AVUCUMDAKİ NEDİR?
Bir gün, kuduz kâfir Ebû Cehil eline taş parçalan aldı. Aklınca Allah’ın Resulünü imtihan etmek istiyordu.. Kalbi kara kâfir düşmanlıkta pek ileri gidiyordu. Bir türlü kin diyarından din diyarına gelemiyordu..
Şeytani bir gülüşle Nebiler Serverinin huzuruna çıktı. Dedi ki:
— Ey Ahmed!. Şu avucumdakiler nedir? Çabuk söyle!. Madem ki göklerin sırrına vâkıfsın, Peygambersen avucumda ne saklı onu bil!.
Kâinatın Efendisi buyurdular ki:
— Onlar nedir, ben mi söyliyeyim; yoksa onlar mı benim kim olduğumu söylesin? Bizim şâmmıza şehâdet etsin; hangisini istersin?
Ebû CehiTin gözleri ümitle parıldadı:
— Bu. dedi, daha garip!. Onlar senin kim olduğunu söylesin!..
Cenâb-ı Mustafa, o deniz huylu Rahmet Peygamber iSallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:
— Evet, Allah Tealâ onlardan daha ilerisine de kadirdir!..
Bunun üzerine derhal Ebû Cehil’in avucundaki taçların herbiri, şehâdet getirmeğe başladı:
— İbâdete lâyık hiçbir İlâh yoktur; ancak tek ve ulu olan Allah’a kulluk edilir. Muhammed, Allah”ın Elçisidir..
Ebû Cehil, taşlardan bu inci sözleri işitince, değirmen taşlan gibi dönmeye başladı. Avucundaki taşlan hiddetle yere vurdu ve başını alıp nasipsiz nasibine doğru kaçıp gitti…
Evet, taşlar da ona selâm duruyor, şehadet ediyordu. Ne var ki, nankör insan ondan gafildi…