem bana ne kalır?
Ne var ki, Allah ve Resulüne itâattan başka çâre olmadığından hemen gidip Suffa sahabilerini dâvet ettim:
— Ey îslâmın konuklan, geliniz!…
Bunun üzerine onlar sökün ettiler ve yüksek huzura girmek için izin dilediler:
— İzniniz var mı, ey Allahın Resulü?
Hakkın Nazlı Nebisi müsâade buyurdular… Onlar da içeri girip yerlerine oturdular…
İki Cihanın saâdet güneşi ve Kevser Çeşmelerinin Mâliki bana seslendiler:
— Yâ Ebâ Hüreyrel…
— Emrediniz, ey Allahın Resulü!…
— Sütü al da onlara ver!…
— Peki ey Allahın Resulü!…
Süt kabı şimdi elden ele geziyordu, herkes kanınca-ya kadar içiyor, sonra bir başkasına veriyordum, o da ka-nıncaya kadar içtikten sonra bana iâde ediyordu…
Herkes, ama herkes kamı doyuncaya ve kanıncaya kadar süt içti. Nihayet sıra İnsanlığın Efendisine geldi. Allahın Resûlü süt kabım alarak mübarek elinde tuttu ve bana bakıp çiçek çiçek gülümsedi:
— Yâ Ebâ Hüreyre!…
— Lebbeyk Yâ Resûlallah!…
— Süt içmedik ben kaldım, bir de sen!…
— Ey Allahın Resûlü, doğru buyurdunuz!…
— Otur da iç!…
Derhal oturup içtim; sonra yine iç, dedi, içtim, sonra yine iç dedi, içtim… O kadar ki, artık bir damla içecek hâlim kalmamıştı. Fakat o şeker huylu Peygamber durmadan iç, Yâ Ebâ Hüreyre, iç diyordu…
Nihâyet sevinç ve saâdetle atılıp dedim ki:
—- Seni Hak Peygamber gönderen Allah”a yemin ederim ki, artık içecek yerim kalmadı, (ey Allahın Resûlü)!…
(O bütün âlem halkının Efendisi mübârek elini uzatıp) :
— Kabı bana ver, dedi; süt kabını kendisine verdim. Allah”a hamdetti ve Besmele çekip kalan sütü içti… i1)
Bu kıssadan hisse alabilenlere ne mutlu… Allahın Alemlere Rahmet olarak gönderdiği Sevgilisi ve onun muazzez sahabileri çok kerre böyle aç kalırlardı. Ne var ki, onlar hallerinden şikâyet etmez, dâima şükür üzere bulunurlardı…
Biz, bunca nimetler denizinde yüzerken o nimetleri verene şükredebiliyor muyuz?
Vah insaniyete ki, dünyanın kara derelerine bulanık
sular gibi akıp duruyor!…
Sen bir nur kafes geçir, küfürden sakla aklı,
O zaman diyeceksin: Her işde Nebi Haklı!…
Şanlı sahabi şunları da anlatır:
— Ben kendimi Allah Resûlünün minberiyle Hazret-i Âişe”nin hücresi arasında bayılıp düşmüş bulurdum. Gelip geçenler beni mecnun sanıp âdetleri üzere ayaklarını boynuma koyarlardı, halbuki ben mecnun değildim. Bende açlıktan başka bir şey yoktu!…
Evet, o büyük insan bunca sıkıntıya katlanır fakat Nebiler Serverinin hizmetinden bir nefes ayrılmazdı… Binlerce hadis-i şerif onun yoluyla bize ulaşmıştır… Al-*ah ondan râzı olsun!…