FAİZCİLİKTEN NASIL KURTULDU?
Habib-i Acem hayatının ilk yıllarında faizcilikle geçiniyordu. Hayatının ilk safhası geceler gibi karanlık ve korkunçtu…
Çok zengin biriydi…
Zengin olduğu için de faizcilik ve tefecilik yapıyordu…
Malını faize verir, her gün borçlularına varır, kapılarını çalar ve bir şeyler isterdi…
Yine bir gün yollan eline dolayıp bir borçlusunun kapısına gitti. Âdeti olduğu veçhile kapıyı şiddetle yumrukladı…
içeriden bir kadın sesi aksetti:
— Kim o?
Habîb-i Acemi bağırdı:
— Kocan evde yok mu?
Kadın dertli dertli cevap verdi:
— Yok!…
— Ona para vermiştim, karşılığında bir şey almam
1A.7im
— Evimiz tamtakır, verecek nesnemiz yok. Şimdi git, bir başka vakit gel!…
— Bir yere gitmem!…
— Ama niçin?
— Boş gitmek Âdetim değildir!…
— Ben çânesiz bir kadınım, ne yapsam ki, seni boş döndürmesem?
— Bilmem!. Düşün ve çaresini bul!…
—* Şu anda evimizde yalnız bir koyun kellesi var. Onu da kendimiz pişirip yiyeceğiz…
— Tamam işte!… O kelleyi getir…
Dertti kadın içi yana yana evindeki son yiyeceği getirip verdi. Hablb derhal gen döndü ve hanımına:
-Ey iş bilen, dedi, şunu pişir de yiyelim!…
Hablb sadece emir veriyordu, evde odun var mı. ateş var mı diye düşünmüyordu bile… Hanım değirmen taşları gibi döne döne dedi ki:
-A Adam!. Nerde odun, nerde ateş, nerde çâre?
Habîb”in gözleri kıvılcımlar saçıyordu:
— Sen, diyordu, beni çıldırtacaksın!…
Derhal bir ok gibi sokağa saplandı ve bir başka borçlusunun kapısına koştu .*
— Tak, tak, takkf…
İçeriden bir ses:
— Kimdir kapıyı döven?
Habib bağırdı:
— Aç, çabuk… Ben geldim!…
Adam korka korka kapıyı açtı ve tefeci Habîb’i karşısında görünce büsbütün kendinden geçti ve dedi:
— Ne yapabilirim, ey Habib?
Habib gök gibi gürledi:
— Evinde odun, ekmek ne varsa hemen getir!…
Oradan da odun ekmek alıp yine evine geldi, kadım-Hk nın başına dikilip -*
— Al, dedi, çabuk pişir!…
Kadıncağız aceleyle ateş yakıp kelleyi pişirdi, bir kar
ba koyarak Habib”in önüne getirdi:
— Buyur, âfiyetle ye!…
Habib, yemeğe elini uzatacaktı ki, bu defa da kendi kapılan güm güm çalındı…
Habib”in keyfi kaçmış, fena halde kızmıştı, seslendi:
— Kimsin, ne istiyorsun?
Kapıdaki adam cevap verdi -.
— Bir derviş!… Allah rızası için bir sadaka istiyorum!…
Bugün Habib ters tarafından kalkmıştı, bütün aksiliği üzerindeydi. Yerinden fırladı, dervişin yüzüne kapıyı şiddetle çarptı:
— Toz ol!… Burası miskinler tekkesi değil!…
Derviş, mahzun mahzun oradan aynldı…
Aynldı ama, geıide de akıllan oynatan bir hâdise zuhur etti. Habib”in zevcesi yeinek tabağına bir göz attı…
O da ne?
Yemek tabağı kan gölü hâline gelivermişti… Vıcık vıcık kan… İnsanı iğrendiren, tiksindiren bir manzara…
Birden yüzünün rengi attı… Gözleri hayretle açıldı, başına yıldırımdan bir kamçı inmiş gibi sendeledi. Tabağı Habib”e uzatıp çığlığı bastı:
— Ey Habib!… Şuraya bak!… Birinin nazarına uğradık!…
Habib, tabağın içine dikkatle baktı… Keşke bakmamış olsaydı. Bakılacak, görülecek şey değildi ki…
Kan, tabağın içinde yılanlar gibi kıvrım kıvrım olup duruyordu… Habib ciğerine zehirli hançer saplanmış insanlar misâli acı ile kıvrandı ve birden akimda bir şimşek çaktı… Bütün yüreğiyle bağırdı:
— Ey Hatim!… Artık her günaha tevbe ediyorum!… Sen de tevbe et!…
Ve kanlı tabağı fırlatıp kapıdan rüzgâr gibi çıktı… Sokak sokak: koşuyordu… Kan deryasından nur deryasına gittiğini kim bilebilirdi ki?…
Yolda bir arsadan geçiyordu… Zamanın çocukları da orada oyun oynuyorlardı… Bir çocuk uzaktan Habib”in koşa koşa geldiğini gördü. Derhal çığlığı bastı:
— Kaçın, kaçın!… Tefeci geliyor!… Ayaklarının tozu üzerimiz» konmasın… Zira biz de onun gibi bedbaht oluruz… Vay ona!…
Nur çocuğun bu çığlığı Habib”in yüreğinden fırtınalar kopardı. Habib, dümensiz tekneler misâli o yana bu yana yalpaladı:
— Vah bana, dedi, şu çocuklar kadar olamadım!…
Sonra kanatlı kuş gibi mesafeleri aşarak Haşan Basri Hazretlerinin huzuruna can attı… Gözleri bulut hâlinde yaş akıtıyordu:
— Ey din yolunda kendisine uyulan imam, dedi, beni temizle!… Artık bütün kötülüklere vedâ ediyorum… Tevbe olsun!…
Koca sultanımı bir nazarı Habib”in temizlenmesine ve kendisini bulmasına yetti… Habib, bundan sonra bütün aldıklarım tek kuruşuna kadar dağıttı ve tamâmiyle tasavvuf deryalarına dalıp Hak yolunun kahramanlarından biri oldu…
O kadar, o kadar ki, bu vâdide kimseler ona yetemedi…