İmam-ı Gazali, bilgisini, görgüsünü arttırmak için Cürcan şehrine gitmişti. Uzıın yıllar öğrencilik yaptı. Hocasının söylediklerini defterlere geçirdi. Kitaplar edindi. Ve bir gün bunlan bir deveye yükleyerek yola koyuldu. Niyeti Tûs şehrine dönmekti.
Devir, eşkiyalann çöllerde kol gezdiği bir devir. Harami adı verilen eşkiyalar uçsuz bucaksız çöllerde seyahat eden kervanları basıp soymakta, kimseye acıma-Plaktadırlar.
İmam-ı Gazalinin kervanım da bastılar.
Herşeyi yağma edip, bütün yolcuların paralarını alırlar… İmam-ı Gazali olanları bir köşeden seyrediyordu.
Sonunda sıra ona da geldi.
Haramibaşı denen eşkiya reisi önüne dikildi.
“Neyin var neyin yoksa sökül bakalım.” dedi.
tmam-ı Gazali, gayet sakindi:
“Dünya malı olarak sadece kitaplarım ve yıllarca hocalarımdan öğrendiklerimi kaydettiğim defterlerim var. Hiçbiri işinize yaramaz.”
Haramibaşı:
“Paran yok mu?”
“Hayır, para kazanmak yerine ilim kazanmayı tercih ettim.”
“Şu adamın kitaplarını, defterlerini alın.”
O zamana kadar sakin duran İmam-ı Gazali birden heyecanlandı:
“Durun!” diye bağırdı. “O kitaplar o defterler benim hayatım. Yıllardır öğrendiklerimi yazdım, notlar tuttum. Onlan alırsanız mahvolurum! Bunca yıl okuduklarım bir işe yaramaz. Emeklerim boşa gider.”
Haramibaşı şöyle bir süzdü İmam-ı Gazali’yi. Sonra kahkahalarla güldü:
“Sen, ne biçim âlimsin evlât,” dedi. Âlim dediğin kitapsız, deftersiz de kalsa bilgisiz kalmamalı. Kitaplarını, defterlerini deveye yükleyeceğine kafana yüklesey-din, beynine doldursaydın!”
Bu karşılık Gazali’yi çok düşündürdü. Ondan sonra haramibaşmm dediği gibi yaptı. Kitaplarını develerle taşımak yerine akima aldı. Okuduğunu adeta kafasına kazıdı ve hiç bir zaman unutmadı.
Böylelikle dünyanın sayılı bilginleri araşma katıldı. Yıllar yılı adı unutulmadı.