ANNE HAKKI
Şu cihan dediğimiz sarayda nice ibretli hâdiseler ce-revan etmiştir. Kimi insan hayat sazının teline aşk mızrabını vurmuş, kimi mecnun olup çöllere düşmüş, ltimj de bir işve fidanı gibi safa ile boy vermiştir. Kimi cennetlere kuşlar gibi uçmuş, kimi yüzüstü azab diyarını boylamış tır…
Yine Saâdet Asrından bir yaprak açıyoruz. Enes b. Mâlik (Radıyallahü AnhVden… O şöyle anlatıyor:
— Alkame isimli bir genç vardı… Allahın Resûlüne inanmış, ondan nice hikmet incileri elde etmişti… Alkame cidden hayırlı bir insandı. Doğruluk ve âlicenaplık onun şahsında toplanmıştı… Pınl pınl İman aksettiren biriydi…
Bir gün Alkame hastalanıp yatağa düştü… Hastalığı da günden güne şiddetleniyordu… Alkame durumun iyiye gitmediğim, her geçen saat kabre biraz daha yaklaştığım anlıyordu… ölüm rüzgân can bahçesinde esmedeydi… Her can ölümü tadıcı olduğu gibi, onun canı da ecel okuna hedef olacaktı… Hazret-i Alkame derhal zevcesini çağırdı*-
— Koş, dedi, Allahın Resûlüne hâlimi arzet!…
Kadın gözleri yaş akıta akı ta yüksek huzura geldi:
— Ey Allahın Resulü, dedi, kocam Alkame çok ağır ve şiddetli bir hastalıkla yatıyor. Durumu ciddi ve endişe vericidir. Onun bu hâlini size duyurmaya geldim. Ne buyurursunuz?…
Âlemlere Rahmet olan Cenâb-ı Peygamber, Hazret-i Ali, Hazret-i Bilâl ve Hazret-i Selman”a emir verdi:
— Alkame”ye gidip bakınız!…
Üç büyük sahabi bir nefeste Alkame’nin evine vardılar. Selâm verip başucuna oturdular. Ne var ki, hasta selâma mukabele edecek durumda değildi. Ancak baş İŞ* retiyle mukabele edebilmişti…
Onun bu hâli gelen sahabileri korkutmuştu… Ona K®-lime-i şehâdeti telkin ettiler: ..
— Ey Alkame!… Şehadet getir!. Bizimle birlikte s®*1 de söyle!…
Ne ki, Alkame”nin dili bir türlü dönmüyordu… Sanki dilinin üstünde yüzlerce düğüm vardı… Dili dönmediği gibi hâli de son anlarım yaşadığım gösteriyordu…
Allahın Yenilmez Arslanı ve Müttekiler imamı Haz-ret-i Ali (Kerremallahü Veçhe) Hazret-i Bilâl”in kulağına eğilip fısıldadı:
— Ey Bilâl!. Allahın Resülüne git, Alkame”nin acınacak hâlini arzet!…
Bilâl kanatlı kuşlar misâli uçarak Allah Resûlünün mübarek huzuruna vardı ve:
— Ey Allahın Resûlü, dedi, Alkame son anlarını yaşıyor, fakat bir türlü dili dönmüyor ki, kelime-i şehadet getirsin… Çâre nedir?
İki cihanın imdadına yetişen Cenâb-ı Mustafa CSallal-lahü Aleyhi ve Sellem) sordular •.
— Alkame”nin anne veya babası hayatta mı?
Cevap verdiler:
— Babası öleli bir hayli zaman olmuş, fakat anası hayattadır!…
Bunun üzerine Kâinatın Efendisi Bilâl”e emir buyurdu:
— Bilâl, doğruca Alkame”nin annesine git, selâmımı söyle. Şayet yanıma kadar gelmeye gücü yeterse zahmet edip gelsin, değilse ben ona varayım!
Büâl yine yollan eline dolayıp gitti… Kadının kapısına vanp kapıyı usulca tıkırdattı:
— Tık, tık, tıkkkl…
İçeriden ihtiyar kadının sesi duyuldu *.
— Kim o?…
Bilâl cevap verdi:
— Ben, Bilâl”im!… Beni size Allahın Resûlü gönderdi. Diyeceklerim var!…
Alkame”nin ihtiyar annesi nur gibi yüzüyle kapıda belirdi:
— Hoş geldin, yâ Bilâl!…
Hazret-i Bilâl’ın mübârek dudakları bir yay gibi gerildi ve dedi:
— Sizi Allahın Resûlü çağırıyor!. Ona kadar gitmeye takatiniz yoksa, o size gelecek!…
Yaşlı kadın bu haberi alınca yavru güvercinler gibi çırpındı:
— Hayır, canım Allah Resulüne fedâ olsun. Benim ona kadar gitmem daha uygundur!…
— O halde gidelim!…
— Evet, gidelim!…
Ve yaşlı kadın değneğine dayanarak yola koyuldu. Az sonra da Rahmet Peygamberin huzuruna vardı:
— Esselâmü Aleyke yâ Resûlallah!…
Diyerek onu selâmladı… Allahın Sevgilisi, topyekûn zaman ve mekânın Peygamberi yaşlı kadının selâmını aldı ve ona lâzım gelen saygıyı göstererek yaıubaşma oturttu…
Yaşlı kadm gözlerini dikmiş İnsanlığın Efendisine bakıyordu. Nebiler Nebisi;
— Ey Alkame”nin annesi, dedi, size bir şey soracağım, bana doğrusunu söyleyiniz. Yoksa Allah doğrusunu bana bildirir…
Yaşlı kadın:
— Sorunuz, dedi…
Âlemlerin Efendisi sordu:
— Alkame”nin durumu ve bugüne kadar olan tutumu nasıldı?
