Kur’an-ı Kerim’de Cennet nimetleri açısından detaylı bilgiler verilmiş ve onun da ötesinde Allah’ın rızası vaad edilmiştir. Bazı zaman olur küçük gördüğümüz bir amel Allah’ın rızasına uygun olurken diğer taraftan çok büyük zannettiğimiz bir amel çeşitli sebeblerden dolayı insana hiç sevap getirmeyebilir. Aile bireylerine düşen, kaderin yazdığı yazıya razı olup_ müşterek aile hayatını, çenneti kazanacak şekilde yaşamaktır. Bey, hanımının meziyetlerine şükreder; hanım da beyindeki olumsuzluklara sabrederse ikisi de cennete layık hale selmiş olurlar.
İman ve salih amellerinden dolayı cennete giden mü’min kadınları, Cenâb-ı Hak rahmet ve kudretiyle her türlü dünyevî ârızalardan arındırarak, tertemiz eşler sûretinde kocalarına iâde edecektir. Hûrilerden daha güzel olarak yaratılan o dünyalı kadınlar, eşlerine ebedî bir hayat arkadaşı olacak ve hûrilere sultan yapılacaktır. Hiçbir kıskançlık ve rekâbet duygusu olmaksızın, sonsuza kadar sevdikleriyle birlikte cennetten istifâde edeceklerdir.
Dinin yol göstericiliğinden istifade etmeyi isteyen aileler, mutlu olur, huzurlu olur, başkalarının şöyle ya da ” böyle bir hayat içinde oluşları onların mutluluk ve huzurlarına gölge düşüremez.
Çünkü dindarlar dini ölçülerle bakarlar hayatlarına. Din ise mutlu kılacak, mesut edecek anlayışlar sunar kendilerine.
İsterseniz geçmiş eserlerden bazı misallerle bakalım aile hayatı anlayışına. Görelim, onlar aileyi ne türlü bir (kader) anlayışıyla ayakta tutmuşlar, nasıl bir muhakeme ve mantıkla yuvalarını yıkılmaktan korumuş, örnek olmuşlar?
Asmaî anlatıyor:
Çölde gidiyordum. Bir çadınn önünde karı koca gördüm. Hanım dış görünüş bakımından güzel, adam ise çirkin, hem de fakir.
Yaklaşıp imtihan yollu bir soru sormak istedim.
Dedim ki:
– Hanımefendi, ne şanssız biriymişsin sen. Baksana böylesine bir güzelliğe sahipken böylesine çirkin ve fakir birine düşmüşsün!
Kadın dudaklarını bükerek bana şöyle acı acı baktıktan sonra dedi ki:
– Sen ne kötü adammışsın ki böyle yuvamızı yıkacak sözler söylüyorsun. Bilmiyor musun ki benim evliliğimde bütün selahiyet benim elimde değildir. Kaderin hissesi vardır. Kader ise asla zulmetmez. Böyle hükmetmişse münasip olanı böyledir. Sen diyebilir misin, “Hanım, kader bu adamla evlendirmiş; ama yanlış yapmış, sana zulmetmiş?”
Asmaî diyor ki:
– Diyemem dedim. Kaderin zulmettiğini söyleyemem. Elbette kader adildir. Hükmünde zulüm olmaz.
– Öyle ise dedi söyle bakalım. Gerçekten de ben iyi biriysem beyimin de iyi biri olması muhtemeldir ki, kader benim gibi iyi birini nasip eylemiş ona. Doğru değil mi bu?
Hanım, bundan sonra da şunları ilave eder sözlerine:
– Şimdi bana düşen, kaderin yazdığı bu yazıya razı olup müşterek hayatımızı cenneti kazanacak şekilde yaşamaktır. Ben beyimdeki olumsuzluklara sabredersem, beyim de benim gibi iyi birine sahip olduğundan dolayı şükrederse, ikimiz de cenneti kazanmış oluruz. Cennet kazandıran evlilikten daha güzel ne olabilir?
Asmaî bunları anlattıktan sonra diyor ki:
– Yuvayı dişi kuş yapar, derler. Ben buna gönülden inandım. Çadırın önündeki bu hanım öylesine bir yuva yapma dersi verdi ki ömür boyu unutamam onun sözlerini.
Evet, İslâm kültüründe evliliğe bakış böyle şekillenir.
Böylesine bir sağlam inanç ve anlayıştan sonra yıkılır mı aile? Medya ne kadar cazip görüntüler sergilerse sergilesin. Kötü kimseler ne türlü telkinde bulunursa bulunsun.
Burada Batılı’lann itirafları geliyor aklımıza.
Diyorlar ki:
– Müslüman toplumda aile çok sağlam, nesil de kolay kolay bozulmuyor bu yüzden.
Evet, bütün mesele, bizi biz yapan İslâm kültürüne bağlı kalıp ailemizi ayakta tutan ölçülerimize sadık oluşumuzda.
İsterseniz bir de aile içinde beyin anlayışından bir örnek sunalım!
Bunu da Ebülleys anlaüyor:
– Alimin birinin hanımının çenesi çok düşük, kendisi de beceriksizdi. Ona, ‘Ne tutuyorsun bunu, bırak gitsin.’ dediler.
Şöyle cevap verdi:
– Bırakırsam ikimiz de kaybederiz. O kaybeder. Çünkü benim gibi sabırlısını bulamaz. Ben kaybederim, çünkü sabrım sebebiyle kazandığım bu sevabı bulamam.
Bir ailenin hanımı öyle, beyi de böyle düşünürse elbette bu aile yıkılmaz, yuvasında yeller esmez. Asırlar boyu ayakta durur bütün menfi telkin ve teşviklere rağmen.
KOCASINI MEMNUN EDEN KADIN CENNETLİK
Allah Rasûli Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Kocasını memnun ederek ölen kadın cennetliktir.” (Tirmizî, Radâ` 10)
“Anne ve baba, cennete en ortadaki kapıdan girmeye vesile olur.” (Tirmizî, Birr 3. Ayrıca bk. İbni Mâce, Talâk 36)
SABRIN MÜKAFATI CENNETTİR
Sabrın mükâfâtının ancak cennet olduğunu gösteren şu hâdise ne kadar ibretlidir:
Abdullâh bin Abbâs -radıyallâhu anhümâ- bir gün Atâ bin Ebî Rebâh’a:
“–Sana cennetlik bir kadın göstereyim mi?” dedi. O:
“–Evet, göster!” deyince İbn-i Abbâs şöyle dedi:
“–Şu siyah kadın var ya! İşte bu kadın, Fahr-i Kâinât Efendimiz’e geldi ve:
«–Beni sara tutuyor ve üstüm başım açılıyor. İyileşmem için Allâh’a duâ eder misiniz?» dedi.
Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
«–Eğer sabredeyim dersen, sana cennet vardır. Ama yine de sen istersen, şifâ vermesi için Allâh’a duâ ederim.» buyurdu.
Bunun üzerine kadın:
«–Hastalığıma sabrederim. Ancak sara tuttuğu zaman üstümün başımın açılmaması için duâ buyurunuz.» dedi. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de onun için Allâh’a niyazda bulundu.” (Buhârî, Merdâ, 6; Müslim, Birr, 54)
İşte başa gelen iptilâlara sabrın Hak katındaki yüksek kıymeti…