Enes anlatıyor (Allah ondan râzı olsun) Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) ne buyuruyor: Fakir ve yoksul sahâbiler bir gün Peygamber’e bir elçi gönderdiler. Elçi; “Ey Allah’ın Resûlü Ben fakirlerin elçisiyim, beni sana gönderdiler” dedi. Ardından Peygamber (s.a.v.) de; ”Merhaba, hoş geldin safalar getirdin, Allah’ın en sevdiği bir topluluğun yanından geliyorsun, derdiniz nedir?” diye karşılayınca elçi; “Ey Allah’ın Resûlül” dedi. “Fakirler, zenginlerin her türlü hayrı işleme imkânlarına sahip olduklarından yakınıyorlar. Zenginler hacca gidiyor, biz gidemiyoruz; onlar zekât ve sadaka veriyor, biz veremiyoruz; kölelerini azad ediyorlar, biz edemiyoruz, hastalananların hemen ziyâretlerine koşuyorlar, biz koşamıyoruz diyorlar. Bunlara ne dersiniz?”
Hz. Peygamber (s.a.v.) de şu cevabı verdi: “Fakirlere şunu bildir ki, şüphesiz, sizden her türlü sıkıntılara göğüs gerip katlanan ve fakirliğin derecesini de takdir edenler, zenginlerin asla sahip olamadığı şu üç meziyete sahiptirler:
1. Fakirler öbür dünyada Cennete girdiklerinde kırmızı yakuttan köşklere kurulacaklardır. Nasıl ki dünyaya gönül verenler hayranlıkla yıldızları seyrediyorlarsa, Cennetlikler de bu köşkleri gıpta ile seyredeceklerdir. Bu köşklere peygamberlerin, şehitlerin ve güçlüklere katlanan fakir mü’minlerin dışında kimse giremeyecektir.
2. Sabreden fakirler, zenginlerden yarım gün önce Cennete gireceklerdir. Yarım gün dünyadaki zamanla karşılaştırılacak olursa, tam beşyüz yıl demektir. Davud’un oğlu Süleyman Peygamber zengin ve varlıklı olduğu için, diğer peygamberlerden tam kırk yıl sonra Cennete girecektir.
3. Fakir, “Sübhanellah vel hamdülillah ve lâ ilâhe illahu vallahu ekber (Allah bütün noksanlıklardan uzak ve Münezzehtir. Hamd yalnız Ona mahsustur Allah tan başka ilah yoktur.