Yaşlı kadm tek tek ve tane tane anlattı:
— Ey Allahın Resûlü!… Namazını kılar, orucunu tutar, yanında arta kalan şeyi sadaka olarak dağıtırdı. Onu» ne kadar hayırhah olduğunu, bugüne dek ne kadar AH®*1 için harcadığını rakamla bildiremem, o kadar ki çoktur!
— Peki seninle onun arasındaki münasebet nasıl?
— Bir husustan dolayı Alkame’ye kızıyorum ve lıyorum!…
— Nedir o?
_Hanımını bana tercih eder, birçok hususlarda onu
dinler, fakat beni dinlemez, bunu isyâna kadar götürür…
Kâinatın Efendisi derin, namütenahi derin gözlerini yükseklere kaldırdı ve dedi:
— Alkame’nin anası oğluna kızmış ve kırılmış, bu sebeple Alkame’nin dili tutulmuştur; kelime-i şehâdeti bile söyleyemiyor!…
Sonra mübârek yüzlerini Bilâl’e döndürüp:
— Yâ Bilâl, dediler, hemen git, bir miktar odun topla, iyice bir ateş yak ve tam kıvamına gelince bana haber ver, Alkame”yi o ateşte yakacağım!…
Yaşlı kadın şimdi rüzgâr önünde titreyen yapraklara benziyordu. Oğlunun ateşe atılıp yakılacağım öğrenmesi onun ciğerinin zanna işlemişti. Gözleri bulut gibi yaş dökmeye ve kuşlar misâli çırpınmaya başladı:
— Ey Allahın Resûlü, dedi, oğlumu, kalbimin meyvesini gözlerimin önünde ateşe atıp yakacak mısınız?
— Evet!…
— Ben buna nasıl dayanırım?
— Çaresiz katlanacaksın!…
— Bu acıya anne yüreği dayanamaz!…
— Ey Alkame’nin annesi!… Muhakkak ki Allah”ın azâbı bundan daha şiddetli ve ebedidir… Onun kurtulmasını ve Allah tarafından bağışlanmasını arzu ediyor musun?
— Evet, ey Allahın Resûlü!…
— O halde Alkame’den hoşnut ol, onu bağışla!…
— Ama o beni pek üzdü!…
— Nefsimi kudret elinde bulunduran Allah”a yemin ederim ki, sen ona kızgın ve dargın bulunduğun müddetçe ne namazı, ne orucu, ne de sadakası ona fayda vermeyecektir…
Bu söz üzerine Alkame”nin annesinin şefkat hâzinesi kalbi denizler gibi dalgalandı… Gözleri de inci taneleri gibi yaş akıtıyordu. Ellerim ulvilik âlemlerine açtı, gönlünün tâ derinlerinden gelen bir hisle şöyle haykırdı:
— $ânı mübârek olan Allah ve sizler şahid olun t ben oğlum Alkame”den razıyım!. Onu tamâmiyle bağ^’ dım…
Deniz huylu, tatlı sözlü rahmet Peygamber, Hazret-j Bilâl”e emir buyurdu:
— Bilâl, derhal Alkame”ye git. Dikkat et, Alkame u tlâhe İllallah diyebiliyor mu? Umarım ki Alkame”nin anar sı düşündüğü gibi konuşup duâ etmiştir. Eğer böyle ise, her halde Alkame”nin dilinin bağı çözülmüş olacaktır!…
Peygamber müezzini şanlı Bilâl (Radıyallahü Anh) nefes nefese Alkame”nin kapışma kadar vardı… Henüz kapıyı açmamıştı ki, içeriden Alkame”nin Kelime-i Tevhidi heceleyen sesini duydu. Alkame her nefeste:
— Lâ îlâhe İllâllah, Lâ îlâhe İllallah!…
Demedeydi… Alkame”nin bu incileri saçtığım gören
Hazret-i Bilâl, orada olanlara dedi ki:
— Ey iş bilen erler!… Alkame”nin anası ona kızdığı için dili bağlanıp şehadet getiremiyordu. Ne zaman ki, annesi ondan râzı oldu, onun da diU üstündeki düğüm çözüldü… Saâdet ona!…
Sahabflik şerefine eren Hazret-i Alkame fazla yaşamadı. Ecel rüzgârı aynı gün onun can kandilini söndürü-verdi… Nebiler Sultanı onun tekfin ve teçhizinde hazır bulundu… Alkame, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-lem) ve sahabîlerin gözleri önünde toprak ananın koynu-na kondu. Sonra Allahın Sevgilisi sâhabilerine:
— Ey Ensar ve Muhacirin topluluğu, dedi, kim zevcesini annesine tercih ederse, Allah”ın lâneti onun üzerine olsun!. O kimsenin ne farz ibâdetleri, ne de nâfile ibâdetleri kabul olur… O
Bu kıssa dan hisse al, üzme yavrum, anneni. Düşün ki bu âleme kimdir getiren seni?…
(1) Ebûl-Leya Semerkandi, Tenblhül Gafilin..